Benim için performansın özü, en temelde neden tiyatro ve dans toplulukları için yapıtlar tasarladığımla yakından bağlantılı. Aynı zamanda, sanatın toplumda bu kadar önemli bir rol oynadığına inanmamın nedeni de bu.
Çağdaş dans alanında uzun yıllar performans ve koreografi yaptıktan sonra (dans eğitimime sekiz yaşında başladım), sanatçı olarak potansiyelimizin, kendimizden daha büyük bir şeye katkıda bulunduğumuzda gerçekleştiğini anladım.
Tiyatroya gitmenin ve başka bir insanı seyretmenin, özünde toplumda anlamlı ve ciddi bir işlevi var. Çünkü sahnede başka birini seyrettiğimizde bir şeyler olur. Bir an için onların yerine geçeriz.
Bir başkasının bakış açısına adım atma eylemi, başlı başına bir empati eylemidir. Ve inanıyorum ki sahne, bu tür bir ortak insan deneyiminin hala gerçek zamanlı olarak yaşanabildiği az sayıdaki alandan biri.
Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl?
Evet, inanıyorum. Bir sanat eserini, özellikle de canlı bir ortamda deneyimlemenin içimizdeki bir şeyleri değiştirebileceğine inanıyorum. Bazen ince, neredeyse fark edilmeyen bir şekilde. Eğer bir performans seyretmek bir kişinin başka bir kişinin bakış açısına adım atmasını sağlıyorsa, o kişi aktif olarak empati kuruyor demektir. Ve empatinin, etiğin temeli olduğuna inanıyorum. Eğer çalışmalarım bu tür bir düşünmeyi teşvik etmeye küçük de olsa katkıda bulunabiliyorsa, amacına ulaşmış demektir.
Bir yapıt üzerinde çalışırken, hangi kaynaklar size ilham veriyor? Rüyalar yapıtlarınızda rol oynuyor mu?
Bir anlamda, deneyimlediğim her şeyden ilham alıyorum: sanat eserleri, edebiyat, müzik, kişisel karşılaşmalar. Rüyalar belirli bir rol oynamıyor, ancak yaşadığım her şey çalışmalarıma sızıyor.
Ancak, ilhamım daha temelde, “neden”imden, yani yaratma nedenimden geliyor. Biz koreografların bir sorumluluk taşıdığına inanıyorum. Bize bir alan, bir platform ve bir seyirci veriliyor. Yüzlerce (bazen binlerce) insan karanlıkta oturup söyleyeceklerimizi dinlemeyi seçiyor. Bu çok güçlü bir şey. Ve bu güç ile birlikte sorumluluk da geliyor.
Daha önce de söylediğim gibi, performansın empati için gerekli koşulları yaratmakla ilgili olduğuna inanıyorum. Seçimlerimi yönlendiren şey de bu: hangi fikirleri keşfedeceğim, hangi malzemeleri kullanacağım ve iş nasıl şekillenecek. Kararlarım her zaman bu amaca hizmet ediyor.
Üzerinde çalıştığınız bir yapıta, eğer zaten bir başlığı yoksa, ne zaman bir başlık vermeye karar veriyorsunuz?
Benim sürecimde başlık genellikle oldukça geç gelir. İdeal olarak, yapıtı tanıdıktan ve ne anlatmak istediğini anladıktan sonra ortaya çıkar.
Başlıklar önemli olabilir çünkü genellikle seyircinin yapıtla ilk karşılaşmasıdır. Başlığı; seyirciyi, görmek üzere olduğu şeyi nasıl deneyimleyebileceği veya yorumlayabileceği konusunda nazikçe yönlendirmek için kullanmayı seviyorum.
Bununla birlikte; pazarlama tarihleri, abonmanlıklar ve benzeri nedenler gibi pratik gerçekler genellikle yapıt hazır olmadan çok önce bir başlık vermemi gerektiriyor. Bu zor olabiliyor ama esnek kalmaya çalışıyorum.
Sanatınızı en çok etkilediğini düşündüğünüz bir sanatçı ya da kişi var mı? Ve eğer böyle bir sanatçı ya da kişi varsa, kim?
O kadar çok var ki sadece birkaçını saymak imkansız. Etkilendiğim kişiler farklı alanlardan geliyor; Pina Bausch gibi koreograflar, Marcel Duchamp gibi görsel sanatçılar, Rick Rubin gibi müzik yapımcıları, Arvo Pärt gibi besteciler ve Samuel Beckett gibi yazarlar. Liste uzayıp gidiyor.
Karmaşık fikirleri özlü ve dokunaklı bir şeye dönüştürebilen sanatçılardan ilham alıyorum. İnsani ve zamansız bir şeyi benzersiz bir şekilde iletenler.
Sohbetin devamını okumak için tıklayın.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder