29 Ekim 2023 Pazar

aix-en-provence'da üç + üç gün - 5 : flaneur'lük...

aix-en-provence'a ilk defa 2018 nisan'ında gitmiştim; yine üç gün kalmıştım. o zaman ailemle gitmiştim, bu yaz arkadaşlarımla gittim. bu yazı dizisini hazırlamaya başlarkenki amacım bu yazki izlenimlerimi paylaşmaktı, ama önceki gidişimdeki izlenimlerimi yazmamış olduğumu ve o zaman bu seferkinden farklı bir çok yer ve mekan gördüğümü fark edince, onları da eklemeye karar verdim; başlık o yüzden üç + üç.

2018 nisan yağmurunda...

2023 temmuz sıcağında..

2018'deki seyahatimi hatırlamak ve aralarından bu yazıda kullanmak için fotoğraflara bakarken, o zaman çektiğim bir sokak köşesinin aynısını bu yaz da çekmiş olduğumu fark ettim. öyle ayak altında olan bir köşe değil burası, ama nasıl olduysa o zaman da yolum düşmüş, demek ki çok hoşuma gitmiş; tutarlılıkta üstüme yok!


2018 ve 2023 fotoğaflarından bir karma. şaraphane kamyonetinin sürücü koltuğundaki köpek, katedralin kapısındaki heykellerden birine konmuş beyaz güvercin, vitrini seyreden bir adam, kaldırımda gezen siyah güvercini gözleyen karamedi heykeli, evlerin birbirlerine gerilmiş kumaşların zemine attığı gölgeler, bunaltıcı sıcakta açılmış pencereler, ve daha önce denk gelmediğim azize margaret ile ejderha.

hıristiyan mitolojisinde ejderhayı aziz georg ile bilirim ben hep. ve tabi ki o hikayede aziz georg at üstünde ve mızrakladır ve ejderha atın ayakları altında, mızrakla alt edilmiş, öldürülmüş olandır. burada ise ejderha uslu uslu bir şahsiyetin yanında durmakta, ve o şahsiyet azize margeret imiş.
Margaret ile ejderhanın hikayesini araştırdıkça bilmediğim ilginç bilgilerle karşılaştım: meğer margaret antakya'lıymış, hıristiyanlığın ilk günlerinde onu hıristiyan olarak yetiştirmesi için bir hemşireye veren pagan bir rahibin kızıymış. güzelliği dillere destan margaret 15 yaşına geldiğinde, olibrius isimli Romalı bir yetkili, onu inancından vazgeçirip onunla evlenmek istemiş. margaret romalının teklifini reddedince işkenceye uğramış ve hapse atılmış. hapishanede şeytan margaret'e ejderha şeklinde görünmüş. direnmesine rağmen ejderha tarafından yutulan margaret elindeki haçla ejderhanın karnı parçalayarak dışarı çıkmış. kilise margaret'i çocuk doğumunun koruyucu azizesi ilan etmiş, bir tür ebelerin azizesi yani.
aix-en-provence'ın katedralindeki heykelde ejderhanın uslu halinden, azize margaret'ın şeytanı alt eden, ejderhayı evcilleştiren figür olarak betinlenmiş olduğunu çıkarsayabiliriz.


aix-en-provence'in katedrali (aziz kurtarıcı katedrali) roma dönemi tapınağının ve şehir kalıntılarının üzerine inşa edilmiş; (özellikle baptist şapeli roma forumunun üzerine denk geliyor) . dini/kutsal yerin devamlılığı açısından şaşırtıcı değil; şaşırtıcı olansa, katedrali gezerken roma dönemi döşemeleriyle karşılaşmak. 

avrupa'daki katedrallerdeyıllar içinde tahrip olan vitrayların yerine aynılarının kopyalarını yerleştirmek yerine, çağdaş sanatçılara siparişlerle modern tasarımlar elde etmek az da rastlanır. bunların en ünlülerinden ve bence en etkileyici olanlarından biri gerhard richter tarafından 2007'de tasarlanan köln katedrali'nin güney transeptinin vitraylarıdır. buradaki vitrayın soyut halini çok beğendim, tasarımcısını öğrenemedim.


2018 nisanında sokaklarda gezerken daha çok köşelerdeki heykeller dikkatimi çekmiş, onları fotoğraflamışım. 2023 temmuzunda ise güneşle yıkanan cepheler ve farklı hallerde duran panjurlar.


 ama her iki seferde de bende hayranlık uyandıran şehrin tarihi dokusu içindeki yeşiller, özellikle de ağaçlar olmuş. nisan'da mor salkımlar, erguvanlar, temmuzda yeşilin bütün doygunluğuyla ihtişamlı  ağaçlar...


ilk sabah erken saatte kaldığımız dairenin penceresine çıkınca bir de ne göreyim, karşıda, neredeyse aynı yükseklikteki bir pencerenin geniş pervazına çıkmış, sokaktan ve havadan gelen geçeni seyreden bir dişi kedi. yarım saat kadar kendini eğledikten sonra içeri girdi. sonra her sabah uyanınca ilk işim pencereye koşup kediye bakmak oldu, her sabah oradaydı. 
aşağıda sağdaki iki kare fotomontaj değil, profesyonel olmayan fotoğrafçının acemi şansı.  


2018'de anne-babamla yaptığımız seyahatte çok eğlenmiştik, özellikle bir müzede çektiğimiz eğlenceli fotoğrafları sonraki yazıma iliştireceğim. 2023 temmuz'unda arkadaşlarımla yaptığımız gezi de çok keyifli geçti, bol bol sohbet ettik, güldük; alttaki fotoğraflarımdan ve grup fotoğrafımızdan belli oluyor, değil mi...

[fotoğraflar: aylin alıveren]


[aksi belirtilmedikçe bütün fotoğraflar mehmet kerem özel'e aitti.]

27 Ekim 2023 Cuma

aix-en-provence'da üç + üç gün - 4 : château la coste IV


[fotoğraf: özlem hemiş]

malum, provence lavanta diyarı. aix'ten lavanta tarlalarına günübirlik bir çok tur düzenleniyor. hatta bunlardan en bilinenlerinden biri aix ile château la coste arasındaki yolun üzerinde. erken saatte organize olursanız ve araba kiralamışsanız, ikisini (lavanta tarlası ve château la coste'u) aynı günde yapabilirsiniz. eğer sabah erkenden organize olamıyorsanız ve arabanız da yoksa üzülmeyin, çünkü château la coste yerleşkesinin içinde bir de lavanta tarlası var, hevesinizi orada giderebilirsiniz.



château la coste'dan paylaşacağım son sanat yapıtlarına geçmeden önce, orada yediğimiz öğle yemeğinden bahsediyim. yerleşkeyi hakkıyla gezecekseniz, daha önce yazdığım gibi en az beş saati gözden çıkarmalısınız. beş saat duraksız geçemeyeceğine göre, bir öğle yemeği en iyi ara olacaktır. tadao ando'nun giriş yapısının bir parçası olan lokantası rezervasyonlu ve öyle kapıdan yer bulmak mümkün değil. ayrıca bayağı pahalı.
yerleşkede, kapısına gittiğinizde yer bulabileceğiniz lokanta ise daha hesaplı olmasının yanısıra, yemekleri çok lezzetli ve porsiyonları oldukça büyük. spesyalleri olan soğanlı quiche inanılmaz!
o kadar doymuştum ki, müthiş lezzetli brownie'yi bile bitiremedim; üzülerek itiraf etmeliyim.


yemeğe château la coste'nun ürettiği şarapların eşlik ettiğini söylememe ise gerek yok herhalde. rose şarap zaten provence'ın olmazsa olmazı, e château la coste'un da rose'leri takdire şayan.
yukarıdaki fotoğraf, istanbul'a getirdiğim rose'nin bitmiş hali...

[fotoğraf: aylin alıveren]

arkadaşlarla güneş altında üç saatlik ilk tur yürüyüşün yorgunluğunu atmanın ve ardından gelen tıka basa yemeği sindirmenin çaresini, püfür püfür esen gehry'nin seprentine pavyonunun geniş ahşap basamaklarında yatarak bulduk. sizlere de tavsiye ederim.

gelelim château la coste rotasından paylaşacağım son yapıtlara:




hemen rotanın başlangıcında sizi karşılayan yapıtlardan biri larry neufeld'in 2013 tarihli donegal'i. köprüler daha önceden tanımadığım bu sanatçının özel ilgi alanıymış. neufeld bu iki köprüyü burası için ağustos 2012 - haziran 2013 tarihleri arasında inşa etmiş.

neufeld köprüleri irlandalı'nın kuzeyindeki donegal'den çıkan arduaz taşlarından örmüş. bu taşın özelliği içeriğinde demir ve bakır olmasıymış ki, bu sayede zamanla okside oluyormuş, bu da ziyaretçide bu yapının orada çok daha uzun süreden beridir durduğu hissini uyandıracakmış.


sean scully'nin wall of light cubed'u buraya yerleştirilen ilk yapıtmış. 
uzaktan saman balyaları gibi duruyor, yakınlaştıkça taş parçaları olduklarını fark ediyorsunuz (portekiz'deki bir taş madeninden buraya getirilmişler). algıdaki oyun şaşırtıcı olsa da, sanatçının böyle bir niyeti yok, benimkisi oldukça kişisel.



château la coste'da beni en şaşırtan ve kendine hayran bırakan işlerden biri, yine daha önceden tanımadığım bir sanatçının tom shannon'ın drop'uydu. 
yanına gittiğimde kendi başına dönüyordu, dolayısıyla öyle zannedip ellememiştim, meğer nazikçe dokunup ivme verilebiliyormuş. turda son gördüğüm yapıttı, hatta bir öncekinden dönüş yolu üzerinde olmasa, uzaktan gördüğüm kadarıyla bırakabilirdim. iyi ki öyle olmamış, çünkü, arkasındaki ağaçların etkisiyle olmalı, çok hoşuma gitti.


guggi'nin calix meus inebrians isimli devasa siyah kadehi tabii ki alev ebuziyya'nın kaselerini hatırlattı.


herhangi bir açık hava heykel sergisi/müzesi richard serra'nın duvarları olmadan tamamına eremez. buradaki üç duvardan ikisi iyice araziye gömüldükleri için fotojenik değillerdi. aslında serra burada tam da duvarlarının coğrafyayla hemhal olmasını istemiş, hatta duvarların paslanma sürecini hızlandırmak için ekstra yağ ve reçine kullanmış. bu yapıtı için "tek isteğim insanların etraflarındaki dünyaya dikkat etmeleri" demiş, demek ki fotoğrafının çekilmesinden çok keşfedilmesini istemiş. 



ai weiwei'siz bir çağdaş sanat toplamı düşünülemez sanırım. yurtdışında bir çok kere sergisine denk gelmiş ve çoğu yapıtını etkileyici bulan birisi olarak buradaki 2017 tarihli ruyi path (ruyi yolu) adlı çalışmasından etkilendiğimi söyleyemem.
iki kot arasında kıvrılarak yükselen bir yol tasarlamış ai weiwei. yolun formu kadim çin eşyalarından, gücü ve otoriteyi simgeleyen ruyi'nin konturlarından oluşmuşmuş. taşlar marsilya rıhtımından gelmiş, dolayısıyla mülteci kriziyle bağlantılıymış, yol fikri ise, bob dylan'ın da referans verdiği, araziden geçen antik roma yoluna bir göndermeymiş.

yapıtın genelinden çok, ağaç gövdelerini net çizgilerle çevrelemeyen taşların iki ayrı kotta (üstteki fotoğrafta belli belirsiz fark edilebiliyor) döşenmesi fikri hoşuma gitti.



rota boyunca, daha önce paylaştığım ando'nun origami durakları dışında, az da olsa oturma elemanları yerleştirilmiş. tabii ki bunlar da tasarlanmışlar ama kimlere/hangi sanatçılara ait olduklarını bulamadım.



yerleşkeye en son eklenen yerleştirme ile château la coste yazılarımı bitiriyorum. prune nourry'nin 2023 tarihli mater earth'ü sanatçının 2010 yılında süt dolu bir küvette fotoğrafladı hamile arkadaşının imgesinin bir versiyonuymuş. hamile karnın içine de girilebiliyor..

25 Ekim 2023 Çarşamba

aix-en-provence'da üç + üç gün - 3 : château la coste III (içine girilen yerleştirmeler, dahil olunan işler)

bu yazıda château la coste yerleşkesindeki; içine girilebilir yerleştirmelerden ve ziyaretçiyi aktif olmaya davet eden işlerden bahsedeceğim:




conrad shawcross'un adını ilk defa burada duydum. schism (2020) adlı yapıtına bayıldım. 
 shawcross, tetrahedron'lardan bir küre tasarlamış, sonra bunlardan bazılarını diğerlerinden ayırarak küreye dikeyde ve yatayda yarıklar açmış. bu yarıklardan birinden de kürenin içine giriş vermiş. 

deneyimlemesi ilginç bir iş. paslanmış çelik malzeme de işe distopik bir atmosfer veriyor.
ayrıca, içerden üçgen açıklığa bakmak bana peter zumthor'un brüder klaus şapeli'nin kapısını anımsattı.



yerleşkede yerleştirmeleri ve sergi yapılarını gezmeniz için size danışma bürosundan önerilen güzergah başlangıçta uzun bir süre açıkta, güneşin alnında yürümenizi gerektiriyor. hele de temmuz sıcağında henüz ağaçlık alana girmemişken,yani öğlen güneşinin alnında beyniniz eriyorken andy goldsworthy'nin oakroom adlı işine rastlamak ve ona sığınmak büyük bir lüks.  

arazi sanatı'nın temsilcisi sanatçının herhangi bir işini daha önce deneyimlememiştim. 
arazide bulunan taş bir duvara açılmış delikten içeriye girdiğinizde meşe ağaçlarının gövdelerinden ve dallarından yapılmış dairesel bir mekanla karşılaşıyorsunuz. burası loşluğu ve nemiyle mağara hissini uyandırırken, bana özellikle tavan örtüsüyle anadolu'dan doğuya doğru geniş bir coğrafyaya yayılan tüteklikli çatıları anımsattı.






per kirkeby'nin içine girilip gezilebilir tuğla yapılarına daha önce düsseldorf-neuss yakınlarındaki eski füze fırlatma arazisinden dönüştürülmüş kulturraum hombroich'te rastlamıştım. ancak kirkeby orada tasarladıklarına işlevler de yüklemişti. buradaki yapısı oradakilere göre hem boyut açısından daha alçakgönüllü hem de herhangi bir işlevi yok. 

brick labyrinth (tuğla labirent) adını taşıyan yapı, katalogtan öğrendiğime göre, kirkeby'nin 2008'de buraya yaptığı bir ziyaret sırasında bizzat beğenip seçtiği bir yere özel olarak tasarladığı, ancak ölümünden sonra, 2018'de tamamlanan bir yapıtmış.



liam gillick'in multiplied resistance screened (2010) adlı yerleştirmesi, yerleşkedeki işler arasında ziyaretçiyi en fazla katılıma davet eden yapıt. alüminyum malzemeden yapılmış çubuklardan oluşan rengarenk panoları çelik karolaj dahilinde iki yana sürerek bir çok farklı düzenleme yapabiliyorsunuz. her farklı düzenleme sizin içerden dışarıya bakışınızda farklı perspektifler, deneyimler sunuyor. hele bir kaç kişiyseniz, bunu bir oyuna bile çevirmek olası, hatta içinde hareket ettiğiniz kaleydospik bir deneyime. keyifli..

gillick bu sürme panolar japon "shoji" adı verilen hareketli duvarlardan esinlenmiş. alüminyum ve çelik malzeme kullanımı ile de, doğal peyzajla karşıtlık oluşturmak istemiş.




tia-thuy nguyen'in silver room (2018) adlı yerleştirmesi, terasında ve altında yürüyebildiğiniz, (gümüş renkli odasının) içine girebildiğiniz bir yerleştirme. altında yürüdüğünüzde terasın altının bütünüyle gökkuşağı renkleriyle boyalı olduğunu görüyorsunuz. odanın içinde ise merkezde bir altar duruyor.

ti-a vietnam'da köylerin merkezlerinde bulunan ve ring evi adı verilen yapıların bir benzerini kurmuş burada. köye gelen misafirlerin ağırlandığı, düğün ve duaların yapıldığı yapılarmış bunlar.
katalogda; ağaçların arasındaki konumuyla buradaki rong evinin ziyaretçiyi tefekküre davet ettiğini yazıyor, ancak bana renkleri, farklı formları ve malzemesiyle fazla hareketli ve uyarıcı geldi.


gümüş odanın içindeki kristal buda heykeline her öğlen, odanın sınırlarındaki yarıktan ışık giriyormuş ve kristalden yansıyarak odanın duvarlarını aydınlatıyormuş. maalesef denk gelemedim. 
platformu oluşturan kalasların renkli olması da yine, gün ışığının sızmasıyla altta canlı bir etki yaratmak içinmiş, ama altta yürümeme rağmen bu etkiyi de fark edemedim maalesef.




içine girilen/üstüne çıkılan başka bir yerleştirme, rail car (2022), çok iyi tanıdığımız (ve benim bu yönünü bilmediğim) bir müzisyene, bob dylan'a ait. dylan 2013'ten beri heykeller yapıyormuş, malzeme olarak genellikle demiri kullanıyormuş.
dylan rail car'ı, arazide bulunan via romana'nın izinde konumlandırmış.

tren rayları ve bir vagon bana doğrudan 2. dünya savaşı ve yahudilerin toplama kampalarına götürülüşünü çağrıştırdı. ama tabii bu vagonun yüzeyleri geçirgen, içine girdiğinizdeki his özgürleştirici, klostorfobik değil, ama bir taraftan da gündelik eşyaların izlerini görebildiğiniz demir figürler beni ister istemez yine gündelik hayatlarından kopartılanları hatırlatıyor.

katalogdan öğrendiğime göre, dylan'ın çocukluğunun geçtiği minnesotta madenleriyle biliniyormuş. şehrin her yeri raylarla döşeliymiş, vagonlar demir taşırmış; demir sesiyle, kokusuyla şehrin her yerindeymiş. dolayısıyla dylan'a bu yapıtında ilham kaynağı olan çocukluğuyla kurduğu şiirsel ilişkiymiş.



château la coste'un sanat ve mimarlık turu eğlenceli ve ziyaretçiyi katılımcı olmaya davet eden işler de barındırıyor. 

yoko ono'nun wish trees (2019) yapıtı için, taa en başta tura biletinizi alırken size ucunda metal bağlama elemanı olan bir not kağıdı veriyorlar. dilek ağacı kültürünün coğrafyasında büyümüş benim gibiler tabii ki dileklerini kağıtlara yazıp ono'nun badem ağaçlarına iliştirmekten geri kalmadı. 



[fotoğraf: aylin alıveren]

sophie calle'nin dead end (2018) işine iştirak edip, kelimenin tam anlamıyla mezara götüreceğiniz sırrınızı yazma konusunda ise herkes çok da hevesli değil. 
çıkmaz bir patikanın sonunda kağıt-kalem duran bir sehpa ve üzerinde ince bir yarık bulunan bir mezar taşıyla karşılaşmak beni kışkırttı ve sırrımı türkçe yazıp mezara attım.



[fotoğraf: aylin alıveren]

r.e.m.'in solisti michael stipe'ın tilkileri (2008) ile bağ kurma konusunda ise kimse çekingen davranmıyor. 

ben de birine sarıldım; onu evcilleştirdim, o da kulağıma sırrını fısıldadı, ya da ben öyle zannetim: 
"insan yalnız yüreğiyle doğruyu görebilir. aslolan göze görünmez."






hayvan imgesini kullanırken ziyaretçiyi de aktifleştiren bir diğer iş tracey emin'in "self portrait: cat inside a barrel" adlı yerleştirmesi (2013) idi.

önce, aşağısı ani bir şekilde alçalan bir yamaca dik yerleştirilmiş seyir platformu benzeri bir yapıda düz ayak ileriye doğru yürüyorsunuz. ince uzun, dar platformun sonunda dairesel bir alan var. buradan etraftaki luberon vadisi peyzajı çok etkileyici gözüküyor. alanın ortasında bir varil, varilin üzerinde, yanında delikler, deliklerden içeri baktığınızda porselenden bir kedi yavrusu heykeli.

varil şarap variliymiş ve meşedenmiş. 
bu işin bir özportre olması konusunda emin "kendimi nasıl gördüğüm değil, nasıl hissettiğim" demiş. katalogdaki soru yerinde: "kedi varilin dibinde izole ve tutsak mı kalmış, yoksa tam tersi, varilin geniş iç hacmi tarafından korunduğunu mu hissediyor?"
sizce?...

[aksi belirtilmedikçe bütün fotoğraflar mehmet kerem özel'e aittir. 12.07.2023]