mehmet kerem özel'in hayata ve sanata dair yaşadıklarını, takip ettiklerini, tanık olduklarını ve izlenimlerini paylaştığı günlüğü. [for english version please visit danzon2017.blogspot.com.tr]
14 Temmuz 2011 Perşembe
istanbul opera festivali / garanca
mersin'e geldiğinde gidemezdim. istanbul festivali'ne konuk olduğundaysa yetiştirmem gereken bir mimari proje yarışmasından dolayı imkansızdı; annemleri yollamıştım.
bu seferse, hamileliğinden dolayı iptal olur mu diye korktum. değil mi ki met ve la scala programlarını iptal etmişti, istanbul'daki bir konser hayde hayde gözden çıkarılabilirdi, neyse ki olmadı.
elina garanca ve eşi karel mark chichon yönetimindeki istanbul devlet opera ve balesi orkestrası bizlere dolunaylı bir temmuz akşamında ağırlıklı olarak fransız romantiklerinden oluşan bir program sundular.
elina garanca ilk yarıda, çiçek desenli, açık renkli, ipek kıyafetiyle pek hoştu; berlioz ve cilea'dan söylediği romantik, ağır, içli aryalar da aynı hoşluktaydılar. akşama enfes bir başlangıç yapmış olduk.
ikinci yarıda, maalesef rüküş demek zorunda kalacağım (konserin sonundaki carmen bölümü için düşünülmüş) kırmızı, kat kat, kalın bir kıyafetle geldiği sahnede gounod'nun "faust"uyla ve özellikle saint-saens'ın "samson ve dalila"sından ünlü "mon coeur s'ouvre a ta voix" adlı aryadaki yorumuyla bizleri adeta büyüledi.
konserin son bölümü bizet'ye ve "carmen"e ayrılmıştı. önce "l'arlésienne süiti"nden "farandole", ardından bir orkestra parçası - bir arya olmak üzere üçlü bir sette "carmen"den bölümler dinledik.
doğrusu, hepsi birbirinden bilindik "carmen" aryalarının beni konserin önceki kısmı kadar etkilediğini söyleyemeyeceğim. ama seyirciye çoşku da lazımdı; "habanera" ve "chanson bohéme" bu işe yaradı.
garanca ve chichon çok da nazlanmadılar; kuzeyli (litvanyalı) garanca'nın pek de kıvrakça üstesinden geldiği sıcak ve ateşli ispanyol zarzuelalarından biriyle bis yapıp bize veda ettiler.
tek keşkem: chichon'un ister arya olsun ister orkestra parçası bütün yapıtları çok hızlı tempolarda yorumlamış/yönetmiş olmasıydı. fast food çağının klasik müzik konseriydi. biraz daha vakit, yavaştan alma, sindirme tercihim olurdu.
garip bir durum: avluda garanca için imza standı hazırlanmıştı ama ortalıkta albümlerini satan yoktu. afişteki kocaman "deutsche grammaphon" logosu hınzır hınzır göz kırpıyordu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder