süresini biraz geniş tuttuğum bayramlar tatilimde münih'e gelmeme neden olan birincil şey dans festivaliydi. ama, festival gösterilerinden umduğum heyecanı yakalayamadım ne yazık ki. festivalde yedi yapıt izledim; aralarında beğendiklerim oldu ama hiçbiri yüreğimi hoplatmadı. [münih'te festivalden arttırdığım üç akşamda tercihimi kullandığım münchner kammerspiele oyunları ise ayaklarımı yerden kesmeye yetti.]
dans festivali izlenimlerime kaldığım yerden devam edersem: pazar ve salı ikişer gösteri izledim.
pazar matinede sahnelenen hans van den broeck'in SOIT topluluğunun "messiah run!" adlı yapıtı zaman zaman çok güzel anlar ve gerek tiyatral gerek koreografik fikirler barındıran ama bütünüyle değerlendirildiğinde ol(gunlaşa)mamış, karman çorman, ne demek istediğine karar verememiş bir işti. sahneyi neredeyse bütünüyle kaplayan farklı tasarımdaki sandalyeler arasında başlayan; pina bausch'un "café müller"inden sonra iyi cesaret diye düşündüğüm; ve sandalyelerden artakalan mekanları kullanmada oldukça başarılı olan koreografi, zamanla kendini tekrar etmeye başladı; yarım saat sonra sandalyeler sahnenin arkasına dizilmeleriyle iş bütün ilginçliğini kaybetti. 80 dakikalık fazlaca uzun süresiyle de sabrımı zorladığını söylemeliyim; bitmek bilmedi; arka arkaya bir sürü sonu vardı.
pazarın suaresinde kanadalı marie chouinard'ın "body remix/goldberg variations" adlı işi vardı. 85 dakikalık, iki bölümlü yapıtın arte'de geçen sene yayınlanan 50 dakikalık kurgulanmış versiyonu çok daha iyi, derli toplu ve etkileyiciydi. televizyon ekranından izlerken edindiğim tatmin ve keyfin, canlı olarak tanık olduğum zamankinden daha yüksek olması herhalde yapıt adına pek hayırlı olmasa gerek.
belki de kişisel bir durumdu; yorgundum, gösterinin yapıldığı bmw welt yapısı abartılı görkemiyle beni uzaklaştırdı, bir de salonunun elverişsizliği eklenince heyecanla beklediğim bu gösteriden hayal ettiğim keyfi alamadım. oysa ki chouinard'a iki yıl önce julidans'taki "the golden mean (live)" adlı yapıtıyla hayran kalmıştım.
salı günü matine ve suarede eski forsythe dansçılarının işleri vardı. richard siegal ile birlikte festivalde forsythe kökenlilerin sayısı üç; azımsanmayacak bir toplam.
matinede, pina bausch'un topluluğunda eğitmen olarak çalışan antony rizzi'nin pina bausch, penny arcade ve jack smith'i hayali olarak buluşturduğu "an attempt to fail at groundbreaking theatre with pina arcade smith" adlı hafif egzantrik, bolca kaçık, çılgın işini seyrettim.
seyretmenin ötesinde işte bizzat görev de aldım. oturmayı seçtiğim yer meğerse gösterinin ışığını kontrol edecek olan seyircinin yeriymiş; o seyirci salı akşamı ben oldum. rizzi önüme portatif ışık masasını getirdi, dört spotu nasıl kontrol edeceğimi anlattı; ışığın kontrolü bende olduğu için adımın "god" olacağını söyledi ve oyun boyunca bana "god" diye seslenerek ışık konusunda direktifler verdi.. rizzi benim dışımda başkalarına da görevler verdi; bir metni okumak, bir spotun önünde renkli jelatini hareket ettirmek gibi.. oldukça interaktif bir gösteriydi.
rizzi bir yandan "delidir ne yapsa yeridir" kıvamındaydı diğer yandan da gösteri sanatları ve performans konusunda shakespeare'in soytarıları gibi lafı gediğine oturtan sivridilli yorum ve sataşmalarıyla bizi fethetti. 70 dakika olarak duyurulan iş 105 dakika sürdü.
münih seyahatimi kapatan, festivalde izlediğim son yapıt cyrstal pite'ın kidd pivot topluluğu ile sahnelediği "the tempest replica" idi.
ilk yarım saatinde "fırtına"dan seçtiği bölümleri prospero dışındaki bütün karakterlerin bütünüyle beyaz kostüm ve yüzleri beyaz maske-kasklarla örtülmüş şekilde, birebir, basit hareketlerle canlandıran, bununla da yetinmeyip sahnede olan biteni yazıyla da sahne arkası perdesine yansıtan; çok basit projeksiyon ve gölge tiyatrosu teknikleri kullan pite, tam "ben bunu niye izliyorum ki" dediğim anda, 180 derecelik bir dönüşle, oyunun devamındaki duyguları ve olayları günlük kıyafet ve yüz-başları açılmış dansçılarla müthiş bir hareket dili ve koreografik kaliteyle anlatmaya koyuldu.
peki o ilk bölüm neydi öyle! gösteri sonrasındaki soru-cevapta pite'ın anlattığına göre hikayenin anlaşılmasını istemişmiş; hatta işin ilk halinde oyundan metin alıntıları yokmuş, onları sonradan eklemiş!
pite'ın işi, ikinci bölümünün koreografik anlamdaki yetkinliğine rağmen, derinlikten yoksun, "fırtına"yı birebir anlatmanın ötesinde bir derdi olmayan, pite'ın "fırtına"dan ne çıkardığını, "derdini" anlayamadığım bir işti.
sevgili danzon,
YanıtlaSilpaylaşımların, gözlemlerin çok bilgi ve keyif verici. bana verdiğin bilgileri de hemen not aldım. belki bir gün gerçekleşir. münih serisi hiç bitmesin :)
her güzel şey gibi bu seyahat de bitti maalesef :))
YanıtlaSiliyi dilekleriniz ve yorumlarınız için teşekkür ederim..
sevgiler..