her tarafı bembeyaz kar kaplamış, kapıdan dışarı adım atılamıyorken ne yapılır?
annem çoktandır ertelediği mantı partisi için bu kar tatilinin iyi bir fırsat olduğunu düşündü. kuzenler, teyzeler toplandık, afiyetle "anneannem usulü" pabuç büyüklüğünde üçgen mantı yedik, bol yoğurtlu.
tabii, bazılarımız fırınlanmış, et suyuyla çeşnilendirilmiş "kayseri/ermeni usulü" bohça mantıyı tercih etti.
ardından kuzenim film seyredelim ben de dvd'ler var dedi, hep beraber onlara gittik.
bu karda ne seyredilir ne seyredilir, dexter 1. sezon mu, coco chanel mi derken "moon"u gördüm. ay üssü alfa ile büyümüş bir nesile ait biri olarak gözlerim parladı.
"moon" filmekimi'nden beri aklımdaydı; o zaman biletim vardı ve pazar sabah seansına uyanamadığım için bu heyecanla beklediğim filmi ekmiştim.
koyduk "moon"u seyrettik.
nasıl biz eve tıkılmışsak, sam rockwell de aydaki üste sıkışmıştı, nasıl bizim etrafımız bembeyaz karsa, onun da etrafı bembeyaz ay tozuydu.
uzun zamandır bu kadar sağlam bir bilim-kurgu filmi izlememiştim; atmosferik, klostrofobik, hüzünlü!
yönetmen duncan jones kendinden önceki bilim-kurgu klasiklerine küçük selamlar göndermeyi de ihmal etmemiş ki, bu kadirşinas haliyle benim de gönlümü aldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder