alternatif tiyatro topluluklarına yaptığım yolculuklar galata apartmanlarından istiklal pasajlarına doğru devam ediyor:
altıdan sonra tiyatro’yu çok geç keşfettim, açığı kapamaya çalışıyorum. geçen ay “444”ü izledim, bu akşam da “öldün, duydun mu?”yu.
iki oyunun da yazarı yiğit sertdemir.
ilk önce “444”:
çağrı merkezinde çalışan bir kadın ile bir adamın hikayesi üzerinden duygusal geçmişlerden politik tercihlere, toplumsal tahlillerden gündelik kaygılara, esprili durumlara kadar bir sürü ağır ve farklı konunun sürprizler ve şaşırtmalarla ustaca harmanlandığı bir metne sahip “444”.
biçimsel olarak ise; kurgusu, ritmi çok iyi ayarlanmış olan hikaye, çağrı merkezi fikrinin bütün olanaklarını kullanıyor. matematiği öyle iyi hesaplanmış sahneler var ki, iki görevlinin aynı anda telefonda karşılarındaki müşterilerle yaptıkları konuşmalarda verdikleri cevaplar üst üste binerek, arka arkaya gelerek hikayenin gidişatını belirliyor.
kadın görevli’yi gülhan kadim, erkek görevli’yi ise aynı zamanda oyunun yazarı olan yiğit sertdemir canlandırıyor. iki oyuncunun ustaca yazılmış bu metnin hakkını vererek paslaşmalarını seyretmek kadar, telefonun diğer tarafındakileri duymaya gerek bırakmayan, her bir vurgusu, mimiği düşünülmüş kapsamlı oyunculuklarından da büyük keyif alıyor insan.
“444”ün satır aralarına sinmiş ve hatta oyunun sürprizli sonuna doğru iyice su yüzüne çıkan günümüz toplumunun tüketim odaklı kültürüne, erk ve politikanın gücüne, iş dünyasının işleyişine ve toplumsal hafızanın kaybına/silinmesine dair eleştirel duruşun, oyunun bir sahnesinde adam’ın telefondaki müşteriye sonunu anlatmak zorunda kaldığı –ancak oyunda adı söylenmeyen- filmin (david fincher’in palahniuk uyarlaması “dövüş kulübü”) protest/aykırı içeriğiyle örtüşmesi de zekice düşünülmüş bir hoşluk.
boşuna değil; yiğit sertdemir bu oyunla geçen sene bütün “en iyi oyun yazarı” ödüllerini topladı.
“öldün, duydun mu?” altıdan sonra tiyatro'nun ilk defa 2006-2007 sezonunda sahneye koyduğu bir oyun. sinemada olsa tam bir auteur filmi olarak tanımlanacak cinsten bir çalışma: yiğit sertdemir oyunun yazarı, yönetmeni, sahne, ses ve ışık tasarımcısı!
her şey bir yana, özellikle sahne tasarımından bahsetmek isterim: çok yalın ancak bir o kadar da etkileyici olan dekor hem oyunun atmosferini kuruyor hem de içeriğine güç katıyor.
çoğunlukla eğlenceli, zaman zaman da derinden hüzünlendirecek kadar duygusal olan “öldün, duydun mu?” yine yoğun göndermelerle dolu, izleyiciyi güldürürken düşündüren bir oyun; bir psikolog seansından çıkmış kadar oluyorsunuz oyun bittiğinde!
oyuncular yine çok başarılı; neredeyse hiçbir repliği olmayan adam’da erkan kortan yalnızca mimikleriyle harikalar yaratıyor. masalcı’da gülhan kadim yine şakacı, oyunbaz, yine yaramaz bir karakteri ustaca canlandırıyor. ebe’de aslı can kortan hem fiziğini hem de sesini çok iyi kullanıyor.
oyunu seyrederken bana tek ters gelen şey müzik seçiminin mozart’ın requiem’inden klezmer müziğine, peter gabriel’in passion’ına fazlaca eklektik olmasıydı; ancak bu da oyunun sürprizli sonunda fazlasıyla anlam kazandı. yiğit sertdemir bir kere daha oyun kurmada ne kadar usta olduğunu kanıtladı. yazık ki, bu oyunun ödülleri yok!
ilgilenenlere önemli bir hatırlatma:
“444” 16 ve 17 mart tarihlerinde son defa sahnelenecek, kaçırmayın!
"öldün, duydun mu?" ise 24 mart'ta duru tiyatro'da, sanırım nisan'da da devam edecek.
Bu gün (06/05/2009) senin tavsiyenle biz 41 kişi olarak oyuna gittik. Oyun gerçekten güzeldi. Ekibe blogun aracılığı ile teşekkür ediyoruz.
YanıtlaSilÇağrı merkezleri, sanayi devriminin fabrikaları ile denk tutuluyor çalışma koşullarının sertliği, disiplini ve kontrol edilebilirliği sebebiyle. Buraya dönük eleştiriler bulmayı ümit ediyordum ama yoktu (sistem eleştirileri üzerinden uzun bir yolla buraya da varılabilir tabii (gerçi oyunda çağrı merkezi kurallarına pek de sadık kalınmamış -telefon bu denli kapalı tutulamaz çağrı merkezlerinde-)). Ayrıca tüm çağrı merkezlerinin yolunun bir yere düşmesi de pek olası değildir ama bu gerçeküstü durumdan hareketle kişisel sırlar, farklılıklar ortaya konmuş; kabuldür.. Ama en güzeli toplumsal hafıza üzerinden getirilen eleştiridir. Bu başarılı bir sondur bence...
Oyunu seyretmemize vesile olduğun için sana da teşekkür ederiz..