2 Ekim 2019 Çarşamba

"Küçük Şeylerin Tanrısı"ndan



"...
Margaret Kochamma, Buruşuk Oklu Kirpi'nin ziyaretlerini beklemekte olduğunu fark etti. Huzursuz değildi, ama ona olan ilgisinin arttığını hissediyordu. Onun Hindistan'dan gelme bir Rhodes Bursiyeri olduğunu öğrenmişti. Klasik Diller öğrencisi olduğunu. Balliol takımında kürek çektiğini.
Onunla evlenene kadar da onun karısı olmayı kabul edeceğini asla düşünmedi.
Çıkmaya başladıktan birkaç ay sonra Chacko onu, sürgündeki çaresiz bir prens gibi yaşadığı odasına gizlice sokmaya başladı. Okul hademesinin ve temizlikçinin bütün çabasına karşın odası her zaman pisti. Yerlerde kitaplar, boş şarap şişeleri, kirli iç çamaşırları ve sigara izmaritleri duruyordu. Dolapların kapağını açmak tehlikeliydi; açılırsa giysiler, kitaplar ve ayakkabılar çağlayan gibi dışarı dökülürdü. Kitaplardan bazıları gerçekten insana zarar verecek kadar ağırdı. Margaret Kochamma'nın küçük, düzenli hayatı, soğuk bir denize dalarken sessizce kendini kasan bir beden gibi, kendini bu gerçekten süslü püslü tımarhanenin içindeki hayata bıraktı.
Bu Buruşuk Oklu Kirpi'nin içinde, acılar içindeki bir Marksistle umarsız, onmaz bir Romantiğin çatıştığını keşfetti; mumları unutan, şarap bardaklarını kıran, yüzüğünü kaybeden bir Romantik. Margaret Kochamma'yla, soluğunu kesen bir tutkuyla sevişen. Kendisinin ilginç olmayan, kalın belli, kalın bilekli bir kız olduğunu düşünmüştü hep. Görünüşü çirkin değildi. Özel de değildi. Ama Chacko'nun yanındayken eski sınırlar geriye itiliyordu. Ufuklar genişliyordu.
Daha önce, başka erkeklerin işlerinden, arkadaşlarından ya da deniz kıyısında geçirdikleri hafta sonlarından söz etmeleri gibi dünyadan söz eden - dünyanın ne olduğundan, nasıl oluştuğundan ya da kendince dünyanın ne olacağından- bir adamla karşılaşmamıştı hiç.
Chacko ile birlikteyken Margaret Kochamma ruhunun, kendi memleketi olan adanın dar sınırlarından kurtulup Chacko'nun ülkesinin geniş, açık sınırlarına kaçtığını hissediyordu. Chacko onda dünyanın ikisine ait olduğu duygusunu uyandırıyordu; sanki dünya,  laboratuvar masasında karnı açılmış yatan bir kurbağaydı da beni inceleyin diye yalvarıyordu.
Onu tanıdığı yıl, düğünlerinden önce, Margaret Kochamma kendinde ufak bir büyü keşfetti ve bir süre kendini lambasından çıkarılmış gamsız bir cin gibi hissetti. Belki de, Chacko'ya duyduğu aşkın, aslında kendi kendini ürkekçe, ağır ağır kabulünden başka bir şey olmadığını anlayamayacak kadar gençti.

Chacko'ya gelince; Margaret Kochamma onun ilk kadın arkadaşıydı. Yalnızca yattığı ilk kadın değil, ilk gerçek arkadaşıydı da. Chacko'nun onda en sevdiği yan, kendine yeterli oluşuydu. Belki ortalama İngiliz kadınında rastlanan bir özellikti bu ama Chacko için özeldi.
..."

-Arundhati Roy 
(Çeviri: İlknur Özdemir)
Can Yayınları 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder