mehmet kerem özel'in hayata ve sanata dair yaşadıklarını, takip ettiklerini, tanık olduklarını ve izlenimlerini paylaştığı günlüğü. [for english version please visit danzon2017.blogspot.com.tr]
30 Ocak 2011 Pazar
seyirci koltuğundan istanbul'da 2010 yılı dans sahnesi
istanbul'da 2010 yılı dans açısından dopdolu geçti.
şehrin yerleşik sanatçı ve kurumlarının üretimlerinin yanısıra, iki yılda birlik tiyatro ve yıllık idans festivalleri, iki yılda birlik bale yarışması, avrupa kültür başkentliği vesilesiyle bütün yıla yayılan dans platform istanbul ve bilumum dans projeleri, ve son anda açıklanan sürpriz etkinlikler sayesinde istanbul'da şimdiye kadar olmadığı ve bundan sonra da kolay kolay olamayacak kadar renkli ve çeşitli bir dans yılı geçirdik.
sidi larbi cherkaoui, akram khan, slyvie guillem, polina semionova, louise lecavalier, emio greco, kitt johnson, ko murobushi, vladimir malakhov, conny janssen gibi dünyada uzun yıllardır "yıldız" olan dansçı ve koreograflar ilk defa 2010'da istanbul'a konuk oldular.
sidi larbi en popüler yapıtı "sutra"yla, akram khan en yüzeysel yapıtı "gnosis"le, louise lecavalier onun için tasarlanmış en kötü yapıt "children" ile sahnedeydi, ama ne gam; kanlı canlı karşımızdaydılar.
sidi larbi "sutra"da asistanına devrettiği rolü ilk akşam bizzat sahneye çıkıp dans ederek, akram khan sylvie guillem'le samimiyet yüklü "sacred monsters"ı sunarak, louise lecavalier ise programının ikinci bölümünde eduard lock'dan nefeskesici "a few minutes of lock"u sahneleyerek gönlümüzü almayı bildi.
istanbul'a daha önce gelmiş uluslararası toplulukları ve sanatçıları bir yıl içinde arka arkaya şehrimiz sahnelerinde tekrar izlemek, bu dans fakiri ülkede biz dansseverler için bulunmaz nimetti.
paul taylor'ın dans topluluğu yirmi yıl, pina bausch'un tanztheater wuppertal'i yedi yıl sonra istanbul'a tekrar konuk oldular.
programındaki dans bölümünü aza ve öze indirerek geçtiğimiz sezon tek -ama kallavi- bir topluluğu, paul taylor dance company'i ağırlayan işsanat, nisan'da farklı içerikli iki akşamla bizlere altı yapıtlık bir paul taylor ziyafeti çekti.
2010 avrupa kültür başkenti ajansı ise istanbul 2010 kültür başkentliği programı ilk açıklandığında iki ayrı yapıt ile konuk etmeyi taahhüt ettiği tanztheater wuppertal'i -gerekçesi mekansızlık zannettiğim ama herhangi bir açıklaması yapılmayan nedenlerden dolayı- eninde sonunda tek yapıt ile, pina bausch'un 2003 istanbul projesi "nefes" ile haziran ayında üç akşam istanbullu dansseverlerin beğenisine sundu.
ursula kaufmann'ın pina bausch'un yapıtlarından derlediği büyük boyutlu baskılarından oluşan fotoğraf sergisi hem pina bausch'u ölümünün birinci yılında anmamıza vesile oldu hem de ülkemizde ender olarak ele alınan dans fotoğrafları konusuna dikkat çekti.
önemli uluslararası dans topluluklarının ikinci derece versiyonları olan nederlands dans theater II ve compania nacional de danza II ise -ne tesadüf ikisi de- 16 yıl aradan sonra tekrar istanbul'daydılar.
cndII bütünüyle nacho duato'nun yapıtlarına ayrılan bir akşamla, ndtII ise kylian'lı, naharin'li karma bir akşamla bizleri büyülediler.
türkiye'de daha önce efes, aspendos gibi devasa antik amfitiyatrolarımıza konuk olan tokyo balesi ise bu sefer cemal reşit rey konser salonu'nun orta büyüklükteki sahnesine 60 dansçıyla sığmak zorunda kaldı.
tümüyle maurice bejart'ın yapıtlarından oluşturulmuş programda topluluk teknik ve disiplin olarak kusursuzdu, ancak bejart'ın avrupai uzun kollar ve bacaklarda estetiğini bulan koreografileri ergonomik ölçüler nedeniyle japonlarda aynı artistik etkiyi yaratamadı.
bimeras vakfı bütün bir ekim ayı boyunca, dördüncüsünü gerçekleştirdiği "yenikozmopolidans" temalı idans festivali ile, 2010 avrupa kültür ajansı'ndan tek kuruş yardım almadan, 2010'un "kentin mahallelerine, sokaklarına, insanlarına ve hayvanlarına en derin nüfuz eden, en saygılı ve en insancıl/hayvancıl" etkinliğine imza atmış oldu.
eski idanslardan aşina olduğumuz xavier le roy, jerome bel, pichet klunchun, pieter ampe & guillherme garrido gibi dünya dans sahnesinin yenilikçi, aykırı, underground koreograf-dansçılarını tekrar izlemek ne kadar keyifliyse, jardin d'europa ödülü kapsamında avrupa'nın genç sanatçılarını keşfetmek o kadar heyecanlıydı.
beyoğlu sokaklarını mesken tutarak, yaşadığımız kamusal alanlara başka bir gözle bakmamızı sağlayan willi dorner'ın "bodies in urban spaces" projesi, insan bedenini başkalaştırarak yeni ufuklar açan kitt johnson'ın "rankefod"su, bloom! adlı genç topluluğun "city"si, mette ingvartsen'in "giant city"si ve toplumsal geçmişimizi sorgulayan sanja mitrovic'in "will you ever be happy again?" adlı çalışması bana göre idans04'ün doruk noktalarıydı.
...
şehrimizin yerleşik kurum ve koreograflarına gelince:
hemen 2010 arifesinde, 2009'un aralık'ında "araz"ı sunan zeynep tanbay yıl boyunca sessiz kaldı.
istanbul devlet opera ve balesi george balanchine, patrick de bana ve jose martinez'in birer yapıtından oluşturduğu renkli buketle 2010'a girdi. yılın ikinci yarısında ise erdal uğurlu'nun "dört duvar" ve izmir'den ithal ettiği uğur seyrek'in "othello"su ile yerli sanatçılara ağırlık verdi.
yurdun dört bir tarafındaki devlet balelerinden çağrılan dansçıların görev aldığı, 2010 avrupa kültür ajansı'nın projesi, beyhan murphy imzalı "barbaros" genel olarak pek iyi eleştiriler almadı. istanbul kültür başkentliği ile denizci barbaros hayrettin paşa'nın ilişkisinin nasıl kurulup da bu projenin ajans'dan destek aldığını kimse sorgulamadı; zira kültür başkenti ajansı, yıl boyunca istanbul kıyılarında düzenlenen yat yarışlarına ve bilumum yelkenli geminin rıhtımlarımızı ziyaretine de -nedense- sponsorluk yaptı.
beyhan murphy'nin, ajans'ta dikmen gürün'ün istifasıyla boşalan koltuğa oturmasıyla, daha önce ankara'da düzenlediği dans platform fikrini istanbul'a taşıması bir oldu.
cemal reşit rey konser salonu eylül ayında bir hafta boyunca fuayesine kurulan stüdyolarla ve salonuyla tam bir şenlik ortamına dönüştü. günboyu uluslararası uzmanların verdiği master-class'lar sonrasında akşamları da farklı başlıklar altında yerli koreograflarımız en yeni işlerini sundular. maalesef genellikle vasat olan yapıtlar arasında fikrini dağıtmadan, zorlamadan, "sarkıtmadan" derli toplu anlatan çalışmalar çok çok azdı.
oldukça iyi bulunan aydın teker'li, ilyas odman'lı, mustafa kaplan'lı kapanış programı "şantiye"yi ise maalesef izleyemedim.
...
2010 yılında dans alanında garip şeyler de yaşanmadı değil. bunların çoğu da 2010 avrupa kültür başkenti ajansı'nın projeleriydi:
.ne doğru dürüst flamenko ne de çağdaş dans yapan, yaptıkları sadece "şov" olan los vivancos'un dans platform istanbul'da ne işi vardı!
.meg stuart'ın "istanpoli" projesi kapsamında hazırladığı yapıtı kaç kişi izleyebildi; yoksa özellikle gözlerden ırak tutulmaya mı çalışıldı!
."barbaros"u da içine katarak, ajans 2010'un diğer projelerinden "sultan-ı seyirlik" ve shaman dans tiyatrosu'nun "7edi"sinin sanatsal kaliteleri hangi düzeydeydi; ne sorgulandı ne tartışıldı!
.bir işadamının kişisel çabası ve ilgisiyle kalabalık la scala balesi istanbul'a geldi; maalesef roland petit'nin belki de en kötü çalışmalarından birini sergilemek üzere: "pink floyd balesi"ni.
yapıtın sahnelendiği istanbul kongre merkezi sahne boyutları açısından uygundu ancak seyirci salonu açısından oldukça elverişsizdi, zira kongre amaçlı yapılmış ve eğimi buna göre hesaplanmış salonda bir çok noktadan sahneye hakim olmak imkansızdı.
.istanbul'un 2010'da dans açısından -tabii aslında bütün kültürel etkinlikler açısından- en büyük şanssızlığı atatürk kültür merkezi'nin kapalı olmasıydı.
şehrimizde o boyutlarda ve o imkanlara sahip başka bir sahne olmadığı için; ya pina bausch'un "nefes"i yeniden inşa edilirken uluslararası standartlara göre yapılmamış muhsin ertuğrul sahnesi'ne sıkışmak zorunda kaldı, ya da roland petit'nin "pink floyd balesi"ni istanbul kongre merkezi'nde hakkıyla seyredebilmek için uzun boylu olmak gerekti.
...
2010'un bence en iyi yerli çalışması tuğçe tuna'nın "ıslak hacim"iydi.
tiyatro festivali kapsamında sunulan "ıslak hacim" bayrampaşa ceza evi'nin terk edilmiş mekanlarında gerçekleşti. "yer"e özgü; ilhamını ve biçimini "yer"den alan kuvvetli, etkileyici bir yapıttı.
2010'un en üretken ve yaratıcı yerli sanatçısı ise ilyas odman'dı.
yıl boyunca "yorgun III", "cam adımlar", "ölü doğa" gibi; eski yapıtlarının yeni sürümleriyle karşımıza çıkarken; dert edindiği konular etrafında bıkıp usanmadan tekrar tekrar gezinen, fetiş temalarını her seferinde yeniden el alan, değiştiren, dönüştüren, bozan, ekleyen, çıkaran, çoğaltan tavrıyla ve çalışkanlığıyla övgüyü, takdiri ve beğeniyi fazlasıyla hak etti.
...
"2010'dan sonra tufan" mı olur, yoksa dans açısından bu kadar yoğun bir yıl, hemen akabinde olmasa bile ilerleyen zamanlarda meyvalarını verir mi?
iyimserliği arttıracak bir iki küçük kıpırdanma var: zeynep tanbay bundan böyle düzenli olarak crr konser salonun'da yapıtlarını sergileyecek, beyhan murphy istanbul devlet opera ve balesi bünyesinde istanbul modern dans topluluğunu kurdu.
ancak ne akm'yle ilgili umutlandırıcı bir haber var, ne de artık istanbul'a gereken büyük çaplı dans topluluklarını programına alan bir dans festivalinin gerçekleştirileceği haberi.
2010 ajansı'ndan proje desteği alan bir arkadaşımdan duyduğuma göre proje bütçeleri bir kontrolden geçiriliyormuş şu günlerde. projelerin sanatsal içerikleri fazla yazılıp çizilmese, konuşulmasa da, en azından bütçelerin bir kontrol edilmesi iyi olacak gibi. ama tabii yine büyük olanlar değil, muhtemelen, küçük balıklar oltaya takılacaktır. sultan-ı seyirlik, barbaros gibi neden ve nasıl yapıldığı belirsiz yapıtların bu oltalara isabet et(tiril)meyeceğine eminim. umarım sesiniz, sorularınız duyulur.
YanıtlaSilitalya'da tüm basın berlusconi'nin elinde. adam her şeyin sahibi, bu sebeple doğru bilgiye ulaşılamıyor, hiçbir şey konuşulamıyor. burada ise tam anlamıyla oto sansür içindeyiz. öyle bir baskı kurulmuş ki, basın kendi kendine elini eteğini çekiyor tartışmalı konulardan.
sahne o kadar küçük ki, kimse kimsenin kuyruğuna basmaya cesaret edemiyor, maazallah ya panik çıkarsa!!!
YanıtlaSil