3 Mayıs 2024 Cuma

fas günlükleri 1: kazablanka


istanbul sinema günlerinde seyrettiğim pasolini'nin oedipus rex filminin fas'ın atlas dağlarındaki köylerde, kasbahlarda, vahalarda çekildiğini öğrendiğimden, bertolucci'nin the sheltering sky filmini hayranlıkla seyredip, ardından paul bowles hayranı olup onun romanlarını okuduğumdan, fotoğraf kitaplarını edindiğimden beridir hayalimdi fas'a gitmek. nihayet geçtiğimiz dokuz günlük bayram tatilinde bu hayalimi gerçekleştirebildim. (aslında arkadaşımla geçen yıl şubat sonu için program yapmış, uçak biletlerimizi almış, otel rezervasyonlarımızı yapmıştık, ancak maraş-hatay depremi sonrasında içimizden seyahat etmek gelmemiş, iptal etmiştik, kısmet bu yılaymış)

türk hava yolları fas'ta iki kente uçuyor; kazablanka ve marakeş. bu fırsattan istifade biletlerimizi, gidiş kazablanka, dönüş marakeş aldık; böylece indiğimiz kente dönmek zorunda kalmadık.

havalimanındaki istasyonda saatte bir kent merkezine kalkan treni beklerken

havalimanı - liman arası tren gidiş-dönüş biletleri

hattın en sonundaki, liman tren istasyonuna varmışken

kazablanka'nın eski kent planı

ikinci hasan camisi'nin uzaktan görünümü

kazablanka'da görülecek pek bir şey olmadığını düşündüğümüzden, programımız; öğlen vardığımız havalimanından trenle 45 dakika mesafedeki merkeze inip, eski kent sokaklarında biraz dolaşmak, mimari olarak ilgimi çekmese de gitmişken görülmesi gerektiğini düşündüğüm okyanus-kenarı-devasa-taklit-cami ikinci hasan camisi'ni ziyaret etmek ve kraliyet fas havayolları'nın gece uçağıyla fes'e gitmekti. aslında kazablanka'dan gece uçağı yerine gece treni ile fes'e gitmenin (kazablanka tren istasyonu kentin içinde, havalimanına erken gitme sorunu yok, fes'teki tren istasyonu da kentin içinde olmasından dolayı) daha pratik olacağını oraya gidince fark ettik, iş işten geçmişti ama...

ikinci hasan camisini ziyaret etmeye pek istekli olmadığımdan olsa gerek, o da beni kabul etmedi :) oraya vardığımız gece fas'ta kadir gecesiymiş, kral binlerce beyaz cübbeli inananla birlikte akşam camide dua organize etmiş, o yüzden cami ziyarete kapalıydı, değil içine girmek, yakınına bile gidilmesine izin verilmiyordu.
liman'daki tren istasyonundan bindiğimiz petit-taxi bizi caminin çok uzağında bıraktı, biz de yaklaşabildiğimiz kadar yakınına kadar yürüdükten sonra eski kentin içine girip tren istasyonuna geri döndük. tesadüf, eski kentte pazar varmış; rengarenk ve keşmekeş bir ortamın içine düştük, damardan fas'ı deneyimlemeye başladık, çok da heyecanlı oldu.










fas'a vardığımızda ramazan ayının son günleriydi; dolayısıyla kazablanka'da açık lokanta bulmak imkanlı değildi, en azından eski kentin içinde. eminim yeni yerleşimlerde açık lokantalar vardır, ama o ilk gün ne oralara gidecek kadar zamanımız ne de oraları görecek isteğimiz vardı. 
sokaktan birer dirheme (tl'nin üç katı) ev yapımı iki farklı tür ekmek (biri açık renk, diğeri koyu) aldık, o sırada aramızdaki konuşmalardan türk olduğumuzu anlayan birisi yanına zeytin de alın deyip bizi yönlendirdi; 15 dirheme bir torba dolusu karışık zeytinimiz oldu.


etrafımızdaki büyük çoğunluk oruçlu olduğundan, sokakta bir banka oturup yemek istemedik. havalimanına geri dönmek için istasyonda treni beklerken bir köşeye çekilip enfes lezzetli ekmek (özellikle koyu olan çok lezzetli idi) ile zeytinlerin tadına vardık. üzerine; tren istasyonunda açık olan kahve dükkanlarından birine oturup kahvelerimizi içtik. bundan sonraki dokuz günde fark edeceğimiz üzere, fas'ta ister şehirlerin içinde ister şehirlerarası yolların kenarında nerede batı tarzı kahve (espresso, americano,...) içsek, çok memnun kaldık. naneçaylarıyla meşhur olsalar da faslılar iyi kahve içmeyi biliyorlar. (fas'taki yemek ve içecekler ile ilgili ayrı bir yazı kaleme alacağım)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder