ak’la kara tiyatrosu kadıköy’de bu yıl perde açtı. sanırım daha önce sinema olan salonun fuayesi yerli ve yabancı tiyatro sanatçılarının fotoğraflarıyla ve tiyatro afişleriyle donatılmış; bu yeni topluluğun tiyatroya gönül verdiği belli.
ak’la kara’nın ilk sezon oyunlarından biri agatha christie’nin, londra’da aynı tiyatroda kesintisiz 60 yıldır perde açan “farekapanı”.
yönetmenler burak karaman ile elif erdal oyunu klasik tarzda sahneye koymayı tercih etmişler.
salonun küçüklüğü ve seyirci-sahne ilişkisinin yakınlığı (sadece 8 koltuk sırası var) zaten bütünüyle tek mekanda, malikhanenin salonunda geçen oyunun oda tiyatrosu atmosferini kuvvetlendiriyor. sanki oyun oturma odanızda oynanıyor.
klasik sahneleme yabancı durmayan ölçülü ışık ve ses oyunları da amaca hizmet ediyorlar. özellikle; hemen ilk cinayet öncesi fener ışığının kullanımı gerilimi arttırmayı sağlarken, ikinci perdede şüphelilerin hepsi salondayken elektriklerin gitmesi aralarından hangisinin katil olduğunun bilinmezliğini karanlıkla ve yine fener ışığıyla vurgulanması açısından hem anlam kazanıyor hem de yine gerilim unsurunu çoğaltıyor.
böyle bir sahnelemenin en önemli ayağı oyuncular da üzerlerine düşeni hakkıyla yapıyorlar.
bir agatha christie romanı okumaktan ne kadar keyif alırsanız, bu yapımdan da aynı doygunlukla ayrılıyorsunuz.
londra’daki prodüksiyonda alkış sırasında oyunculardan biri seyircilere, oyunu çevrelerine tavsiye ederken katilin kim olduğunu açık etmemeleri konusunda ricada bulunur.
aynı uygulamanın burada da yapılmasını bekledim. oyun öncesindeki dakika ve telefon anonslarında yaratıcı buluşlarla seyircinin sempatisi kazanılmışken, sonda yapılacak böyle bir rica da hiç yadırgatmazdı. kaldı ki oyunun sahnelenme geleneğinde olan bir özellik bu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder