9 Mayıs 2025 Cuma

Dans mirasından bir köşetaşı, Krisztina de Châtel’in Typhoon’u Introdans yapımıyla yeniden seyirciyle buluşuyor

Typhoon'u beklerken 
(Theatre Rotterdam - 23 Nisan 2025)
© Mehmet Kerem Özel

Krisztina de Châtel insan ile doğa, insan ile makine, sanat ile toplum, dans ile görsel sanatlar arasındaki çatışmalar gibi çarpıcı ve heyecan verici kombinasyonlar üzerinden ilerleyerek ve sıklıkla diğer disiplinlerden sanatçılarla işbirlikleri yaparak yapıtlar üretiyor. Typhoon (Tayfun) da, de Châtel’in bu tür yapıtlarından biri. Typhoon hem içerik olarak insan-doğa, insan-makine çatışmasından hareket eden bir yapıt, hem de de Châtel’in görsel sanatçı Peter Vermeulen ve besteci Simeon ten Holt ile işbirliğiyle ortaya çıkmış.

Peter Vermeulen'in çalışmalarının ana teması, enerjinin hareket eden ve ses üreten görüntülere dönüştürülmesi. Vermeulen Typhoon için sahneye, yapıt boyunca hafif esintiden şiddetli fırtınaya kadar değişen güçte rüzgar üreten üç devasa makine yerleştirmiş. De Châtel de dansçılarının Vermeulen tarafından tasarlanan makinelerin ürettiği farklı güçlerdeki rüzgarla doğrudan yüzleşmesine izin vermiş. Sahnede insan ile makine kelimenin tam anlamıyla karşı karşıya: Sol tarafta yan yana dizili beş beden, sağ tarafta yan yana dizili üç devasa rüzgar makinesi. İkisinin arasındaki dans alanı ise tavandan beşe sekizlik düzgün bir grid oluşturacak şekilde ve alanın hacmini basacak alçaklıkta sarkıtılmış ışık spotları ile tanımlanmış (Işık tasarımı da Peter Vermeulen’e ait).

Typhoon’un henüz başlangıcında, insan bedenlerinin ve hareketlerinin bir doğa olayını taklit eden makineler ile yüzleşmesinden çok önce, ilerleyen kısımlarda rüzgardan korunmak için siyah tulum ve siyah bot giymiş, başlarına iri pilot gözlükleri geçirmiş, birörnek kıyafetleriyle askerleri (hatta daha isabetli bir tanımla paraşütçüleri) andıran kadınlı-erkekli beş dansçı sahnenin sol tarafından, birbirlerine paralel çizgiler üzerinde, aynı hareketleri hafif zamansal kaydırmayla tekrarlayarak sağ (rüzgar makinelerinin olduğu) tarafa ilerliyorlar. Bu sırada tavandan sarkıtılmış ışıklar sıralar halinde yanıyor ve böylece dansçıların ilk geçişinde eylem/hareket alanı bütünüyle aydınlanarak tanımlanmış oluyor. Sağ tarafa varan ilk dansçının arkasını dönüp aynı yolu aynı hareketleri yaparak geri dönmesiyle birlikte diğerleri de yine zamansal kaydırmalarla onu takip ediyorlar. Zaten yapıt boyunca dansçılar hep bu hat üzerinde ileri-geri hareket edecekler.

İlk andan itibaren, Hollandalı çağdaş müzik bestecisi Simeon ten Holt’un 1976 tarihli kült yapıtı Canto Ostinato (İnatçı Şarkı) hareketlere eşlik ediyor. Aynı, ten Holt’un minimal ve meditatif etkisi ve tekrarlardan oluşan yapısıyla dinleyeni hipnotize eden bestesi gibi, de Châtel’in tasarladığı koreografik yapı da, belli bir zaman geçtikten sonra dönüşüme uğrayan minimal hareketlerin tekrarına dayalı. De Châtel’in, dansçıların birbirlerine göre hafif zamansal kaydırmayla yaptıkları hareketlerin hızlarıyla belli belirsizce oynaması, yapıtın bazı anlarında aralarından ikisinin, üçünün, bazen hepsinin hareketlerinin örtüşmesini beraberinde getiriyor. Böylece; müzikteki tekrar-içinde-çeşitliliğin yarattığı zenginlik gibi, koreografide de hareketin hızındaki değişikliklerle yaratılan varyasyonlar sayesinde benzer bir zenginlik ortaya çıkıyor. Örtüşmeler sırasında bazı bedenlerin yüzünün sağ tarafa bakarken, bazılarınınkinin sol tarafa bakıyor olması da yine varyasyonları çoğaltıyor.

Hareketler robotumsu; yumruklar sıkılı, kollar gergin, adımlar vurgulu. Kollar ileri doğru havayı yarıyor. Beden, kollar iki yana açık şekilde, gerili bir ok gibi geriye yaslanıyor. Bacaklar öne doğru hamle yapıyorlar ama hareket kelimelerinin birindeki aksak vurgu bedenin tökezlemesine neden oluyor. Başlar bazen arkaya doğru atılıyor, bazen öne eğiliyor. Bütün hareket kelimeleri birbirlerinden ayrı olarak kesik kesik ve ard arda gerçekleştiriliyor. Sanki, hızlı bir hareketten anlık fotoğraflar çekilmiş ve onların donuk halleri ard arda sergileniyormuş gibi. İnsan bedenlerinin karşısında birebir makine bedenleri duruyor, ama hareketler insan bedeninin kendi içindeki/özündeki makineyi ortaya çıkarıyor. Hareket kelimelerinden biri iki adım ileri, bir adım geri gitmeden oluşsa da, cümlenin tamamına bakıldığında bedenin her şeye rağmen, görünmeyen bir güce direnmekte ve ilerlemekte olduğunu gösteriyor seyirciye. Bu sırada henüz hala rüzgar makineleri sessiz. Ancak, onların varlığını sahnenin bir tarafında görüyor olmak, seyircinin onları bir tehdit unsuru olarak alımlamasını beraberinde getiriyor.

Yapıtın yaklaşık ilk yarım saati rüzgarsız geçiyor, ama yukarıda tarif ettiğim hareket cümlelerinden anlaşılacağı üzere rüzgar, yokluğuyla da hareket eden bedenlerin koreografisine içkin durumda. Rüzgarın fiziksel olarak başlamasıyla birlikte ise, o zamana kadar başlara takılı olan gözlükler gözlere geçiriliyor, hareketler iyice hızlanıyor, açık ve gergin şekildeki kollar pervanelere benzer şekilde döngüsel hareketler yapmaya başlıyor. Eller de artık yumruklu değil, sanki aerodinamik açıdan rüzgarın etkisini olabildiğince azaltmak ister gibi, parmaklar bitişik şekilde öne doğru açılmış halde.

Yapıtın son çeyreğinde bir anda müzik tamamen susunca, rüzgar makinelerinin sesinin eşlik ettiği beden hareketlerinin sesini duyuyoruz. Zamanla rüzgarın hızı da düşüyor, loş ışıkta beş dansçı ilk baştaki yerlerinde diziliyorlar. Hareketleri devam ediyor; arkaları makinelere dönük, kollarıyla yavaşça dönmekte olan pervaneleri (belki daha açıklayıcı olması için: yeldeğirmenlerinin kanatlarını) taklit ediyorlar. Rüzgar makinelerinin son bir defa hızlanmasıyla ve müziğin tekrar bütün gücüyle çalmasıyla birlikte dansçılar büyük bir dirençle yeni bir mücadeleye girişiyorlar; alanda sadece kendi hatlarında değil, diğer hatlara da geçip önce diyagonal sonra adeta hortum benzeri dairesel bir güzergahta hareket ediyorlar. Bu sırada sadece açık kollarını değil, bedenlerini de döndürüyorlar. Bu noktadan itibaren koreografiye yeni bir kelime ekleniyor: O zamana kadar sadece düşeyde hareket eden kolların, bedenle birlikte yatayda da savrulması, dönmesi.

Dansçılar adeta, müzikle ve rüzgarla ancak hemhal hale gelerek baş edebiliyorlar. Yapıt noktalanırken; önce ışıklar yavaş yavaş sönüyor, dansçılar yine de hareket etmeye, mücadeleye devam ediyorlar, sonra rüzgarın giderek sönen sesi duyuluyor ve en son, karanlıkta bazı dansçıların hızlıca alıp-verdikleri nefeslerinin sesleri... Bedenler direnç göstermiş, giriştikleri mücadeleden yenik ayrılmamışlardır; şiddetli fırtınada etrafa savrulmamış, ayakta kalmış ve kalmaya devam etmektedirler. Zaten, 82 yaşındaki Krisztina de Châtel’in, yakın zamanda verdiği bir röportajda dünyadaki politik iklime gönderme yaparak “Günümüzde her zamankinden daha şiddetli bir fırtınada yaşıyoruz. Typhoon ile başımıza gelen her şeyde uyum, güzellik ve tutarlılık için savaşmaya devam etmemiz gerektiğini anlatmak istiyorum" demesi boşuna değil."

Typhoon'u alkışlarken 
(Theatre Rotterdam - 23 Nisan 2025)
© Mehmet Kerem Özel

Bu yazının tamamı Kineo Dergi'de yayınlanmıştır. Okumak için tıklayın.]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder