"gidişler", 2009 akademi ödülleri'nde son 10'da "üç maymun"u, son 5'te de "entre les murs" (sınıf), "der baader meinhof komplex" (bir terör filmi: der baader meinhof), "revanche" (rövanş) gibi esaslı filmleri alt ederek en iyi yabancı film oscar'ını almıştı. ne demeli; "gidişler" sinema sanatı açısından tam da akademi üyelerinin muhafazakarlığına uyan tarzda çekilmiş, çoğu amerikan filminin çok iyi başardığı seyirciye katharsis yaşatma kabiliyetine sahip bir film.
"gidişler", geleneksel biçimini sineye çekmemizi sağlayacak öyle tabu yıkan bir konuyu da ele almıyor [hele de "six feet under" gibi kült bir tv dizisi varken]; bu seneki festivalde çokça karşımıza çıkan aile, ebeveyn-çoçuk ilişkileri, kayıp ile başa çıkma gibi temaları konu ediniyor. tek cümle ile özetlersek; büyük şehirde viyolonsel çalarak hayatını kazanan bir müzisyenin mesleğini bırakıp doğduğu kasabaya dönerek orada cenaze levazımatçı olarak çalışmaya başlaması.
mehmet kerem özel'in hayata ve sanata dair yaşadıklarını, takip ettiklerini, tanık olduklarını ve izlenimlerini paylaştığı günlüğü. [for english version please visit danzon2017.blogspot.com.tr]
19 Nisan 2009 Pazar
film festivali 28 - izlenimler 10: ölüm ile yüzleşebilmek
bu seneki festivalde farketmeden kendime küçük bir japonya seyahati hazırlamışım. son durağım; sürpriz film kategorisinde festivale sonradan eklenen kapanış filmi "okuribito" (gidişler) oldu.
aslında, film çok zor bir konuyu ele alıyor; babanın küçük yaşta terk ettiği bir oğul, çevre ve eş tarafından kolay kabul edilmesi zor bir işte çalışıyor olmak ve ölüm ile yüzleşmek!
hakkıyla damardan anlatılsasa ağlamaktan helak olmuş bir şekilde filmden çıkmanız içten bile değil.
yönetmen yojiro takita konuyu daha katlanılır hale getirmek için biraz sulandırılmış; bırakın durum komedisini [ona razıydım] slapstick komedi [hani şu laurel-hardy tarzı olan] bile kullanılmış. başarılı da olunmuş; filmin son yarım saatine kadar emek'teki seyircimiz pek bir güldü, eğlendi.
halbuki filmde o kadar ince, o kadar hoş detaylar var ki; müzisyenin çalgıların en hüzünlü seslisi viyolonseli çalıyor olması, doğanın döngüsünü anlatan kuğular (eminim japon kültüründe kuğu'nun ölüm ile ilgili bir anlamı vardır), arınmaya (her iki anlamda; ruhsal ve fiziksel) dair hoş bir detay olarak japon hamamı, birbirine mektup vermenin/mesaj yollamanın bir yolu olarak mesajın içeriğini şekliyle anlatan taşların verilmesi, ölmek için doğduğu yere dönen somon balıkları...benim için filmin başka bir ilginç tarafı ise; gündelik hayatı oluşturan hiç bir eylemin/parçanın nedensiz, öylesine, gelişigüzel olmadığı ve, her bir gündelik eylemi bütün ayrıntılarıyla incelikle ve zarifçe düşünülmüş bir seremoniye dönüştüren japon kültürünün başka bir geleneğini öğrenmek ve hatta en ince detayına kadar seyretmek oldu; tabutçuluk'u.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder