31 Mayıs 2025 Cumartesi
30 Mayıs 2025 Cuma
Ivo van Hove’nin yorumuyla “Angels in America”
Angels in America'yı beklerken (ITA Amsterdam - 24 Nisan 2025)
© Mehmet Kerem Özel
Oyun 1985 yılında başlar. Taşradan New York’a yeni taşınmış ve adliyede memur olan Cumhuriyetçi ve Mormon Joe Pitt bir yandan kalabalık fobisi ve yatıştırıcı bağımlısı olduğu için mekan/şehir değiştirme konusunda isteksiz eşi Harper Pitt’le ruhsal ve cinsel ilişki sorunları yaşarken, bir yandan da akıl hocası Roy Cohn tarafından Vaşington’a atanma teklifi ile karşı karşıyadır. Aynı adliyede çalışan solcu ve açık eşcinsel Louis Ironson ise AIDS olduğunu öğrendiği sevgilisi Prior Walter’dan uzaklaşmayı seçer. Louis o sırada işyerinde karşılaştığı Joe ile ilişki kurarak, Joe’nun o yaşa kadar içten içe bildiği ama baskıladığı eşcinselliğini kabullenmesinin yolunu açar. Prior ise bir yandan evinde ve hastanede AIDS komplikasyonlarıyla uğraşırken, bir yandan da rüyalarında Amerika’ya ilk yerleşenlere kadar giden aile ağacından fertlerin hayaletlerini ve ona seçilmiş kişi olduğunu söyleyen Melek’i görmektedir. Louis ile Prior’ın ortak arkadaşı, eski drag-queen Belize, Roy Cohn’un AIDS olduğunu gizleyerek yattığı hastanede hasta bakıcıdır. Belize bir yandan sağcı ve ırkçı Roy’dan nefret etmekte, bir yandan da onun eşcinsel olduğunu bildiği ve semptomlarından hastalığının AIDS olduğunu anladığı için ona acımaktadır. Joe’nun, eşcinselliğini bir gece yarısı telefonuyla açıkladığı annesi Hannah Pitt ise ertesi gün oğlunun hayatını ve evliliğini yola sokmak amacıyla Salt Lake City’den New York’a gelir.
Hikaye ilerledikçe, oyunun bütün protagonistlerinin yolları kesişir. Joe ilişkilerinin daha henüz başındayken Louis’e aşık olur ve onunla yaşamak istemektedir ancak Louis adliye tutanaklarından Joe’nun kente dair tartışmalı davalarda Roy Cohn tarafından maşa gibi kullanıldığını fark etmiştir ve ona kesinlikle sevgili olamayacaklarını söyler. Aralarında Joe’nun Louis’i yaraladığı şiddetli bir kavga geçer. Louis sayesinde Roy Cohn’un gerçek yüzünü fark eden Joe, Vaşington terfisini reddettiğini açıkladığı konuşmada bu sefer Roy ile kavgaya tutuşur. Edindiği güçlü tanıdıklar yoluyla kurduğu düzende kendini yenilmez ve dokunulmaz zanneden Roy Cohn, Belize tarafından bakıldığı hastanedeki yatağında hem AIDS’den kaynaklanan komplikasyonlardan dolayı fiziksel acılarla kıvranarak, hem de Ethel Rosenberg’in hayaletinin ziyaretlerinden ruhsal olarak vicdan azabı çekerek, yalnız ölür. Belize, piyasada bulunmayan ama Roy’un siyasi nüfuzunu kullanarak odasındaki buzdolabına istiflediği deneysel AIDS ilacı AZT'yi Prior’a taşıyarak, onun ölmesini engellemek ister. Prior ile Hannah Pitt, Prior melekler hakkında araştırma yapmak üzere Hannah’nın gönüllü olarak çalışmaya başladığı ve gelini Harper’ı iyileştirmeye çalıştığı Mormon Merkezi’ne gittiğinde tanışırlar. Hannah, o sırada yaşadığı şiddetli kriz yüzünden Prior’a yardım ederek onu hastaneye götürür. Hannah geceleyin hastanede refakatçiyken, Prior’ın gördüğü diğer bir melekli halüsinasyonun parçası olur. Joe’dan ayrılan Louis, Prior’a tekrar sevgili olmayı teklif eder. Prior reddeder, ancak ikisi arkadaş kalarak görüşmeye devam etme kararı alırlar. Oyun 1990 yılında Central Park’taki Bethesda Çeşmesi’nin melek figürünün altında buluşan Hannah ile üç eşcinsel adamın, Prior, Louis ve Belize’nin alternatif bir aile kurdukları hissini edindiğimiz sohbetleriyle son bulur.
Yukarıda özetlediğim hikayedeki sekiz ana karaktere ek olarak oyunda; 13 yan karakter, Mormon Merkezi’ndeki canlandırmada dört vitrin mankeni ve Melekler Konseyi’ndeki altı melek olmak üzere toplam 31 rol var. Oyunun ilginç özelliklerinden biri, oyuncuların birkaç rolü birden oynamaları ve bu rollerin farklı cinsiyetlere sahip olması. Kushner hangi ana karakteri oynayan oyuncunun hangi yan/kısa rolleri oynayacağını da oyun metninde belirtilmiş. Ancak oyunu sahneleyen yönetmenlerin kararlarına göre bu rol dağılımı değişebiliyor, hattı bazı yapımlarda bazı sahneler bütünüyle çıkarıldığı için, özgün metindeki bütün roller sahnede canlandırılmayabiliyor.
Angels in America yazıldığından günümüze, özellikle A.B.D.’de ve İngiltere’de birçok defa ve farklı yapımlar olarak sahnelendi. Gerek Kushner bu oyunla Pulitzer Ödülü’nü aldı, gerekse de farklı yıllardaki yapımların yönetmenleri ve oyuncuları Tony ve Olivier ödüllerinde birçok ödül aldılar. Dünya seyircisi ise Angels in America’yı 2003 yapımı, ünlü sinema yönetmeni Mike Nichols’ın çektiği, başrollerinde Al Pacino, Meryl Streep, Emma Thompson, Mary-Louis Parker ve Jeffrey Wright gibi yıldız oyuncuların oynadığı HBO yapımı televizyon mini dizisi ile tanıdı. Bu dizi de birçok ödülün yanısıra Emmy ve Altın Küre ödüllerini topladı.
Angels in America’nın Anglosakson ülkeler dışında, az sayıdaki yorumlarından en bilineni, Polonyalı sıradışı ve yaramaz tiyatro yönetmeni Krzysztof Warlikowski’nin 2007 yılında TR Warszawa yapımı olarak sahneye koyduğu. Bu yapım halen her sezon birkaç defa, Warlikowski’nin 2009’da kurduğu Nowy Teatr yapımı olarak Varşova’da sahneleniyor. Öne çıkan diğer Angels in America yapımları arasında; 2019’da İsviçreli koreograf Philippe Saire’in kendi topluluğuyla sahnelediği hareket ağırlıklı bir yorumu ve 2020’de Comédie-Française yapımı olarak sinema yönetmeni Arnaud Desplechin’ın görece konvansiyonel yorumu sayılabilir.
Etkileyici yapımlara imza atan Belçikalı tiyatro insanı Ivo van Hove de bu kült yapıtı sahneye taşıma cesaretini gösteren yönetmenler arasında. Van Hove’nin 2008 yılında, günümüzde ITA (International Theatre Amsterdam) olarak anılan Toneelgroep Amsterdam yapımı olarak sahneye koyduğu, gerek Hollanda’da gerekse de 2014’teki New York turnesinde büyük övgüler ve Hollanda’da ödüller alan Angels in America yapımı, içinde bulunduğumuz 2024-2025 tiyatro sezonunda tekrar topluluğun repertuvarına alındı ve gösterimleri geçtiğimiz Nisan ayında Amsterdam’da gerçekleşti.
Ivo van Hove’nin yorumunda sahne, arka duvarına kadar bomboş bırakılmış. Yan sahneler de, herhangi bir sınırlama olmaksızın görünüyor. Arka duvara biri yatay, diğeri düşey asimetrik iki devasa siyah pano, aralarından biri sıkışarak geçecek kadar boşluk bırakılmış şekilde yerleştirilmiş. Gösteri boyunca arka yüzeyin bütününe yavaşlatılmış ve silikleştirilmiş New York görüntüleri yansıtılıyor.
Van Hove oyun alanı olarak ana sahne ile ön sahne kullanıyor. Ön sahnenin kotu ana sahnenin kotundan 50 cm kadar aşağıda tutulmuş, böylece bu yükseklik oyuncuların oturmasına yarıyor. Oyun boyunca, sahne kulesine yerleştirilmiş sahne ağzı kadar uzunlukta ince çubuk barlara yukarıdan ışık verilerek ana sahnenin zemininde çizgiler oluşturuluyor, sahne geçişlerinde bunlar belli belirsizce hareket ediyor, zemindeki gölgeler değişiyor. Bunlar dışında; sahne ağzından geriye doğru, paralel çizgiler üzerinde, tavandan üç sıra uzun-dikdörtgen spotlar indirilmiş; bunlar bir ofis mekanının tavan lambaları da olabilirler, bir sokağın ortasına gerilmiş şehir lambaları da.
Van Hove’nin, bütün projelerinde birlikte çalıştığı hayat arkadaşı, sahne ve ışık tasarımcısı Jan Versweyveld’e ait sahne ve ışık tasarımında ne arka duvara yansıtılan görüntüler ne de zemindeki bu ışık oyunları vurgulu şekilde kullanılıyor. Van Hove ile Versweyveld sahnede sanki daha çok, silik bir atmosfer, yerin ve mekanın belirsiz olduğu bir his yaratmayı amaçlamışlar.
Sahnede uzun bir süre tek bir prop var: Sol ön tarafa yerleştirilmiş, üzerinde farklı yönlere bakan iki pikap ve plaklar bulunan geniş bir banko. Zaman zaman oyuncular buraya gelip, pikaplara yerleştirdikleri plakları çalıyorlar. Van Hove, oyuncular plak çalmadıkları zaman da gösteride müzik kullanmış ve bunların hepsi David Bowie’nin şarkıları. Yeri gelmişken, Ivo van Hove’nin, çoğu “çürüme, ölüm, değişim, dönüşüm hakkında konuşur” ve “dinlediğinizde 80’lerin başlangıcı duyarsınız” dediği David Bowie şarkılarının aykırı ve melankolik “sound”unun bu yapımın atmosferini kuran en sağlam seçimlerden biri olduğunu belirtmeden geçmemek lazım.
Banko dışında gösteride tek bir prop daha var: Roy Cohn'un hastaneye yatmasıyla birlikte yanında sürüklemeye başladığı tekerlekli serum askısı. Van Hove, Prior kötüleştiğinde ona da yanında sürükleyeceği bir serum askısı vermiş, Roy'unkinin ise, sahneye her yeniden çıkışında serumlarını arttırmış, böylece askıyı ağırlaştırmış ve dengesizleştirmiş.
Oyunda ne telefon, ne kağıt/dosya, ne sandalye/koltuk, ne melek kanatları, ne tabut, ne yatak var; hiç bir şey yok. Mizansende her bir eşyalı hareket (örneğin telefonla konuşmak, bir belgeyi/kağıdı/dosyayı birisine vermek) için bir jest belirlenmiş, oyuncular o anlarda bunları yapıyorlar. Oturacaklarsa, ana ile ön sahne arasındaki yükseltiyi kullanıyorlar.
Angels in America, daha önce belirttiğim gibi, yazarı tarafından bir oyuncunun birkaç rolü birden canlandıracağı öngörülerek yazılmış bir metin. Van Hove bu bağlamda da kostüm ve makyaj kararlarında minimalist davranmış: Oyuncular kıyafet değiştiriyorlar ama çok küçük farklılıklarla (örneğin üzerlerine bir ceket giyerek), ya da bir oyuncunun kostüm kararı nasıl verilmişse, canlandırdığı her farklı karakterde giydiği kıyafet o kararın varyasyonlarından oluşturulmuş. Örneğin; hahamı, Hannah'yı ve Ethel Rosenberg'i canlandıran oyuncunun elbiseleri, her farklı rolde sahneye çıktığında değişiyor ama kimi oynarsa oynasın hep küçük çiçek desenli ve etekli. İşlevsel ve gündelik kıyafetlerden oluşan tasarım Wojciech Dziedzi’ye ait.
Oyuncular dekorsuz ve eşyasız, adeta bomboş bir sahnede sadece durarak, hareket ederek, oturarak oynuyorlar. Van Hove Milenyum Yaklaşıyor kısmında sahneleri, sadece o sahnede görev alan oyuncuları sahne mekanında tutarak, ve sahneleri, aralarında çok kısa da olsa esler vererek arka arkaya sıralarken, Perestroyka adlı ikinci bölümde repliği olanlar dışındakileri de sahne mekanında gezdiriyor veya bazı sahneleri üst üste, hatta süperpoze şeklinde, o sırada farklı mekanlarda olan çiftleri aynı anda konuşturarak oynatıyor. İlk yarıda hem sahneler kendi içlerinde yalıtılmış, hem de protagonistler sahne mekanının devasa boşluğunda yalnız ve yalıtılmış. İkinci yarıda ise, hikayede kurulan yeni arkadaşlıklar ve ilişkiler, anlatıda sahne mekanın kalabalıklaşmasını, sahne trafiğinin artmasını beraberinde getirmiş.
Van Hove’nin Kushner’in metnine yaptığı en radikal dokunuş, sondaki Central Park sahnesini bütünüyle kaldırması. Oyun Louis’in Prior’a geri dönmeyi, tekrar sevgili olmalarını teklif ettiği, Prior’ın onu reddettiği ama arkadaş kalabileceklerini söylediği sahnede, pat diye ışıkların karartılmasıyla bitiyor. Biraz şaşırarak ve sanki daha devam edecekmiş hissiyle alkışladım oyunu. Sanki Ivo van Hove Angels in America’yı bizlerin/seyircilerin gündelik hayatlarının içine monte etmiş; öyle ki koltuğumdan kalkıp fuayedeki bara gittiğimde sanki Prior’la karşılaşacağım, biraz sonra tiyatrosunun binasının baktığı Leiden Meydanı’ndaki tramvay durağında Belize’i de benimle birlikte beklerken göreceğim, o sırada geçmekte olan tramvayın içinde ise Harper oturuyor olacak…
Angels in America'yı alkışlarken (ITA Amsterdam - 24 Nisan 2025)
© Mehmet Kerem Özel
Ivo van Hove bütün bu minimal mizansen ve senografi tercihleriyle hiç eskimeyecek ve kuvvetli bir yoruma imza atmış. Sahnede seyirciyi oyalayacak hiç bir şey yok; ne ses efektleri, ne Prior’ın yatak odasının tavanını delerek inen kanatlı melekler, ne peruklu, ne makyajlı, ne tebdil-i kıyafet oyuncular. Van Hove böylece seyircinin bütün dikkatini hikayeye yönlendirmiş. Tabii oyunculara, bu kadar “yalnız” bırakıldıkları, her anlamda "saklanacakları" alan verilmediği bir mizansende büyük iş düşüyor. Van Hove'nin 2008'deki yapımından üç oyuncu bu yapımda da aynı rolleri üstlenmiş: Roy Cohn'u -bence biraz fazla sakin ve "içerden" oynamayı tercih eden Hans Kesting (ki Kesting bu rolüyle 2008’de Hollanda’da dağıtılan en prestijli tiyatro ödülü olan Louis d’Or’da en iyi erkek oyuncu ödülünü almış), haham-Hanna-sokaktaki kimsesiz-Ethel Rosenberg karakterlerine bukalemun gibi dönüşen benzersiz Marieke Heebink ve Prior'ı dengeli bir oyunculukla yorumlayan Eelco Smits. Diğer rollerde ITA'nın genç oyuncuları da abartısız, kelimenin her anlamıyla "bağırmayan", sıradanmış gibi duran ama içlerinde müthiş incelikler barındıran performanslarıyla göz dolduruyor: Louis’de Minne Koole, Joe’da Krisjan Schellingerhout, Harper’da Eefje Padenburg, Belize’de Jesse Mensah ve Melek’te ‘Ntianu Stuger. Bu genç oyuncuların bu kadar nitelikli performanslar çıkarmalarında; yıllardır süren mobbing iddiaları nedeniyle 2024-2025 sezonunun başında ITA ile bütün ilişkisi kesildiği için bu yeniden sahnelemeyi onlarla doğrudan çalışamayan Ivo van Hove yerine bu yapımın sahneye konmasından sorumlu yönetmen asistanı Daniël 't Hoen'in etkisi büyük olmalı.
Irkçılığın tavan yaptığı, din ve aile konusunda derin bir muhafazakarlaşmayla birlikte LGBTQIA+ topluluğunun yıllar boyunca adım adım kazandığı (transların orduda görev yapması gibi) hakların gasp edildiği günümüz Trump Amerika'sında Angels in America; ilk yazıldığı zamanki kadar güncel, Ivo van Hove'nin zamansız ve odaklı mizanseni hiç olmadığı kadar güçlü!
Angels in America'yı alkışlarken (ITA Amsterdam - 24 Nisan 2025)
© Mehmet Kerem Özel
[Bu yazı 18 Mayıs 2025 tarihinde Tiyatro Tiyatro Dergisi'nde yayınlanmıştır.]
29 Mayıs 2025 Perşembe
28 Mayıs 2025 Çarşamba
Kaydol:
Yorumlar (Atom)





















































