24 Ağustos 2022 Çarşamba

on soruluk sohbetler 72 : onur karaoğlu

Bu yıl 13 Mayıs – 18 Haziran tarihleri arasında 71. kez düzenlenen, Avrupa’nın yazı karşılayan festivali Wiener Festwochen (Viyana Festival Haftaları)'na dünyanın dört bir yanından 37 gösteri davet edilmişti. Bunların arasında, dünya prömiyerini festivalde gerçekleştiren 11'inden biri Onur Hamilton Karaoğlu'nun Boşu Boşuna (In Vain) adlı performans işiydi. 
 Boğaziçi Üniversitesi'nde Sosyoloji eğitiminin ardından New York - Columbia Üniversitesi'nden tiyatro yönetmenliği alanında yüksek lisans derecesi alan Karaoğlu 2010 yılından beri tiyatro ve performans sanatı alanlarında işler üretiyor. Karaoğlu'nun kendi yazdığı, uyarladığı ve yönettiği işleri garajistanbul, bomontiada Alt, Roxy, Heidelberg Tiyatrosu ve Rotterdam Schouwburg gibi mekanlarda sahnelemiş, yerleştirme ve video işleri ise Bahar (Sharjah Bienali), SPOT, Operation Room ve Artnivo'da yer almıştır. Tiyatro ve film projeleri üreten Studio 4 Istanbul'un kurucuları arasında olan Karaoğlu, 2014 yılında, daha sonra uluslararası bir festivale dönüşen İstanbul Yeldeğirmeni'ndeki Köşe adlı sahne sanatları mekânının ortak kurucularındandır. Yeni performans işi Boşu Boşuna vesilesiyle Karaoğlu'yla on soruluk sohbetimizi gerçekleştirdik. 


Performansın özü sence nedir? Performansı günümüzde nasıl tanımlarsın? 
 Performansın özü, her üretici için ayrı bir şey. Bir soru, düşünce, his, merak gibi bir yerden sanat üreten kişi bir motivasyon kazanıyor ve onun üzerine çalışmak için performans formunun doğru bir yol olduğunu düşünüp bir iş yapmaya başlıyor. Bir işin içinde ona kaynaklık eden materyali görmeyi ve işin aşamalarının onu nasıl değiştirdiğini anlamayı performans yoluyla çok seviyorum. Performans tanımı için yakın zamanda yazdığım bir metinden bir alıntı yapmak istiyorum. “Performans; görsel, fiziksel, işitsel, dille ilişkili, soyut, teknik v.b. her tür bilgiyi, belirli bir zaman ve uzamda tekrar tekrar şekillendirmek üzerine bir disiplin. Sınırsız bir özgürlük alanında, bütün bu bilgileri organize etmek de performans üretmenin biricik yolu.”

Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musun? Nasıl? 
 Evet, inanıyorum. Ama dönüştürücü güç demek biraz naif hissettiriyor bana. Bu güç pek çok şeyde var benzer şekillerde ve koşullarla da çok alakalı bir dönüştürücülükten bahsetmek. Bir pratiğin içinde uzun süre üretim yapınca, zamanla kendine ait dönüşümü sanatçı olarak fark etmek beni bu konuda daha inançlı kılıyor. Yöntemlerim, ilgilendiğim şeyler, iş yapma biçimim, kendim dönüşüyorum zamanla ve bu da sanatın dönüştürücü gücünün bir parçası. İşin kendisi de benim yaşadığım bu dönüşümlerin izlerini taşıyorsa bir etki yaratıyor olabilir.

Size ilham verdiğini düşündüğün biri/leri var mı, varsa kimler? 
Çok var ve dönem dönem de yeni kişiler listeye giriyor, çıkıyor. Çünkü devamlı bu ilham meselesi ile ilgilenmek hayatta çok gerekli, başka türlü bir boşlukta kalıyor insan. Yakın çevremdeki kişiler de genelde bana çok ilham veriyor, onların düşündükleri, hayatı anlama biçimleri. İş anlamında da üretim yaptığım alanlar dönem dönem değiştiği için - performans, tiyatro, film, video vs. olabiliyor - o dönem çalıştığım işe dair ilham alacak başka sanatçılara çok bakıyorum. Bir de çok fazla forma dair araştırma yapan bir pratiğim olduğu için, belirli bir formda üretim yapan bir sanatçının pratiğinin başka bir formda karşılığı ne oluru sürekli düşünmeye çalışıyorum. Kayıtlı halde devamlı ulaşılabilir oldukları için tekrar tekrar dönüp işlerine baktığım ilham kaynakları, filmciler, müzisyenler ve edebiyatçılar oluyor.

Söyleşinin devamını okumak için tıklayın.

1 Ağustos 2022 Pazartesi

"Gülün Adı"ndan...



"Belki de başka anlamı olan bilmecelerdir bunlar." diye öne sürdüm. "Yoksa başka bir varsayımınız mı var?" 
 "Var, ama henüz karışık. Bu sayfaları okurken, bu sözcüklerin bazılarını daha önce okumuşum gibi geldi bana; başka bir yerde gördüğüm buna benzer cümleler geldi aklıma. Öte yandan, bu sayfa, şu birkaç gün içinde konuşulmuş bir şeyden sözediyor gibi görünüyor bana... Ama be olduğunu anımsamıyorum. Düşünmeliyim. Belki başka kitaplar da okumam gerekecek." 
"Nasıl olur? Bir kitabın ne demek istediğini anlamak için başka kitaplar mı okunmanız gerekir?" 
"Bazan öyle olabilir. Kitaplar çoğu kez başka kitaplardan sözederler. Çoğu kez bir kitap, tehlikeli bir kitapta çiçeklenen zararsız bir tohum gibidir; ya da tam tersine, acı bir tohumun tatlı meyvesidir. Alberto'yu okurken, Thomas'ın ne söylemiş olabileceğini anlayamaz mısın? Ya da Thomas'ı okurken, İbni Rüşt'ün ne söylemiş olacağını?" 
"Doğru," dedim, beğenerek. O zamana dek, her kitabın nesnelerden sözettiğini sanırdım; kitapların dışında kalan insancıl ya da kutsal nesnelerden. Şimdi, kitapların oldukça sık başka kitaplardan sözettiklerini ya da sanki kendi aralarında konuştuklarını farkediyordum. Bu düşüncenin ışığında, kitaplık bana daha da tedirgin edici bir yer gibi göründü. Uzun, yüzyıllar süren bir mırıltı, bir parşömenle bir başka parşömen arasında görünmez bir söyleşiydi demek ki kitaplık; canlı bir nesne, bir insan zihninin yönetemeyeceği güçlerin barınağı, birçok zihinden çıkmış, onları üreten ya da iletenlerin ölümünden sonra da varlığını sürdüren bir gizler hazinesi. 
"Ama o zaman," dedim, "kitapları saklamak neye yarar, mademki herkese açık olan kitaplardan gizlenmiş olanlara ulaşabiliyoruz?" 
"Yüzyıllarca sonra hiçbir yararı yok bunun. Yıllar ya da günlerle ölçülen zaman aralığında belli bir yararı olabilir. Görüyorsun, nasıl şaşkın durumdayız." 
"Öyleyse bir kitaplık gerçeği dağıtma aracı değil, onun ortaya çıkmasını geciktirme aracı mıdır?" diye sordum, hayretten donakalmış. 
"Her zaman, ille de öyle olması gerekmez. İçinde bulunduğumuz durumda öyle." 

 -Umberto Eco
Can Yayınları
(Çeviri: Şadan Karadeniz)