mehmet kerem özel'in hayata ve sanata dair yaşadıklarını, takip ettiklerini, tanık olduklarını ve izlenimlerini paylaştığı günlüğü. [for english version please visit danzon2017.blogspot.com.tr]
21 Şubat 2012 Salı
kral çıplak!
dün akşam crr konser salonundaki dünyaca ünlü venezuelalı piyanist gabriela montero konserinde sanatçı nezdinde bir şeylerin ters gittiğini anlamak için müthiş hassas bir müzik kulağına sahip olmaya ihtiyaç yoktu; piyanodan garip ve kontrolsüz sesler çıkıyordu. nitekim, konserin ikinci yarısının başında sahneye gelip mikrofonu eline aldığında montero’nun büyük bir yüreklilikle ilk söylediği şey şuydu: “lütfen yetkililere yazın, şikayet edin; gerek sesim olan bu enstrümanı kullanan ben, gerekse de dinleyici olarak sizler böyle bir piyanoyu hak etmiyorsunuz; bu piyano bozuk! o kadar ki, konserin birinci yarısını zor getirdim ve ikinci yarısını iptal etmek istedim. yine de elimden geleni yapacağım, sizler burada olduğunuz için çalacağım.”
bunları söylemeden önce giriş mahiyetinde başka şeyler de söyledi ki, aslında o söyledikleri en az devamındakiler kadar canalıcıydı.
montero şöyle başladı söze: “biz sanatçıların sahnede herşeyden izole olduğumuz, içine kapandığımız zannedilir, ancak kesinlikle öyle değil. orada, yani salonda neler olduğunu, en küçük ayrıntısına kadar fark ederiz, hissederiz; kamera gibi mesela…”
[konserin ilk yarısının başında ilk once sahnedeki sanatçıyı kaydeden sonra da seyircilere dönüp flaşını yakarak onları kaydetmeye çalışan kameramanı kastediyordu montero.
ben de seyirci olarak; işsanat’ta ve oraya özenerek aynı uygulamayı başlatan crr’de konser boyu deklanşöre basan fotoğrafçıların seslerinden rahatsızım. işsanat’taki eskiden salonda dolaşırdı, son yıllarda en arkada yukardaki kontrol odasından çekiyor, ama odanın camı açık olduğu için sesi yine rahatsz ediyor, hele de arka sıralarda oturuyorsanız. crr’deki genç çocuk ise evlere şenlik; bir sahneye çıkmadığı kalıyor; konser sırasında salonda her an hareket halinde olan bir karaltı ve durmaksızın duyulan deklanşör sesi!
demek ki seyirciler dışında sanatçılar da rahatsız olabiliyormuş, bunu duymak ne mutlu.]
daha fazla söze gerek var mı! dünya çapında bir sanatçıyı salonunuzda misafir ediyorsunuz, ve o seyircilere “bu piyano ölmüş!” diyor; salonda fütursuzca bir kameraman dolaşıyor; seyircilerimiz ne yaptığını ise, zaten biliyoruz, son 5-6 yıldır defalarca tanık olduk, ama alışamadık!
seyirciden yakınan [parça içindeki duraklamada bile alkışlamaya yeltendikleri için zıvanadan çıkan bir rus viyolonselci hatırlıyorum, arkadaşlarıyla çaykovski’nin eleji üçlüsünü yorumluyorlardı] ve salonun akustiğinden yakınan [natalia gutman, bizlerin ve özellikle de salon sahiplerinin övündükleri işsanat’ın akustiğinin çok kötü olduğunu söylemişti kuliste] sanatçılar olmuştu; piyanonun akortsuz bile değil, “bozuk” “ölü” olduğunu söyleyenine ilk defa rastladık.
güher & süher pekinel kardeşler haksız değiller istanbul’da çalmamakta; piyanosuzluktan!
montero, konserlerinin programı gereği seyirciyle iletişim kuran bir sanatçı; dolayısıyla, aynı rahatlıkla, sözünü sakınmadı. ancak seyircimiz tınmadı; bozuk piyano yüzünden konserin ikinci yarısını iptal etmeyi bile aklından geçiren ve bunu açık yüreklilikle bizlerle paylaşan sanatçıdan inatla bis parçası çalmasını talep etti. anlaşılan, piyanonun bozuk sesi salondaki çok az dinleyicinin kulağını tırmalamış olmalı.
bununla da yetinmeyip, çıkışta seyircilerden biri, erken gelip piyanoyu kontrol etseydi deme küstahlığını bile gösterdi. piyanoyu kontrol etmek sanatçının işi mi! karşısına bu kadar kötüsünün çıkacağını tahmin edebilir miydi! şehre ancak gelmiş olabilir, otelinde dinlenmeyi tercih edebilir; sahnesine daha önce richter’in, say’ın, ponti’nin, kovacevich’in, nyman’ın, labeque’lerin, biret’in ve daha nicelerinin çıktığı bir konser salonunun piyanosunun bu kadar bakımsız olabileceğini tahmin etmemiş olması doğal değil mi!
kaput piyanodan düzgün sesler çıkarmaya uğraşmak montero’nun aklını o kadar karıştırmış olmalı ki, istek parçası brecht-weill ikilisinin ünlü “mack the knife / mackie messer” adlı şarkısını bir türlü hatırlayamadı. yoksa gerçekten bilmiyor muydu, daha önce hiç dinlememiş miydi; eğer öyleyse, bir “pes” de ona!
sözünü sakınmamakta çok haklı. ama sanatın böylesine az ve kısıtlı bir ülkede bunların olması da normal. seyircilerin bis yapmasını da geleneksel bis davranışına bağlıyorum. hem danzon, herkes senin gibi ayrıntıları farkedecek bilgi de değil ne yazık ki.konser, tiyatro vs. sonlarında yapılan densiz yorumlar da beni ortamın düşsel dünyasından bir anda çıkarır..
YanıtlaSilbence; sanatın az ve kısıtlı olduğu bir ülkede değil, sanata değer verilmeyen bir ülkedeyiz. maalesef!
YanıtlaSilo akşam konserde topu topu 100, bilemedim 120 kişiydik. sanatçının o akşam çektiği cefanın farkında olmak için bilgili olmaya gerek yoktu, duyarlı olmak yeterliydi...
crr yönetimi konser sırasında fotoğraf/video çekenleri kırmızı lazer ışığıyla avlama gibi zihnisinir fikirlere kafa yoracağına, salonun en değerli demirbaşına bakım yaptırsın, özen göstersin.
çok garip bir ülke olduk çıktık!
http://www.haberturk.com/yazarlar/rahsan-gulsan/718562-bozuk-piyanomuzla-gabrielayi-aglattik
YanıtlaSil