1985'ten beri baharımı şenliğe dönüştüren istanbul film festivali'nde (ilk yıllarındaki adıyla "sinema günleri"nde) 1988'den beri ilk defa bu yıl cumartesi günki genel satış (ilk yıllarındaki rezervasyon formu verme) kuyruğuna gitmiyorum. sabahın köründe ve soğuğunda saatlerce ayakta dikilmekten kurtulduğuma seviniyorum gerçi, ama boşluk hissi de var biraz içimde.
hele de lale kart uygulaması çıktığından beri iki kere kuyruğa girmek zorunda kalıyorken; önsatışta lale kartla iki kişili seanslarıma bilet alıyor, daha fazlalıları için cumartesi günki genel kuyruğa giriyordum. bu yıl, öyle denk geldi, eş dost akrabada festivale ilgi azaldı ve ben önsatışta bütün biletlerimi alabilmiş oldum.
...
mart ayının ortasında mutlaka istanbul'a kar gelir; ya havada kalır, ya hafifçe bir örtü olur arabaların ağaçların üzerinde. kar gelmezse bile soğuğu mutlaka gelir; tam ısındı havalar derken, son bir şaşırtma yapar hava istanbul'da.
bu olguyu etrafımdakilere söylediğimde, hafif bir alaycılıkla beni "kocakarı" ilan ederler. [ne tesadüftir ki, tam da bu soğukların adı "kocakarı soğuklarıdır"!] halbuki dünyanın, mevsimlerin döngüsüdür, doğalıdır; isteyen saatli maarif takviminden öğrenebilir yıllık fırtınaları, soğukları, cemreleri...
ama benim mart ortası soğuğunu biliyor olmam, bütünüyle kişisel ampirik tecrübem sayesindedir; öyle takvim yaprağı karıştırarak falan değil.
siz de yıllarca düzenli olarak mart ayının ortasındaki cumartesi gününün sabahında daha güneşin doğmadığı buz gibi bir havaya kalkıp, in ile cinin bile top oynamadığı sokaklardan geçip, tek tük geçen tenha otobüslerden birini yakalayıp, rüzgarın buz gibi estiği ve sabahleyin uzun süre günışığı almayan atatürk kültür merkezi'nin ön avlusunda bekleşenlerle kuyruğa girip sıra numarası almış, saatte bir yapılan yoklamalarda "burdayım" deyip eğer önünüzdekilerden gelmemiş olan varsa numaranızı yükseltmişseniz, siz de biliyorsunuzdur: mart'ın ortasında istanbul'da soğuk olur, kar yağar. isterse badem ağaçları çiçek açmış olsun, isterse cemrelerden bazıları düşmüş olsun. bu, istanbul'un olağanıdır.
uzun zamandır; güneş almayan akm avlusunun soğuğundan, güneş almayan emek sineması sokağının rüzgarına taşınmıştı kuyruk.
saray sineması yapısının yıkıldığı yıl, sürpriz şekilde, güneşle ısınmıştı sırtlarımız; sevinememiştik bile, razıydık üşümeye, saray yıkılmasaydı bir tek.
son iki senedirse daha bir korunaklı mekanlarda uzuyor kuyruk; atlas'ın, beyoğlu'nun kapalı pasajlarında. hatta bu yıl atlas'ın fuayesine koltuklar dizilmiş, oturarak bekliyorsunuz. akıl edene teşekkürler; ince ve nazik bir uygulama.
...
yarın sabahki kuyruğa gireceklere kolaylıklar dilerim...
mehmet kerem özel'in hayata ve sanata dair yaşadıklarını, takip ettiklerini, tanık olduklarını ve izlenimlerini paylaştığı günlüğü. [for english version please visit danzon2017.blogspot.com.tr]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder