mehmet kerem özel'in hayata ve sanata dair yaşadıklarını, takip ettiklerini, tanık olduklarını ve izlenimlerini paylaştığı günlüğü. [for english version please visit danzon2017.blogspot.com.tr]
7 Eylül 2010 Salı
dün akşam u2'nun "istanbul'u salladığı" saatlerde, gençlerden bomba gibi bir klasik müzik konseri vardı şehirde
cem mansur, dün akşam yönettiği gençlerden yaş olarak biraz daha büyükken akm'de istanbul devlet opera ve balesinin orkestra şefliği yapıyordu; şimdikinden daha hacimli kıvırcık saçları orkestra çukurundan fırlardı. o yıllarda opera-balenin en sükse yapan prodüksiyonu "şehrazat"tı.
dün akşam seyirciler arasında olan lale mansur, daha mansur soyadını almamıştı; sahnede şehrazat'ı dans ediyordu.
"şehrazat" egzotik olduğu kadar erotik tonuyla, ama herşeyden öte her bir detayı ince ince düşünülmüş, özenilmiş ve çalışılmış haliyle başarılı bir yapımdı. onun rüzgarı ertesi sene "1001 gece"yi getirmişti balenin sahnesine.
dün akşam cem mansur yönetimindeki ulusal gençlik senfoni orkestrası cemal reşit rey konser salonu'ndaki konserinin ikinci yarısında "şehrazat"ı yorumladı. ama ne yorum!
uzun zamandır -müzik festivali'ni saymazsam, geçen sezon klasik müzik konserlerine pek rağbet etmememin de etkisi vardır hiç kuşkusuz- türkiyeli bir orkestrayı bu kadar iyi, bu kadar görkemli, kuvvetli, aynı nefesi alıp verecek kadar tek ve gür bir ses olarak dinlememiştim; yaylı çalgılar grubu ayrı bir başarılıydı, üflemeliler neredeyse kusursuzdu, birisi hariç hepsi kızlardan kurulu beş kişilik vurmalı çalgılar grubu muhteşemdi, "şehrazat"ı şehrazat yapan solo keman partisinde başkemancı lale askerova çok çok iyiydi. kısaca; gençler bütün olarak büyüleyiciydiler.
uzun zamandır uzaklaşmış olduğum "şehrazat"ı yeniden sevmemi, keşfetmemi sağladılar.
bu üst düzey kaliteli ve enerjik icrayı 21 ağustos'ta berlin'de, yarın da roma'da tekrarlamışlarsa ne mutlu bizlere.
hemen bis öncesinde cem mansur'un dikkat çektiği üzere, bu başarıda katkısı olan dört eğitmen (tayfun bozok, derya bozok, şafak erişkin ve gültekin ulutaş), türkiye'nin dört bir yanından gelmiş 100'ü aşkın konservatuar öğrencileri kadar yürek dolusu alkışı ve takdiri hak ediyorlardı!
ülkemizde venezuela'daki gibi "el sistema" programı olmasa da, ulusal gençlik senfoni orkestramız simon bolivar venezuela gençlik orkestrası ayarında profesyonel, uzun soluklu ve avrupa müzik sahnesinde dikkat çekici olmasa da (bu son noktada başka parametrelerin devrede olduğunu gözardı etmemek lazım!); gençlerimize milletçe sahip çıktığımız ve devlet nezdinde "küstürmediğimiz", "hayal kırıklığına uğratmadığımız", "umutlarını söndürmediğimiz" takdirde gelecekte onlardan daha da iyi performanslar beklememiz içten bile değil, zira ne kadar başarılı, heyecanlı ve en az venezuelalı gençler kadar "ateşli" olabileceklerine dün akşam mutlulukla tanık olduk.
gerek konseri açtıkları erkin'in "köçekçe"si, gerek bis parçası olarak çaldıkları manuel de falla'nın "üç köşeli şapka"sından final dansı bunun en iyi kanıtıydı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder