28 Mart 2016 Pazartesi

soğuğunca acımaya başlar / tiyatroperest



bir kaç yıl önce andrew bovell'ın "anlaşılmaz konuşmalar" ile çarpmışlardı beni; sonraki projeleri behiç ak'ın "tek kişilik şehir"inden -bu oyunu ilk defa, çıtayı tarifsiz bir yüksekliğe çıkarmış olan benzersiz tilbe saran-cüneyt türel-köksal engür üçlüsünden izlemiş olmaktan dolayı olsa gerek- pek etkilenmemiştim; şimdi yeni yapımları "soğuğunca acımaya başlar" ile tekrar sıkıca bir vurdular bana.
topluluk: tiyatroperest, yazar: neil labute, oyuncular: özlem zeynep dinsel ile onur özaydın, yönetmen: şerif erol, çeviri: ekin tunçay turan.

üç hikaye, üç ilişki, üç kadın, üç erkek; aileler, çocuklar, akrabalar; aldatmalar, kendini aldatmalar, karşındakini aldatmalar, yanındakini aldatmalar; kayıplar...

neredeyse göze çarpan hiç bir dekor, müzik, kostüm ve ışık tasarımı olmadan; sahnede çırılçıplak iki oyuncu. çıplaklık fiziksel değil, duygusal.
üç ayrı hikayede üçer ayrı protagonisti canlandırmayan, o protagonistler "olan" iki oyuncu. ağızlarından çıkan ve çıkmayan her bir replik olan iki oyuncu; mimikleri, jestleri, gözleri, vurguları, duruşlarıyla sahnede varolan iki oyuncu.
bu arada, atlamadan: paragrafın ilk cümlesindeki "neredeyse" hayati; çünkü göze çarpmıyor da olsa, o cümlede adı geçen her şeyi var yapımın; sadece göze çarpmıyor, öne çıkmıyorlar. iki oyuncu ise her şeyleriyle, bütün benlikleriyle, bütün duyuları ve duygularıyla, şeffaflıklarıyla sahnede, karşımızdalar; o kadar iyi oynuyorlar ki, sanki sahnede, karşımızda değil; yanımızda, içimizdeler.

üç kısa oyundan oluşan yapımda oyunlar arası geçişlerde oyuncuların perde arkasındaki kıyafet değişimlerini hafif bir ışıklandırmayla şeffaflaştırmak o zaman zarfında seyircinin bu görüntüyle oyalanmasını sağladığı gibi, mizansene brechtyen bir etki de katmış oluyor. bu anlamda, keşke ikici arada arka sahnenin diğer yanı da hafifçe aydınlatılıp, sahneye getirilmeden önce masayı da belli belirsiz seçseymiş gözlerimiz.

neil labute'ün metinleri genellikle çok iyidir. gündelik hayatın (ilişkilerin, sohbetlerin, durumların) içindeki önemsiz gibi gözüken detayları bulur, yakalar ve ince ince ortaya serer. takip ederken şaşırır kalırsınız.
labute'ün ustalığı protagonistlerinin, olaylarının, durumlarının, konuşmalarının aleladeymiş gibiliğindedir; işte, "soğuğunca acımaya başlar"da tiyatroperest ekibinin başarısı tam da bununla ilgili; aleladeymiş gibilikte.
bu niteliğin yaratılmasında yönetmen erol ve iki oyuncu, dinsel ve özaydın, hiç kuşkusuz ki büyük bir iş başarıyorlar, ancak turan'ın da çağdaş ingilizce metinlerden yapılan ve buram buram yapaylık kokanlara hiç benzemeyen, doğal ve akıcı çevirisiyle bu başarıya katkıda bulunduğunu es geçmemek gerekir.
sezonun en iyilerinden..

pazartesileri tatavla sahne'de..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder