domuz gribine karşı dezenfektasyondan dolayı "eğitime iki gün ara verdik", bunun türkçesi: okul tatil! sanki öğrenci gibi sevinçliyim; okulda kalınca, öğrenci psikoloji devam ediyor herhalde..
hazır tatil, sabah taktım ailemin hanımlarını peşime, "yedi kocalı hürmüz"e götürdüm; hiçbirinin kocaya ihtiyacı yok gerçi, maksat nostalji.
zaten ezop'un anlattığı "yedi kocalı hürmüz"ü ancak eski günlerin hatırına seyredersiniz, o da, karşınızda akıp giden rezaleti izlerken, durmadan eskisini hatırlayıp, "ayten gökçer ne güzel oynamıştı, ne kadar başarılıydı", "adile naşit ne komikti" diye hayıflanarak.
ezop'un filminin hiçbir artısı yok; ne zeka, ne yaratıcılık, ne bir sihir, ne de küçük bir hoşluk! tam tersine; "fazlaca" yaptığı çok şey var; filmin her karesini istila etmiş ucuz belaltı espriler, abartarak tasarlayınca "özgün bir dünya yarattım" zannettiren kostüm ve dekorlar, kötü müzikler, beceriksiz danslar, başarısız oyunculuklar... hele filmin en sonu yok mu; carlos saura yıllar önce o hinliği yapmıştı.
hadi, uyarlıyım derken yüzüne gözüne bulaştırdın, bari, orijinalinden miras aldığın tek şeyi, "tanrım... tek başına koyma kullarını..." şarkısını hakkını vererek kullansaydın!
uğur vardan radikal'deki yazısında, keşke bu oyunla özdeşleşen ayten gökçer'e sembolik bir rol düşünülseymiş diye yazmış; bence iyi ki düşünülmemiş, ya da düşünülmüş ve teklif edilmişse, ayten hanım iyi ki geri çevirmiş!
ezop'un hürmüzü, sadık şendil'in "yedi kocalı hürmüz"üne ve bu oyunu 70'li yıllarda başarıyla sahneleyen sanatçılara büyük bir saygısızlık.
yeni nesiller "yedi kocalı hürmüz" denince bu filmi hatırlayacaklarsa yazık!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder