1 Kasım 2023 Çarşamba

aix-en-provence'da üç + üç gün - 6 : müzeler, galeriler...

bu yazım genel olarak aix-en-provence'a 2018'deki ilk gidişimde gezdiğim sanat müzeleri ve mekanlarıyla ilgili. yazıda onlara ek olarak bu yaz gittiğimde gezip, koleksiyonundan ziyade bahçesiyle beni etkileyen bir sanat mekanından da bahsedeceğim. 


malum, aix-en-provence paul cezanne'ın kasabası. cezanne'ın burada atölyesi var. defalarca resmettiği saint-victore dağı da aix'in çok yakınında. cezanne hayranları burayı, hacca gelir gibi ziyaret ediyorlar.
dolayısıyla figüratif ama aynı zamanda modern manzara tablolalarına meraklı amerikalı turistlerin cirit attığı, galerilerin cezanne benzeri tablolarla dolup taştığı bir yer burası. 

cezanne'nın atölyesi gezilebiliyor. öyle güzel korunmuş ve saklanıyor ki, sanki cezanne siz gelmeden az önce çıkmış atölyesinden, dinlenmeye çekilmiş. çok başarılı bir mizansen, adeta bir senografi çalışması yapılmış. 




atölyenin giriş tarafı saint-victore dağına bakıyor. atölyenin ana ışık kaynağı olan büyük cam yüzey ise, tabii ki kuzeye yöneldiğinden, dağı görmüyor, enfes bir bahçeyi seyrediyor.
atölyede bana en ilginç gelen detay duvarın içine yerleştirilmiş niş idi; tablolaları saklamak içinmiş.


avrupa'da her şehrin bir güzel sanatlar müzesi vardır. bunların bazıları kraliyet koleksiyonlarını içerir, dolayısıyla adlarının başında "kraliyet" olur, bazıları devlet tarafından kurulmuşlardır, bazıları ise özeldir, özel bir koleksiyonun genişletilmiş halidir. aix'deki musee granet belediye tarafından kurulmuş bir müze. koleksiyonu aşırı heyecan verici değil; ama cezanne'ın on tablosunu bir arada görmek güzel.








bu müzeye 2011 yılında 15 yıllığına jean ve suzanne planque vakfının koleksiyonu bağışlanmış. picasso'nun yakın dostu da olan isviçreli ressam ve koleksiyoncu jean planque'ın biriktirdikleri oldukça kapsamlı, haliyle picasso'lar ağırlıkta, ama açıkcası öyle görmediğiniz zaman eksikliğini duyacağınız bir yapıt yok içinde.

koleksiyonun içeriğinden çok daha etkileyici olan, sergilenmesi için yenilenen chapelle des pénitents blancs (beyaz tövbekarlar şapeli)'ndeki mekansal düzenleme; sade, akıcı ve şeffaf bir tasarım. mevcut yapıya minimal müdaheleler yapılmış, büyük iç hacmi zedelenmemiş. 


2018'deki seyahatimde aix'de gezdiğim son müze victor vasarely'ninkiydi. müze biraz şehrin dışında, ama şehir büyük olmadığı için otobüsle kolay ve çabuk ulaşılan bir mesafede.  
müze binası maalesef bakımsızlıktan biraz eskimişti ama içindeki, bizzat vasarely'nin öncüsü olduğu optic art yapıtları, özellikle devasa boyutlarıyla çok etkileyiciydi. vasarely'nin bizzat 1976'da, jean sonnier ve dominique ronsseray'ın mimari danışmanlığında altıgenlerden tasarladığı yapının kendisi adeta bir tür optik sanat yapıtı. 



daha önce avrupa'daki müzelerde vasarely'nin yapıtlarını görmüştüm, ama hiç biri bu kadar büyük boyutlu değildi. buradakiler insanı içine alan, çevreleyen, adeta sarmalayan boyutlardalar; tabii ki mekanların bizzat vasarely tarafından ve tam da bu yapıtlarını sergilemek için tasarlanmış olması deneyimi benzersizleştiriyor.
 müzeyi ziyaret etmeden önce bu kadar etkileneceğimi tahmin etmemiştim. o kadar hoşuma gittiler ki, tablolaların oyunsu karakterlerine ben de kendimi kaptırdım ve eğlenceli özçekimler yaptım, sonlara doğru anne-babamı da ayarttım. 


2023 temmuz'undaki ziyaretimde aix'in bu belli başlı dört sanat durağına tekrar uğramadım. 
 paris'li bir arkadaşımın tavsiyelerinin ilki, bir günün tamamını kapsayan chateau la coste idi. diğeri ise, şehrin içinde, sokak arasında, adeta gizli saklı bir sanat mekanı idi: gallifet.
gallifet, nicolas mazet tarafından 2010 yılında aile evinde (malikanesinde) kurulmuş. hazırladığı sergilerde güncel sanata odaklanan kurum finansal olarak gönüllülerin, çalışanların, mazet'nin arkadaşlarının ve ziyaretçilerin katkılarıyla ayakta duruyormuş.




  içindeki geçici sergi kadar avlusundaki atmosfer de cezbetti beni. burası, bunaltıcı sıcakta devasa ağaçların gölgesinde bir vaha gibiydi.
diadji diop'un nager dans le bonheur (2013) adlı büyük boyutlu figüratif heykeli fragmantal kurgusu ve rengiyle büyüleyiciydi.

içerde ise, film yönetmeni lee shulman'ın ön ayak olduğu, 20. yüzyılın en önemli amatör renkli fotoğraf koleksiyonlarından biri olarak kabul edilen the anonymus project (anonim proje)'den biraraya getirilmiş reflets ve déjà view başlıklı iki sergi vardı.


sergideki serilerden biri, fotoğrafların içine yerleştirilen aynalarla hazırlanmış olandı; oyunsuydu. ben de shulman'ın davet ettiği oyuna arkadaşlarımı dahil ederek katıldım; aynadaki yerimizi aldık. çoğumuz gündelik hayatımızı artık kodachrome slaytlara değil, cep telefonuna kaydediyor olsak da, bu oyunsu fotoğrafımla serginin ruhuna aykırı kalmadığımı düşünüyorum.

bu vesileyle, kendimin gölgesi ve yansıması kadar yabancı mekanlardaki aynalarda beliren görüntüsüne de meraklı olduğumu fark ettim: 2018'deki aix seyahatimin fotoğraflarını karıştırırken, cezanne'nın atölyesindeki aynaya annem ile kendimin, o sırada mekanı ziyaret etmekte olan lise öğrencileriyle birlikte, düşen görüntüsünü kayıt etmiş olduğumu bulduğumda...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder