Leaning Tree 'yi beklerken
(Danimarka Kraliyet Operası Stüdyo Sahnesi, 8 Mart 2025)
© Mehmet Kerem Özel
Dünyanın dört bir yanından gelen 13 dansçıdan oluşan ve 2023 yılından beridir İspanyol koreograf Marina Mascarell’in genel sanat yönetmenliğini yaptığı Dansk Danseteater, her sezon Mascarell’in yapıtlarının yanı sıra, onun belirlediği koreograflara işler ısmarlayarak repertuvarını zenginleştiriyor.
Fernando Melo, Leaning Tree'de ünlü Danimarkalı ressam Wilhem Hammershoi'nin sanatından esinlenmiş. Hammershoi’nin tablolarındaki nispeten boş odalarda ya sadece bir masa vardır, ya bir sandalye, ya da bir duvar piyanosu, duvarlarda bir veya iki küçük tablo asılıdır, kapılar genellikle açıktır, o açık kapılardan evin iç kısımları gözükür… Eğer insan varsa, genellikle tektir, kadındır ve izleyiciye arkası dönüktür, ya da evin derinliğinin içinde, duvar katmanlarının arasında sıkışmış gibi durmakta, dolanmaktadır; dalmış bir şey düşünüyor ya da hayal kuruyor gibidir; gizem doludur. Odalara ışık ya resmedilen odanın penceresinden ya da açık kapıların arkasından kaynağı belirsizce süzülür.
Melo Leaning Tree'de; sade, minimal dekore edilmiş ve genellikle insanlardan yoksun ev içi mekanları resmeden Hammershoi'nin monokromatik tablolarına figüratif anlamda birebir bir gönderme yapma, ya da onları sahnede doğrudan canlandırma tercihinde bulunmuyor; tersine, onlar ile daha derin bir ilişki kuruyor. Melo’nun Leaning Tree'sine Hammershoi'nin hüzün yüklü dünyasının ruhu, duygusu, atmosferi hakim; yani yalnızlık, yalınlık, sessizlik, boşluk ve kişinin dışarıya göstermediği, iç dünyasında yaşadığı fırtınalar.
Fernando Melo’nun Leaning Tree’de seyirciye sunduğu ilk imaj; alacakaranlıkta, kısa kenarında kapı olan bir duvar, duvarın önünde bir masa ve masanın uzun tarafında yüzü bize dönük başı, kollarının arasında masanın üzerine düşmüş şekilde oturmakta olan genç bir adamdan oluşuyor. Bu, sadece bir duvar ile tarif edilen mekan parçası, sahne alanının beşte üçünü kaplıyor. Sahnenin seyirciye göre sağda kalan beşte ikilik bölümde ise yerde, üst üste, yan yana yatmakta olan bedenler alacadan daha da karanlıkta belli belirsizce seçiliyorlar. Gösterinin başlamasıyla birlikte, yatmakta olan bedenler çok yavaşça hareketlenip, ayağa kalkarak kapının dış (kendilerine dönük) tarafına, sanki paketten hava almaya yarayan bir aletle çekiliyorlarmış gibi, sığışıyorlar. Sonra, masadaki adam sandalyesinden kalkıyor, masanın üzerindeki mektubu fark ediyor, alıp cebine koyuyor. Kapıya gidip açmasıyla diğer taraftakilerin kapıdan mekanın içine taşmaları bir oluyor. Genç adam masaya doğru geri giderken, diğerleri onun bedeninin etrafında, ona sürtünerek dönüyorlar. Genç adam masaya dönüp en başta gördüğümüz pozisyonu tekrar aldığında, diğerleri de çoktan mekana yayılmış şekilde, ama hepsinin yüzü genç adama dönük olarak konumlanmış oluyorlar.
Az sonra, genç adamın yavaşça kıyafetinin içinden kaybolduğunu fark ediyoruz. Üzerindeki kıyafet, hani bilim-kurgu filmlerinde olur ya, karakterin ölümüyle üzerindeki kıyafet bedensiz kalır ve olduğu yere yığılır, işte öyle masanın üzerine yığılıp kalıyor. Bundan sonraki yaklaşık 45 dakika; o genç adamın bir yerden, bir aşktan, bir aileden, bir topluluktan veya, -büyük de ihtimalle- bir hayattan ayrılmayı, vazgeçmeyi içerdiği bu başlangıç sahnesiyle seyirciye anıştırılan mektupta yazmış olabilecekleri seyrediyoruz. O, dışardan kapıya dayananlar, genç adamın masaya bıraktığı intihar mektubunda bahsettikleri belki de; ailesi, arkadaşları, sevdikleri… O yüzden, daha hemen gösterinin başında genç adamın kapıyı açmasıyla içeri girdiklerinde ona sürtünerek etrafında dönüyorlar; bir girdap, bir hortum oluyorlar.
Melo'nun anlatıyı kurarken, bana göre müthiş nefes kesen yaratıcılığına bir örnek vermek isterim: Duvarın önünde bir kadın elinde mektupla bazı hareketler yapmaktadır. Duvardaki, tersten ışık verildiğinde diğer tarafı da gösteren aynada, önce kadını aynalayan başka bir kadını yansımasıymış gibi, biraz sonra da onunla birlikte dört-beş kadınlı-erkekli başka figürleri görürüz. Belli ki kadının elindeki mektupta bahsedilen kişilerin silüetleri, hayaletleridir o diğer figürler. Bir mektubun barındırdığı hikayeyi bu şekilde bir sahne anlatısına dönüştürme fikri bence tüyler ürpertici güzellikte bir yaratıcılığa sahip. Ama, bu sekanstaki anlatı bununla kalmıyor. Hemen bu sahnenin ardından gelen sahnede Melo dansçılarına duvarı ters çevirttiriyor, bu sefer aynanın iç tarafını görüyoruz. Şimdi duvarın ön tarafında kalmış olan kadın da az sonra arka tarafa (yani seyirciye gösterilen tarafa) geçiyor ve az önceki hareketler/koreografi tekrarlanıyor, ama bu sefer kadın da diğerlerinin arasında olarak. Başka bir deyişle, az önce parçalı ve "çerçeveli" (yani aynadan gözüktüğü kadarıyla) sunulmuş olan koreografi bu sefer tam haliyle seyirciye gösteriliyor.
Fernando Melo’nun, Raphael Frisenvænge Solholm ile birlikte imza attığı sahne tasarımında, Leaning Tree’nin en önemli öğesi olan duvar adeta dans eden bedenlerden biri de aynı zamanda; kıvrılıyor, kırılıyor, kendi içine kapanıyor, arka tarafını gösteriyor, üzerinde pencere açılıyor, pencereden diğer taraf görülüyor, üzerine bir tarafı yansıtan diğer tarafı gösteren geçirgen bir ayna konuyor. Duvara, bütün bunlar seyirciden saklanmadan, bizzat dansçılar tarafından yapılıyor. Arkası döndürüldüğünde duvarı ayakta tutan teknik detaylar bütünüyle ortada; yani sahnede gerçekçi bir mekan yanılsaması/taklidi yaratma gibi bir amaç yok. Ancak Melo gösterinin atmosferini ve özellikle de hızını o kadar yumuşak bir akıcılıkta kurmuş ki, seyirci olarak duvarın fiziksel ve teknik özelliklerini göz ardı ediyorsunuz, onu da yapıtın protagonistlerden biri gibi alımlıyorsunuz.
Melo duvarın etrafında tanımladığı mekanın fiziksel üç boyutuna; zamanı, hafızayı ve sosyal ilişkileri katarak, dördüncüyü ekliyor, bir nevi duvarın etrafındaki mekanı anlam içeren bir “yer”e dönüştürüyor. Duvarın yanısıra gösterinin diğer sahne öğeleri: bir masa, iki sandalye, iki ayaklı lamba ve bir halı. Ancak bunların hiçbiri safi “prop” olarak değil, gösterinin dünyasını ve anlamını kuran öğeler olarak kullanılıyorlar, dolayısıyla hiçbiri “dekor” olarak kalmıyor.
Yapıtın bestecisi Signe Lykke Leaning Tree’yi “Müzik ile dans disiplinleri arasında bir köprü kurma girişimi” olarak tanımlayıp, şöyle tarif ediyor: “Leaning Tree perspektif üzerine bir oyun; görsel olarak elle tutulur olan ile ötesinde yatan şey arasında sürekli bir geçiş; bedensel hareketler ve sesle tetiklenen bir iç duygu ve imge dünyası.” Melo, Lykke’nin tarif ettiği dünyayı kurarken illüzyonu kullanıyor ve bu yolla seyircinin algısıyla oynuyor. İllüzyonu yaratmada Melo’ya hizmet eden en önemli öğelerden biri Raphael Frisenvænge Solholm’un atmosferik olduğu kadar ekspresyonist de olan ışık tasarımı. Ve tabii gösterinin bu kadar etkili olmasındaki en başat öğe; fizikalite, esneklik, enerji ve sıkı bir matematikle işleyen kurguyu gerçekleştirmekteki hassaslıkta birbirleriyle yarışan dansçı kadrosu: Nicky Daniels, Wolf Govaerts, Lucas Hartvig-Møller, Jessica Lyall, Lola Potiron, Yi Shao Li, Leticia Silva, Carlos Luis Blanco Ramos, Finn Armstrong ve Grace O’Brien.
Leaning Tree 'yi alkışlarken
(Danimarka Kraliyet Operası Stüdyo Sahnesi, 8-9 Mart 2025) © Mehmet Kerem Özel
Seyircilerin izlenimlerini yazdıkları fuayedeki tahta.
(Danimarka Kraliyet Operası Stüdyo Sahnesi, 9 Mart 2025) © Mehmet Kerem Özel



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder