31 Ocak 2024 Çarşamba

31 OCAK


1542 ispanyol alvar núñez cabeza devaca, iguazú şelalelerini keşfeden ilk avrupalı olmuş

1901 anton çehov'un üç kızkardeş adlı oyununun dünya prömiyeri moskova sanat tiyatrosu'nda gerçekleştirilmiş

1961 şempanze am, NASA'nın mercury-redstone 2 göreviyle cape canaveral'dan uzaya fırlatılmış; yaklaşık altı dakikayı ağırlıksız ortamda geçirdikten sonra kapsülüyle birlikte hiçbir zarar görmeden atlantik okyanusu'na düşmüş

1972 rosa von praunheim'ın nicht der homosexuelle ist pervers, sondern die situation, in der er lebt (sapık olan eşcinsel olan değil, içinde yaşadığı durumdur) filmi almanya devlet televizyonunda gösterildi

1977 renzo piano ile richard rogers'ın tasarladıkları beaubourg-centre pompidou açıldı

1986 istanbul pangaltı'daki dormen tiyatrosu'nda haldun dormen, metin serezli, aliye uzunatağan, kamuran usluer, hüseyin kutman, tilbe saran ve sanırım o akşamki gösterimde uğur yücel'in oynadıkları hangisi karısı adlı oyunu seyrettim; gülmekten öldüm

1989 yücel erten'in yönettiği aliye uzunatağan'ın başrolünde oynadığı katherina blum'un çiğnenen onuru'nu ikinci kere seyrettim

2009 ilk defa yiğit sertdemir'in yönettiği bir oyunu seyrettim; kadıköy haldun taner sahnesi'nde leonce ile lena'yı

2010 diz boyu kar altındaki wuppertal'de, varresbeck mezarlığının orman kısmında (waldfriedhof) 2009 temmuz'unda toprağa verilmiş olan pina bausch'un mezarına yaptığım, sonraki yıllarda defalarca olacak ziyaretlerimin ilkini gerçekleştirdim; bu ilkinde yanımda annem vardı





 

30 Ocak 2024 Salı

30 OCAK


1790 tyne nehrinde ilk defa bir kurtarma botu denenmiş

1820 edward bransfield antarktis'e ayak basan ilk modern insan olmuş

1873 jules verne'nin le tour du monde en quatre-vingts jours (80 günde devr-i âlem) adlı romanı yayınlanmış

1931 charles chaplin'in the city lights filmi gösterime girmiş

1969 the beatles son canlı konserini londra'da apple stüdyosunun çatısında vermiş

1988 ilk defa bir ışıl kasapoğlu rejisi seyrettim; istanbul şehir tiyatroları'nda sahnelediği goldoni'nin arlechino - iki efendi'nin uşağı'na hayran kaldım; o oyundaki rolüyle hikmet körmükçü'yü unutamam

2015 mohsen namjoo'yu ilk defa canlı seyrettim; maalesef çok kötü bir salonda, istanbul kongre merkezi'nde






29 Ocak 2024 Pazartesi

29 OCAK





1595 william shakespeare'in romeo ve juliet oyununun ilk defa oynanmış olduğu düşünülüyor 

1728 yüzyıllar sonra bertold brecht ile kurt weill'ın üç kuruşluk opera müzikli oyunu için ilham kaynağı olacak john gay'in the beggars opera adlı müzikli oyununun dünya prömiyeri londra'da lincoln's inn fields tiyatrosu'nda gerçekleştirilmiş

1929 erich maria remarque'ın batı cephesinde yeni bir şey yok adlı romanı yayınlanmış

1955 henri georges-clouzot'nun les diaboliques adlı filmi gösterime girmiş

1956 friedrich dürrenmatt'ın der besuch der alten dame (yaşlı hanımın ziyareti) adlı oyununun dünya prömiyeri zürich schauspielhaus'ta gerçekleştirilmiş

1958 louis malle'in l'ascenceur pour l’échafaud adlı filmi gösterime girmiş

1964 stanley kubrick'in dr. strangelove or: how i learned to stop worrying and love the bomb adlı filmi gösterime girmiş

1966 neil simon ile cy coleman'ın sweet charity adlı müzikal oyununun dünya prömiyeri new york'ta palace theatre'da gerçekleştirilmiş

1971 istanbul'da süleymaniye külliyesi'nin bir parçası olan doğum evinde doğmuşum

1989 marc almond 2 ocak'ta ilk yayınlandığında solo söylediği, hemen ardından 1967'de aynı şarkıyla hit olan gene pitney'in önerisiyle düet versiyonunu yayınladıkları something's gotten hold of my heart şarkısıyla birleşik krallık single listesine 1 numaradan girdi ve orada dört hafta kaldı

1992 atatürk kültür merkezi büyük salon'da fındıkkıran balesi'ni seyrettim; hülya aksular ile oktay keresteci başrollerdeydiler

2005 trenle günübirliğine, o sırada bir kongre için bulunduğum bern'den wuppertal'e pina bausch'un palermo palermo adlı yapıtını schauspielhaus'ta seyretmeye gidip döndüm (yapıtın tamamı bu bağlantıdan izlenebilir: https://www.pinabausch.org/post/palermo-film)

2006 ilk defa bir semaver kumpanya oyunu seyrettim; ayşenil şamlıoğlu'nun max frisch'in yapıtından uyarladığı süleyman ve öbürsüleri o kadar çok beğendim ki, o günden bugüne bir semaver kumpanya hayranı olarak hiç bir oyunlarını kaçırmadım

2009 yakın aile üyelerime ve yakın aile komşularımıza aldığım hediye biletlerle nevra serezli ile cihan ünal'ın oynadıkları altı haftada altı dans dersi oyununu seyrettik

2010 annemle wuppertal'de opernhaus barmen'de pina bausch'un christoph willibald gluck'tan uyarladığı iphigenie auf tauris adlı operayı seyrettik

2022 wuppertal'de opernhaus barmen'de pina bausch'un ein stück mit dem schiff adlı yapıtını, gündüz yaptırdığım covid-19 testinin negatif çıkması sayesinde seyrettim









28 Ocak 2024 Pazar

28 OCAK

1807 ilk gazlı sokak aydınlatması londra'da pall mall boyunca kurulmuş

1813 jane austen gurur ve önyargı romanını anonim olarak yayınlamış

1958 lego şirketi lego tuğlasının şu anki halinin patentini almış

1985 ray charles, michael jackson, lionel richie, tina turner, dianne ross, cyndi lauper, bette midler, quincy jones, bruce springsteen, stevie wonder, paul simon ve bir çok ünlü sanatçı tarafından icra edilen we are the world single'ı afrika için hayır amaçlı kaydedildi

1986 ailemle gittiğim atatürk kültür merkezi büyük salonu'nda istanbul devlet opera ve balesi'nin sahnelediği, yekta kara'nın yönettiği mozart'ın sihirli flüt operasından eve dönünce televizyonda uzay mekiği challenger'in cape canaveral'dan kalktıktan 73 saniye sonra patladığını, uzaya çıkacak ilk öğretmen christa mcauliffe dahil olmak üzere yedi mürettebatın tamamının öldüğünü öğrendim, ağladım 

1989 leonid heifets'in istanbul şehir tiyatroları'nda sahneye koyduğu çehov üçlemesinden ilki olan vişne bahçesi'ni seyrettim; arsen gürzap, cüneyt türel ve ismet ay aklıma kazındılar



27 Ocak 2024 Cumartesi

27 OCAK


1302 dante alighieri yaşadığı floransa'dan sürgüne gönderilmiş

1593 vatikan, giordano bruno'nun yedi yıllık duruşmasını başlatmış

1880 thomas edison elektrikli akkor lambasının patentini almış

1888 washington dc'de national geographic cemiyeti kurulmuş

1951 nevada çölü'nde atom denemeleri başlamış

1970 john lennon instant karma'yı yazdı, kaydetti ve miksledi.

1972 ragtime dönemi bestecisi scott joplin'in yeniden keşfedilen treemonisha operasının dünya prömiyeri atlanta'daki morehouse college'da gerçekleştirildi



26 Ocak 2024 Cuma

26 OCAK


1790 wolfgang amadeus mozart'ın così fan tutte operasının dünya prömiyeri viyana burg tiyatrosu'nda gerçekleştirilmiş

1911 richard strauss'un der rosenkavalier operasının dünya prömiyeri dresden kraliyet operaevi'nde gerçekleştirilmiş

1936 soğuk dalgası yüzünden niagara şelaleleri donmuş

1957 francis poulenc'in dialogues des carmélites operasının dünya prömiyeri milano la scala tiyatrosu'nda gerçekleştirilmiş

1991 ayşegül sarıca'yı ilk defa konserde dinledim; atatürk kültür merkezi büyük salonu'ndaki konserde sarıca'ya erol erdinç yönetimindeki istanbul devlet senfoni orkestrası eşlik ediyordu

1993 václav havel çek cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı seçildi




25 Ocak 2024 Perşembe

25 OCAK


1774 kuaför david low londra'da covent garden'da dünyanın ilk grand hotel'ini açmış

1858 felix mendelssohn'un düğün marşı ilk defa bir düğünde, kraliçe victoria'nın kızı victoria ile prusyalı friedrich'in düğününde çalınmış

1915 alexander graham bell new york'tan san francisco'daki thomas watson'a konuşarak abd'de kıtalararası telefon hizmetini başlatmış

1924 ilk kış olimpiyat oyunları fransa'nın Chamonix kentinde başlamış








24 OCAK



1875 camille saint-saëns'ın danse macabre isimli senfonik şiirinin dünya prömiyeri paris'te théâtre du châtelet'de gerçekleşmiş

1913 franz kafka, tamamlanmamış olarak kalan amerika adlı romanı üzerine çalışmayı bırakmış

1935 ilk kutu bira krueger's cream ale, amerikan şirketi krueger brewing co. tarafından satışa sunulmuş

1975 keith jarrett, dünyaca ünlü köln concert albümünü canlı olarak köln operası'nda doğaçlama olarak kaydetti

1984 apple computer inc, devrim niteliğindeki macintosh kişisel bilgisayarı piyasaya sürdü

1989 taksim sahnesi'nde istanbul devlet tiyatrosu'ndan, daha sonra iki defa daha gülmekten katılarak seyredeceğim michael frayn'ın oyunun oyunu adlı oyununu ilk defa seyrettim



23 Ocak 2024 Salı

23 OCAK



1803 fransız eğitim kurumu académie des beaux-arts bağımsız bir enstitü olara kurulmuş

1849 elizabeth blackwell abd'deki ilk kadın doktor olmuş

1928 erwin piscator'un sahneye koyduğu, george grosz'un canlı olarak yaptığı çizimlerin tepegözle sahneye yansıtıldığı, jaroslav hašek'in romanından uyarlanan aslan asker şvayk'ın maceraları oyununun dünya prömiyeri berlin'de gerçekleştirilmiş

1956 reşit olmayan rock'n'roll hayranları cleveland'da, şehrin 18 yaşın altındaki çocukların (bir yetişkin eşliğinde olmadığı sürece) halka açık yerlerde dans etmesini yasaklaması nedeniyle gerçek hayattaki bir footloose durumuyla karşı karşıya kalmış; yetkililer yasak için 1931'den kalma bir yasaya atıfta bulunmuş

1977 ileriki yıllarda trt'de de yayınlanan ve ailecek her bölümünü merak ve heyecanla izlediğimiz roots (kökler) adlı televizyon dizisi abd'de yayınlanmaya başladı

1986 ahmet ertegün'ün önerisiyle rock and roll onur listesi oluşturuldu; chuck berry, james brown, ray charles, sam cooke, fats domino, the everly brothers, buddy holly, jerry lee lewis, elvis presley ve little richard listeye giren ilk sanatçılar oldular 



22 Ocak 2024 Pazartesi

22 OCAK


1859 johannes brahms'ın birinci piyano konçertosu'nun dünya prömiyeri hannover'de gerçekleştirilmiş

1908 katie mulcahey, kadınların halka açık yerlerde sigara içmesini yasaklayan ve yürürlüğe gireli bir gün olmuş olan sullivan yönetmeliği'ni ihlal ederek sigara yaktığı için tutuklanmış ve 5 dolar para cezasına çarptırılmış; hakim karşısına çıkan mulcahey "sigara içmeye sizin kadar benim de hakkım var. bu yeni yasayı hiç duymadım ve duymak da istemiyorum. hiç kimse bana bunu zorla yaptıramaz" demiş, yönetmelik iki hafta sonra yürürlükten kaldırılmış

1934, cumhuriyet gazetesi

1953 arthur miller'in cadı kazanı oyununun dünya prömiyeri new york'ta gerçekleştirilmiş

1988 nijinski ile ilk tanışmam istanbul devlet balesi'nin atatürk kültür merkezi konser salonu'nda sahnelediği nijinksi ile bir akşam gösterisi ile oldu; programda mikael fokine'in le spectre de la roseles sylphides ve şehrazat ile, nijinski'nin l'apres-midi d'un faune koreografileri yer alıyordu; lale yurdatapan (mansur), haldun yedican, pıtırcık akkerman, nil berkan, nur berkan, uğur ilter ve kaan yazgan dans ediyorlardı

1989 atatürk kültür merkezi büyük salon'da cüneyt gökçer'in yönettiği ve başrolünde oynadığı damdaki kemancı'yı seyrettim





21 Ocak 2024 Pazar

21 OCAK




1879 henrik ibsen'in bir bebek evi oynunun dünya prömiyeri kopenhag'da gerçekleştirilmiş 

1921 charlie chaplin'in the kid filmi new york'ta gösterime girmiş

1921 agatha christie'nin ilk romanı yayınlanmış; romanın ismi the mysterious affair at styles, başkahramanı hercule poiret

1976 concorde aynı anda paris ve londra'dan ticari uçuşlara başladı

1978 saturday night fever filminin bee gees imzalı müzik albümü abd albüm listelerinde bir numaraya yükseldi ve burada 24 hafta kaldı; dünya çapında 40 milyondan fazla kopya satarak, the bodyguard'dan sonra tüm zamanların en çok satan film müziği albümlerinden ikincisi oldu




20 Ocak 2024 Cumartesi

on soruluk sohbetler 107: alexandros stavropoulos


16-23 Eylül 2023 tarihleri arasında gerçekleşen 5. İstanbul Fringe Festival’de seyirciyle buluşan gösterilerden biri, 2021’deki 3. Istanbul Fringe Festival’de Müze Gazhane’nin açık hava alanında
Cinderella’s adlı gösterisini sunmuş olan Yunan koreograf Alexandros Stavropoulos’un, o yapıtında işlediği temaları devam ettirdiği On Wednesdays We Wear Pink idi. Popüler kültürdeki kadınlık anlatılarına yüksek enerjisi ve güçlü görselliğiyle akılda kalan farklı bir bakış sunan yapıtlarıyla tanınan Stravropoulos’un On Wednesdays We Wear Pink gösterisi kadınlık temsillerinin doğasında var olan çeşitli formları ve çelişkileri vurguluyordu. Şimdi sözü, yapıtının İstanbul’daki gösterimi Onassis Stegi'nin Outward Turn programı tarafından desteklenen Alexandros Stavropoulos’a bırakıyoruz…

Performansın özü sizce nedir?
Bana göre dans ve sanatın özü, farklı kültürlerden ve geçmişlerden gelen insanları bir araya getirme konusundaki olağanüstü yeteneğinde yatıyor. Ortaya çıkabilecek tüm zorluklara rağmen sanat ve dans varlığını sürdürüyor ve toplumu sürekli olarak ileriye taşıyorlar. Doğal afetler, sel baskınları ve yangınlar gibi sıkıntılı zamanlarda dünyanın kargaşayla dolu olmasına rağmen sanatçıların yaratmaya ve ilham vermeye devam ettiğini görmek çok çarpıcı. Sanatsal ifadeye ait bu kalıcı ruh nesilleri aşıyor. Bunun çarpıcı bir örneği II. Dünya Savaşı sırasında, 1940'tan 1945'e değin Walt Disney'in Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, Dumbo ve Bambi gibi sevilen filmleri Avrupa'da yayınlaması. Zanaatımıza olan bu sarsılmaz tutku ve bağlılık beni derinden etkiliyor. Bana göre dansın özü, yaptığımız işe karşı gösterdiğimiz bu dayanıklılık ve sarsılmaz sevgide özetleniyor.

Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl?
Kesinlikle sanatın dönüştürücü gücüne inanıyorum. Sanat, sınırları aşma, diyalog başlatma ve bireylerle topluluklarda derin duyguları harekete geçirme konusunda çok önemli bir yeteneğe sahip. Bakış açılarına meydan okuma, değişime ilham verme ve insan deneyimine dair daha derin bir anlayış sağlama potansiyeline sahip. Sanat, farklı biçimleri aracılığıyla algıları şekillendirebilir, empatiyi geliştirebilir ve kişisel düzeyde derin bir yankı uyandıran bir ifade aracı sunabilir. Sonuçta bir bütün olarak toplumun zenginleşmesine ve dönüşümüne katkıda bulunabilir.

Bir iş üretirken hangi kaynaklardan beslenir, nelerden ilham alırsınız? Rüyalarınızın işlerinizde etkisi olur mu?
Bir eser üzerinde çalışırken ana ilham kaynaklarım çocukluk anılarımdan ve hayal gücümden geliyor. Çocukluğum hayatımda hayallerin büyük rol oynadığı bir dönemdi. Bu nedenle ilk iki çalışmamda daha genç bir kitleyle, özellikle de çocuklarla ve gençlerle bağlantı kurmayı hedefledim.

Eğer zaten halihazırda bir adı yoksa, üzerinde çalışmakta olduğunuz yapıta adını vermeye ne zaman karar verirsiniz?
Bir eserin koreografisini oluşturma sürecinde, başlık genellikle en son düşündüğüm şey. Bazen son provadan hemen önce bile isme karar verebiliyorum. Ancak On Wednesdays We Wear Pink örneğinde, başlık önceden geldi ve her şey yerli yerine oturdu. Bu başlık sevilen bir Amerikan gençlik filmi olan Mean Girls’ten ilham alıyor. Aynı anda çeşitli yorumlara olanak tanıyan ve hem esprili hem de düşündürücü bir alıntı içeriyor.

Sanatınızı etkilediğini düşündüğünüz biri veya bir sanatçı var mı, varsa kim? 
 Animasyon dünyasının, özellikle de Walt Disney'in eserlerinin sanatım üzerinde büyük etkisi oldu. Ayrıca 90'lı ve 2000'li yılların popüler kültürü de yaratıcı bakış açımı şekillendirmede önemli bir rol oynadı.

Söyleşinin devamını okumak için tıklayın.

20 OCAK


1892 alfredo catalani'nin la wally operasının dünya prömiyer milano'daki teatro alla scala'da gerçekleştirilmiş 

1986 amerika birleşik devletleri martin luther king jr.'in katledilmesini her yıl anma amacıyla federal tatil ilan etti

1990 yıldız kenter'in başrolünde oynadığı ben, anadolu adlı oyunu uzun yıllar sonra ikinci kere seyrettim

2008 breaking bad dizisi yayınlanmaya başladı



19 Ocak 2024 Cuma

19 OCAK



1829 johann wolfgang von goethe'nin faust oyununun dünya prömiyeri braunschweig'daki saray tiyatrosunda gerçekleştirilmiş 

1853 giuseppe verdi'nin il travatore operasının dünya prömiyeri roma'da teatro apollo'da gerçekleştirilmiş

1884 jules massanet'nin manon operasının dünya prömiyeri paris'te opera comique'de gerçekleştirilmiş

1893 henrik ibsen'in sollness usta oyununun dünya prömiyeri berlin'de lessing tiyatrosu'unda gerçekleştirilmiş 

1915 birinci dünya savaşı sırasında birleşik krallık'a alman zeplin hava saldırılarının ilki gerçekleştirilmiş 

1955 scrabble masa oyunları pazarına girmiş

1973 genç dansçılara verilen prix de lausanne için ilk yarışma lozan'da  gerçekleştirildi 

1978 almanya'da son vosvos üretildi

1986 kenterler'de müşfik kenter'in tek başına oynadığı shakespeare potporisi kahramanlar ve soytarılar'ı seyrettim

1991 beyoğlu küçük sahne'de ortaoyuncular'dan ferhan şensoy'un yazıp, sahneye koyduğu ve hümeyra ile birlikte başrolünde oynadıkları içinden tramvay geçen şarkı adlı oyununu seyrettim

1993 bir richard wagner operasını ilk defa canlı seyrettim; istanbul devlet operası'nda giancarlo del monaco'nun sahneye koyduğu, benzersiz zehra yıldız'ın başrolünde oynadığı uçan hollandalı idobale'nin tarihindeki ilk wagner sahnelemesiydi

2011 martha argerich istanbul'da ilk defa konser verdi; boğaziçi üniversitesi albert long salonu'ndaki konserde argerich'e ayla erduran, ömer sipahi, lyda chen-argerich ve jing zhao eşlik ettiler



18 Ocak 2024 Perşembe

18 OCAK


1825 yirmi sene önce yanmış olan petrovski tiyatrosu, yeniden inşa edilip bolşoy tiyatrosu adıyla kullanıma açılmış

1930 dimitri şostakoviç'in burun operasının dünya prömiyeri leningrad'da gerçekleştirilmiş

1989 38 yaşındaki stevie wonder yaşarken rock and roll onur listesi'ne giren en genç kişi oldu

1991 gustav mahler'in 3. senfonisi türkiye'de ilk defa seslendirildi; atatürk kültür merkezi büyük salon'daki konserde istanbul devlet senfoni orkestrası'nı alexander schwink yönetti, solist soprano cornelia kallisch idi 

2002 istanbul fitaş sinemalarında gerçekleştirilen afm !f uluslararası bağımsız filmler festivali'nin ilki başladı

2006 jordi savall'i ilk defa konserde dinledim; işsanat'ta hesperion xxi, monserrat figueras ve savaş dinçel'in eşliğinde don quijote temalı bir konser verdi

2024 gana asıllı iskoç mimar ve akademisyen lesley lokko, RIBA'nın (royal institute of british architects) altın madalyasını kazanan ilk afrikalı kadın ve RIBA'nın tarihinde onurlandırılan ikinci siyahi mimar oldu





17 Ocak 2024 Çarşamba

FC Bergman'dan The Sheep Song : İnsanlar arasında öteki olmanın dayanılmaz yalnızlığı


Belçikalı tiyatro kolektifi FC Bergman'ın The Sheep Song (Koyun Şarkısı) adlı gösterisi, bir koyunun hemcinsleri arasında otlarken, onlara banjo ve ıslıkla çalınan bir şarkının büyüsüne kapılarak insanlaşmaya heveslendiği uzun ve çetrefilli süreçte başından geçenleri anlatıyor. Erkek koyunun, sahnedeki gerçek koyunlar arasından yavaş yavaş iki ayağı üzerine dikilmesinin ardından, karşılaştığı figürler (iblis, yüzleri belirsizleştirilmiş anonim insanlar, köpekler, matador, kukla ve kuklacı) ve başından geçen olaylarla deneyimlediği insan olma halini, insan olmanın güçlüğünü; sadece fiziksel olarak iki ayak üzerinde yürümeyi değil, ruhsal ve varoluşsal olarak şehveti, zevki, sevgiyi, ilişkiyi, sorumlulukları, korkuyu, baskıyı, yalnızlığı ve yasakları öğrendiği bir süreç bu.

Bu süreç; onu kendilerinden biri olarak görmeyen, ötekileştiren insanlar tarafından hor görülmekten, hayvanları katleden insan gelenekleriyle, örneğin öldürdüğü boğanın başını kesen matadorla karşılaşmaktan, sevgiliyle çiçek tarlalarının arasında danstan, yarı insan yarı koyun bebeğinin öldürülmüş bedenini içeren şeffaf kavanozla binalarla kaplı şehirlerde, gökdelenlerin tepesinde King Kong benzeri dolaşmaktan, Pinokyo, Kafka'nın böceği, Michael Jackson ve Ağaç Adam gibi sıradan olanın dışında, aykırı figürler ile aynı terapi grubuna katılmaktan ve kukla ile oynatıcısının köle-efendi ilişkisine tanık olmaktan geçiyor. Kukla “sıradan erkek”i, oynatıcısı buyurgan “erkek tanrı”yı temsil ediyor; zaten kukla, gösterideki tek sözlü sahnede, ki İtalyanca kullanılan bu kısımda sözlerin birebir anlaşılmasına ihtiyaç duyulmamış, bu nedenle olsa gerek üst yazı da kullanılmamış, oynatıcısına doğrudan "Dio" (tanrı) olarak hitap ediyor. Tanrı pejmürde bir halde; sakalları yolunmuş, gözlerinden biri yerinden çıkmış sarkmakta, saçı kelleşmeye yüz tutmuş ve üzerinde sadece omuzlarını örten bir kıyafet var, belden aşağısı, “kıçı” çırılçıplak, ama hala sıradan erkeği şevkten (ereksiyon olmak ve boşalmak) ve zevkten (sigara içmek) men etmeye muktedir.



beklerken, fotoğraflar: mehmet kerem özel, 16.12.2023, cc de factorij - zaventem

Gösteriyi, sahne perdesinin aralığından beliren yüzü, kafası ve kolları kırmızı bir örtüyle kaplı, bedeninin geri kalanı beyaz pudralı ve çırılçıplak bir figür başlatıyor: Sonraki sahnelerde anlatıya hizmet ettiği şekliyle "iblis" olarak da yorumlanabilecek, ama neredeyse bütünüyle sözsüz gösterinin "anlatıcısı" ya da bizleri “tableaux vivants” (canlı/yaşayan tablolar)’ın arasında gezdiren “rehber” olarak da kabul edilebilecek bu figürün perdenin aralığından salona sızıp sahne kenarındaki ipi çekmesiyle birlikte oditoryumun tavanına asılı çan çalıyor ve perde açılıyor. Gösteri ilerledikçe keskin sahne değişimlerinin hepsi çanın çalınmasıyla yapılıyor; sahneleri genellikle anlatıcı/iblis değiştiriyor, ender olarak, içinde bulunduğu durumda çok sıkıştığında koyun da çanı çalma konusunda insiyatif alıyor.

Gösteride bedeni bembeyaz, belden altı çıplak sadece iki figür var: Anlatıcı ile kukla oynatıcısı. Bunlar belki de aynı varlığı temsil ediyorlar; ikisi de tanrı, biri diğerinin yaşlılığı. Yaşlı olan nasıl kuklaya hükmederek yasaklar koyup onu korkutuyor, baskı altında tutuyorsa, genç olan da biz seyircilere bu kukla-kuklacı mikrokozmosunun da içinde bulunduğu daha geniş bir hikayeyi, adeta bir Ortaçağ öğreti oyununu (morality play) seyrettiriyor, kıssası anlatıyor; aklı, insana dair bir güzellikle, müzikle insan olmaya çelinmiş bir koyunun, başına gelen bütün olumsuzluklara rağmen amacına erdiği, yani ıslık öttürüp çalgı çalmayı öğrendiği halde sonunda pes edip, bir parçası olduğu koyun sürüsünün arasına “meleyerek” geri döndüğünü göstererek bizlere insan olmanın ve dahası, insanlar arasında “öteki/yabancı” olmanın zorluğunu, belki de imkansızlığını ortaya seriyor. Gösteri, geri döndüğü sürünün onu tekrar içine kabul etmemesiyle koyunun yalnızlığının katmerlendiği, bizlerin de bir çıkış yoluyla ferahlayamadığımız bir şekilde bitiyor.

Koyun ve kukla, Ortaçağ öğreti oyunlarının vazgeçilmez protagonisti Herinsan (Everyman/Jedermann). Ayrıca, yüzeyde hayvanlar hakkında bir masal anlatan bu yapıtın protagonisti olarak bir koyunun seçilmiş olması da tesadüf olmasa gerek; Hıristiyanlık öğretisinde cemaat koyunlar, İsa da çoban olarak yorumlandığı gibi, İsa’nın insanlık adına kurban edilen koyun olarak da görüldüğü bilinir.
Anlatıyı başlatan ve safhalarını tanımlayan öğenin çan olması ve çanın sahnede değil oditoryumun tavanında asılı olması; seyircilerin mekanının fiziksel olarak gösteriye dahil edilmesinin yanısıra, gerek gösterinin atmosferini güçlendiriyor, gerekse de referans olarak esinlenildiğini düşündüğüm Ortaçağ öğreti oyununun anlamsal katmanına hizmet ediyor.

The Sheep Song sadece içerik olarak değil, biçim olarak da Ortaçağ oyunlarının atmosferinden izler taşıyor. İlüzyon, kukla, dans, akrobasi, mim ve canlı müziğin (Frederik Leraoux-Roels/Ruben Machtelinckx) ustaca bir arada kullanıldığı The Sheep Song gerek sahnede gerekse de oditoryumda masalvari ve gizemli bir atmosferi ustaca kuruyor. Perdenin, ışığın (Ken Hioco), sisin ve bunlarla koordineli bir şekilde çalışan, adeta oyuncak gibi bir sahne düzeneğinin kullanımı, bu masalın müthiş büyülü bir şekilde anlatılmasını sağlıyor; bu da bana yine, bütün sahne düzeneği, eşyaları ve kostümleriyle seyircileri dine kazandırmak, dine inananları da etkilemek için hazırlanan Ortaçağ pasyon oyunlarını hatırlattı. Sahne düzeneği derken; sahnenin seyirciye yakın kısmına boylu boyunca yerleştirilmiş ve gösterinin başlangıç ve sonu dışında bütününün geçtiği, farklı hızlarda ve yönlerde ilerleyebilen yürüme bantlarını ve oyuncuların, dekorların ve sahne eşyalarının giriş-çıkışının sağlanabilmesi için bu bantlar yönündeki iki yanı açık, diğer yönleri sağır, kendisi de bantlar yönünde ileri-geri hareket edebilen, insan yüksekliğindeki iki kutudan bahsediyorum.

Stef Aerts, Joé Agemans, Bart Hollanders, Matteo Simoni, Thomas Verstraeten ve Marie Vinck’in 2008 yılında kurdukları FC Bergman kolektifi, 2018’de Hollanders ve Simoni’nin ayrılmasıyla yoluna dört kişiyle devam ediyor. The Sheep Song’un yaratıcıları olan kolektif üyelerinden Hollanders dışındaki beşi ve dışardan Jonas Vermeulen gösterinin özgün versiyonunda bizzat oynuyorlarken, günümüzde bütün rolleri Toneelhuis’in oyuncuları devralmışlar. Flaman tiyatro coğrafyasındaki gösterilerin her yıl değişen bir jüri tarafından seçilip sergilendiği Het Theater Festival’in 2022 edisyonuna davet edilmiş olan The Sheep Song’u ilk defa bu festival kapsamında Eylül 2022’de özgün kadrosuyla Gent’te seyretmiştim. Aralık 2023’te Kaaitheater’in Periferik programı kapsamında Brüksel’e trenle yarım saat uzaklıktaki Zaventem CC de Factorij’de, bütün öncekiler gibi yine kapalı gişe sahnelenen gösterimde ise Toneelhuis’in oyuncularını seyrettim. Gösterinin altı kişilik kadrosundan beş kişi iblis, kuklacı, koyunun aşık olduğu köpekli kadın gibi anlatının anahtar karakterleriyle birlikte, sadece bir tek defa sahnede görünen matador, anonim insanlar, ameliyata giren doktor ve hemşireler, terapi seansını bekleyen popüler karakterler olmak üzere bütün rolleri müthiş bir maharet ve sanki arkada 15-20 kişilik bir oyuncu kadrosu varmış akıcılığıyla canlandırırken, insan olmak isteyen koyuna hayat veren Jonas Vermeulen yaklaşık 80 dakika süren gösterinin başından sonuna kadar koyun kostümü içinde ve özellikle de uzun bir süre toynak şeklindeki protez ayaklar üstünde harikalar yaratıyor.


alkışlarken, fotoğraflar: mehmet kerem özel, 16.12.2023, cc de factorij - zaventem

2021 yılının Mayıs ayında Antwerp’teki 1834 tarihli Bourla Tiyatrosu’nda prömiyeri gerçekleştirildikten sonra, hemen o yaz Avignon Festivali'ne konuk olan The Sheep Song halen, FC Bergman kolektifinin 2013 yılından beridir dahil olduğu Toneelhuis’in (Antwerp Belediye’sine ait ödenekli tiyatro topluluğu) repertuvarında. Belçika'nın 2024 yılında Avrupa Birliği Konseyi Başkanlığı vesilesiyle onurlandırılan belirli sayıda kültürel etkinlikten biri olan The Sheep Song gerek Antwerp’te ve Belçika’nın diğer şehirlerinde, gerekse de Almanya’dan Avustralya’ya uzanan dünya turnesiyle gösterimlerine devam ediyor.

[Bu yazının, gösterinin görsellerini de içeren, Tiyatro Tiyatro Dergisi'nde yayınlanmış özgün haline ulaşmak için tıklayın.]

17 OCAK



1773 wolfgang amadeus mozart'ın exsultate, jubilate isimli motetinin dünya prömiyeri kastrato rauzzini'nin solistliğinde milano'da gerçekleştirilmiş 

1904 anton çehov'un vişne bahçesi oyununun dünya prömiyeri moskova sanat tiyatrosu'nda gerçekleştirilmiş 

1929 elzie segar'ın temel reis karakteri ilk defa bir çizgi romanda görünmüş

1934, cumhuriyet gazetesi

1993 nişantaşı'nda tiyatrokare yapımı müziksiz evin konukları'nda macide tanır'ı seyrettim



16 Ocak 2024 Salı

16 OCAK



1605 miguel de cervantes'in el ingenioso hidalgo don quijote de la mancha'nın (don kişot'un birinci kitabı) ilk baskısı madrid'de yayınlanmış

1632 rembrandt van rijn, doktor nicolaes tulp'un haydut adriaan adriaanszoon'un cesedine otopsi yaptığı bir konferansa katılmış; rembrandt bu deneyimin ardından dr. tulp'un anatomisi isimli tablosunu resmetmiş

1909 iki avustralyalı jeolog tannatt william edgeworth david ve douglas mawson, iskoç doktor alistair mackay ile birlikte, ernest shackleton yönetimindeki nemrut keşif gezisi sırasında manyetik güney kutbuna ulaşan ilk kişiler olmuşlar

1934, cumhuriyet gazetesi

1957 liverpool'da the cavern club açılmış; yeraltı sığınağından dönüştürülen mekan, aralarında en ünlüsü 60'ların başında kulüpte 292 kez sahneye çıkan the beatles'ın da bulunduğu pek çok yerel gruba ev sahipliği yapmış

1962 ilk james bond filmi dr. no'nun çekimleri jamaika'da başlamış

1969 sovyet uzay araçları soyuz 4 ve soyuz 5, insanlı uzay aracının yörüngeye ilk kez kenetlenmesini, mürettebatın bir uzay aracından diğerine ilk kez aktarılmasını ve böyle bir aktarımın uzay yürüyüşüyle yapıldığı tek seferi gerçekleştirmiş

1970 buckminster fuller, amerikan mimarlar enstitüsü'nden altın madalya ödülünü almış



15 Ocak 2024 Pazartesi

15 OCAK


1759 british museum açılmış

1885 wilson bentley ilk defa kar tanesinin fotoğrafını çekmiş

1890 st. petersburg mariinski tiyatrosu'nda peter ilyiç çaykovski'nin uyuyan güzel balesinin, marius petipa koreografisiyle dünya prömiyeri gerçekleştirilmiş
 
1896 ilk araba kiralama firması paris'te açılmış

1924 ilk radyo tiyatrosu bbc'de yayınlanmış: richard hughes'un a comedy of danger

1957 akira kurosawa'nın macbeth uyarlaması kumonosu-jō adlı filmi japonya'da gösterime girmiş

1962 m.ö. 340 tarihli, avrupa'nın en eski el yazması derveni papirüsü derveni-kuzey yunanistan'daki bir mezarda bulunmuş

1971 mısır'da asuan barajı su toplamaya başlamış

1975 portekiz, angola'nın bağımsızlığı için anlaşma imzaladı

2001 wikipedia, www.wikipedia.com adresinde ingilizce dilinde tek bir sürüm olarak piyasaya sürüldü ve sanger tarafından nupedia posta listesinde duyuruldu




14 Ocak 2024 Pazar

FC Bergman’dan Les pêcheurs de perles: Anılarla Alevlenen Aşk ve Arkadaşlık


yazdıdaki bütün fotoğraflar: mehmet kerem özel, antwerp, 15.12.2023 

15 Aralık 2023 Cuma, Antwerp’in 1907 tarihli opera binasında Flaman Opera ve Balesi’nin sahnelediği İnci Avcıları’nın prömiyer akşamı. Kırmızı perde kapalı, ön sahnenin iki yanında birer formika masa ve sandalyeler; birinde oturan yaşlı bir adam. Orkestra şefi geliyor, alkış bitiyor. Prelüdün ilk notası: sert bir vuruş. Tam bu vuruş sırasında adamın kafası önündeki tabağın içine düşüyor. O sırada perde yukarıya doğru açılıyor: Gri, soğuk bir yemekhane, oturan yaşlılar, dolaşan hemşireler; sevimsiz bir huzurevi. Prelüd boyunca, bir sedyeyle gelen iki hemşire ölü adamı alıp götürüyorlar. Oryantal bir ezgiye sahip açılış korosunu, makyajla yaşlandırılmış koro seslendiriyor; ölüme meydan okuyan inci avcıları gibi her an ölüme bir adım daha yaklaşan ama yaşadıkları her anla da ölüme direnen yaşlılar. Bu sırada, sahnenin diğer yanında bir kadın ölüyor. O da sedyeyle alınıp götürülüyor.

gösterinin başlamasını beklerken

İnci Avcıları (Les pêcheurs de perles) Bizet’nin Carmen’den sonra en tanınmış operası olsa da, genel opera repertuvarı içerisinde az bilinen ve ender sahnelenen yapıtlardan biri; o kadar ki, temel opera kitaplarında, örneğin Faruk Yener’in 1964 tarihli “100 Opera”sında yer almıyor. İnci Avcıları’nın dünya prömiyeri 1863 yılında Paris’te Théâtre Lyrique’de yapılmış; seyirciler tarafından olumlu karşılanmış, Hector Berlioz dışında dönemin bestecileri ve eleştirmenler tarafından ise beğenilmemiş. Yapıtın tarih içindeki yolculuğu da talihsiz: Bizet hayattayken bir kere daha sahnelenmemiş, daha sonra özellikle sonu birkaç kere değiştirilmiş, ek müzik yazılmış. Bizet’nin özgün versiyonuna; 1970’lerin başında Arthur Hammond’un müdahelesiyle yaklaşılmış, 2010’da bizzat Bizet’ye ait 1863 yılı şef partisyonunun Fransa Ulusal Kütüphanesi’nde bulunmasıyla ulaşılmış.

Librettosu Eugene Cormon ile Michel Carré imzalı, üç perdelik İnci Avcıları antik dönem Ceylan’ında (şimdiki Sri Lanka) iki erkeğin, inci avcılarının lideri Zurga ve Nadir’in, birbirlerine verdikleri dostluk yemini ile aynı kadına, Leyla’ya duydukları aşk arasında kalışlarının öyküsünü anlatıyor. Buna paralel olarak, bir Hindu rahibesi olan Leyla’nın erkeklerden birine duyduğu aşk ile kutsal yemini arasında kalışı da operanın yan anlatılarından biri.
Operanın başında inci avcılarının kendilerine lider seçtikleri Zurga (bariton) ile köye bir yıllık bir aradan sonra dönen Nadir (tenor), eskiden aynı kadına aşık olmalarına rağmen birbirlerine verdikleri dostluk yeminini bozmadıkları için eski günleri yad ederler. Bu sırada söyledikleri “Au fond du temple saint”, opera tarihinin en tanınmış ve sevilen düetlerinden biridir. Nadir bir yıl önce, o sırada köyden ayrılan Leyla’nın ardından gitmiş, Leyla’nın inci avcılarını korumak üzere dua etmek için köydeki tapınağa geri dönüşüyle, onun peşinden köye geri gelmiştir. Zurga denize açıldıktan sonra Nadir’in Leyla’ya duyduğu aşkı dillendirdiği “Je crois entendre encore” tenor sesi için yazılmış en içli aryalardan biri olmasının yanı sıra operanın; kendisinden de ünlü, en bilinen, sevilen ve konserlerde sık sık icra edilen parçasıdır. Leyla (soprano) da Nadir’e aşıktır, o kadar ki, inci avcılarını korumak için ettiği duayı içeren ünlü “O Dieu Brahma” aryasını aslında sadece Nadir için söylemektedir.
Leyla ile Nadir tapınakta operanın başka bir ünlü parçası “Ton coeur n’a pas compris le mien” başlıklı düetle aşklarını hatırlayıp tazelerken başrahib Nourabad (bas) tarafından yakalanırlar ve köye ifşa edilirler. Köylüler Zurga’dan Leyla ile Nadir’in idamını talep ederler. Zurga, yüzü baştan beri peçeyle kapalı olduğu için tanımamış olduğu Leyla’nın yüzünü görmesiyle Nadir’in, birlikte ettikleri yemine ihanet ettiğini anlar; bu nedenle çok kızgındır ve intikam istemektedir, ama “L’orage s’est calme” aryasında söylediği gibi gençliklerinden beridir dost olduğu Nadir’i kaybedecek olmaktan üzgündür de. Leyla ile Nadir idama götürülürken Leyla boynundan çıkarıp, annesine ulaştırması için Zurga’ya bir kolye verir. Kolye, küçük yaştayken saklanacak bir yer bularak kurtardığı bir kaçak tarafından Leyla’ya verilmiştir. Kolyeyi gören Zurga, yıllar önce onu kurtaran kızın Leyla olduğunu anlar, köyü ateşe vererek köylülerin dikkatini dağıtır ve böylece Leyla ile Nadir’in kaçmalarını sağlar. Operanın özgün versiyonu, Zurga tek başına sahilde otururken sonlanır.
Bizet’nin ölümünün ardından yenilenerek sahnelenen 1886 versiyonunda Leyla ile Nadir’in kaçmalarına izin verdiğini gören Nourabad’ın köylülere söylemesi üzerine Zurga bıçaklanarak öldürülür. Yapıtın sonraki başka versiyonlarında Zurga farklı şekillerde de öldürülmüştür.

Belçika’nın Ghent ve Antwerp şehirlerinde yerleşik olan ve performanslarını bu iki şehirdeki opera binalarında gerçekleştiren Flaman Opera ve Balesi (Opera Ballet Vlaanderen) yapımı olarak sahnelenen İnci Avcıları’nın yönetmen koltuğunda Belçika’nın dünyaca ünlü tiyatro kolektiflerinden FC Bergman ekibi oturuyor. Geçtiğimiz yaz Venedik Tiyatro Bienali’nde Gümüş Aslan Ödülü’nü almış olan ekip, Antwerp Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nden mezun arkadaşlar Stef Aerts, Thomas Verstraeten ve Marie Vinck’ten oluşuyor.

FC Bergman ekibi hikayeyi bir huzurevine taşımış. Bu tercih ilginç, ancak aryaların çoğunda protagonistlerin şimdiki zamandaki duygu ve düşüncelerinden çok birbirleriyle yaşadıkları anıları anlattıkları düşünüldüğünde, anlatıyı eskinin hatırlandığı bir huzurevine taşımak yadırgatıcı değil. Ayrıca, özgün hikayede protagonistler aslında yaşadıkları aşk ve ettikleri yeminlerden sonraki bir zamanda tekrar karşılaşıyorlar; FC Bergman’ın tercihi, bu tekrar karşılaşmayı bir yıl sonrasına değil, protagonistlerin hayatının son evresine taşımak.
Yapımda, çoğu opera yapımının vazgeçilmez öğesi döner sahne kullanılıyor. Döner sahnenin bir yüzünde yaşlılar yurdunun birkaç mekanı; yemekhanesi, ölü yıkama odası ve morgu varken, diğer yüzünün bütününü, yükseldiği en uç noktada donup kalmış devasa bir dalga kaplıyor. Yemekhanenin bir tarafındaki büyük pencere dalganın olduğu tarafa açılıyor. Sahnenin yavaş yavaş dönmesiyle ve bazı sahnelerde bu dönmenin hiç durmamasıyla; her an ölümün kol gezdiği, her an sakinlerinden birinin ölüme yenik düştüğü yaşlılar yurdunun mekanı ile ölümsüzleşen anıların imgesi olan donup kalmış dalga mekanının, yani zamanların, şimdi ile geçmişin sürekli iç içe geçmeleri, sanırım bir opera mizanseninde döner sahne kullanımının, hızlı bir sahne değişimini sağlamanın çok ötesinde, derin bir anlam kazanarak anlatıya hizmet ettiği ender örneklerden biri.
FC Bergman anlatıda ve hikayede bazı değişikliklere de gitmiş. Anlatıdaki en önemli değişiklik Zurga, Nadir ve Leyla’dan ikişer tane olması; yaşlılıklarını şancıların oynadıkları Nadir ve Leyla’nın gençliklerini genç dansçılar, Zurga’nın gençliğini ise yapıtın ilerleyen kısımlarında Nourabad’ın partisyonunu da söyleyen, ama ilk kısımlarda dansçılarla birlikte hareket tasarımının bir parçası olan -dolayısıyla benim gibi çoğu seyircinin başta sadece dansçı zannettiği- genç bir şancı canlandırıyor. Böylece protagonistlerin yaşlılık halleri eskiden, anılardan bahseden aryaları icra ederken, gençlik halleri önce fotoğraf karelerini andıran hareketsiz duruşlarla belli anıları canlandırıyorlar, ilerleyen sahnelerde hareketleniyorlar da. Bunlar arasında en etkileyici olanı Nadir ile Leyla’nın aşk düeti sırasında çırılçıplak iki genç dansçının (Bianca Zueneli ve Jan Deboom) donmuş dalganın altında müthiş akıcı bir hareket tasarımıyla kah ayakta kah yatarak kah birbirlerine dokunarak, kah ayak veya elleriyle birbirlerine ivme vererek oynaşıyor, sevişiyor oldukları.
Nourabad’ın partisyonunun Zurga’nın gençlik hali olması da hikaye açısından sırıtmıyor, çünkü başrahip Nourabad’ın katı ve kuralcı sözleri Zurga’nın, Nadir ile Leyla’nın ihanetlerini öğrendikten sonra iç dünyasında yaşadığı ikilemdeki sert tarafı dillendirmeye yarıyor. FC Bergman’ın hikayade yaptığı değişikliklerden en önemlisi ise; librettonun Zurga’nın Nadir ile Leyla’yı bağışlamasını kolyeyi fark etmesi gibi basit bir olguya bağlamasını, Nadir ile Leyla’ya duyduğu dostluk ve aşk ile onlar tarafından ihanete uğramasıyla yaşadığı hayal kırıklığı ve öfke arasında kalışının çözümünde basit kaldığını ve bunun Zurga karakterinin ruhsal dünyasına haksızlık olacağını düşünmelerinden dolayı, kolye objesini hikayeden kaldırmak.

FC Bergman’ın sahnede kurduğu dünyada hoş detaylar var. Donmuş dalganın geçmişteki güçlü bir anı/anıyı zamanda sabitlemek gibi bir imgesel anlamının olmasının yanı sıra, Hokusai’nin ünlü estampındakine benzer devasa boyutlarda, bütün gücüyle birazdan sahile ulaşıp belki önüne çıkanları tarumar edebilecek bir dalga ile geçmişteki bir anının/yaşanmışlığın tekrar hatırlanmasıyla şimdiyi etkileyecek olmasının örtüşmesi anlamlı.
FC Bergman’ın bütün yapıtlarında olan kara mizah ve tiyatroya “meta” bakış bu sahnelemede de kendini gösteriyor. Donmuş dalgaya gösterinin son bölümünde sanki bir diarama’mıymış (gerçek veya kurgu bir olayın, anın veya hikâyenin, ışık oyunları da kullanılarak yapılan gerçek boyutta ve üç boyutlu maketi) gibi davranılıyor, yani meta-bakışla dalganın “dekor olma hali”nin altı çiziliyor: Dalganın altına -devrilmesin diye- bir dayanak yerleştiriliyor, bir restoratör dalganın boyalarını yeniliyor, hatta Nadir ile Leyla’nın huzurevinden kaçışları doğrudan merdiven dayadıkları dalganın üzerine çıkmalarıyla gerçekleşiyor. Nadir ile Leyla’nın hayalinin, yani sonsuza kadar birlikte olmak istemelerinin, dalganın üzerine çıkışlarıyla gerçekleşmesi ile baştan beridir huzurevinin mekanlarında dalga motifli tabloları ve akvaryumu görmüş olmamız da tesadüf değil; huzurevindeki bütün yaşlıların hayali bu aslında, dalgalı bir sahile ulaşmak. Bu bölümde küçük yemek masalarının tek bir uzun masa olarak, yarısının yemekhane kısmında yarısının ise pencerenin diğer tarafında, yani donmuş dalga diaraması tarafında olacak, yani iki mekanı birbirine bağlayacak şekilde yerleştirilmiş olması, bu son bölümde artık anlatının içerdiği iki dünyanın tek bir gerçeklikte birleşiyor olmasını da beraberinde getiriyor.
Dalgayı ilk gördüğümüz andan itibaren üzerinde onunla birlikte, uçmakta olan donmuş martılar da anlamlı: Dalgayla oynaşmayan martı bilir miyiz, martısız dalga olur mu? Eğer dalga bir tutkuysa, ki bu hikayedeki arzu nesnesi Leyla, martılar da ona hayran ve aşık olan Nadir ile Zurga değiller mi? Hatta FC Bergman’ın yorumunda Leyla’nın yaşlı bir popstar olduğu göz önüne alındığında, o martılar sadece Nadir ile Zurga değil, Leyla’nın “O Dieu Brahma” aryasını söylerken, aynı bir pop konserindeymiş gibi çakmaklarını yakarak ona eşlik eden huzurevi yaşlılarının hepsi aslında. Ve, son sahnede martıların yerde ters dönmüş yatıyor olmaları ile Zurga’nın yüzükoyun yerde yatıyor olması da tesadüf değil. Çünkü hikayenin kaybedeni Zurga. Bu noktada, Zurga’ya, gösterinin ilk yarısında ölmüş olan bir yaşlıya yapılmış olan ölüm ritüelinin (başından su dökmek, yosunla kaplamak ve fotoğrafını çekmek) aynısının yapıldığını görmek de Zurga’nın öldüğüne, ya da ölecek kadar kahrolduğuna işaret; FC Bergman belki bu mizansenle Bizet’nin ölümü sonrası İnci Avcıları’na yapılan ve hepsinde istisnasız Zurga’nın öldürüldüğü müdahelelere ince, ironik bir göndermede bulunuyor.

gösteriyi alkışlarken

FC Bergman, arasız 105 dakika sürecek şekilde kurguladığı yapımı Flaman Opera ve Balesi bünyesinde ilk defa 2018 yılında sahneye koymuş. Büyük bir başarı elde eden yapım bu sezon 15 Aralık 2023 ile 24 Ocak 2024 tarihleri arasında yeni orkestra şefi ve şan sanatçılarından oluşan bir kadroyla tekrar sahneleniyor.
Belçikalı şef Karel Deseure orkestrayı hassasiyetle yönetiyor, yapıtın 1863’teki prömiyerinin ardından eleştirmenlerin Bizet’yi “Wagneryen” olmakla itham ettikleri orkestrasyonun tüm detaylarını ve katmanlarını görkemli ve tempolu ama aynı zamanda duygulu ve zarif bir şekilde ortaya seriyor. Jan Schweiger yönetimindeki koro, bulunduğu sahnelerde gereken etkiyi yaratma konusunda orkestraya mükemmel bir şekilde eşlik ediyor. 2018 yapımında da Leyla rolünü canlandırmış olan Rus lirik soprano Elena Tsallagova sadece billur gibi sesi, net artikülasyonu ve etkili icrasıyla değil, Leyla’nın yaşlılığını canlandırdığı sahnelerdeki oyunculuğu kadar yapımın ikinci yarısında makyaj ve protezlerden kurtularak genç Leyla’ya dönüştüğü zamanki cesaretiyle de övgüyü hak ediyor. Zurga rolünü kariyerinde ilk defa canlandıran Türkiyeli bariton Kartal Karagedik dostluk ile aşk, güven ile ihanet arasında kalmış, bütün bunları gençliğinde yaşamış ve durulmuş ruh dünyasının yaşlılığında tekrar bulandığı bu protagonistte öfkeyi, melankoliyi, fedakarlığı ve kabullenmişliği gerek oyunculuk gerek ses icrasındaki titiz, nüanslı ve ikna edici yaklaşımıyla mükemmel bir şekilde yakalıyor ve aktarıyor. 58 yaşındaki Belçikalı tenor Marc Laho da dostunu ve aşkını hatırlayan yaşlı Nadir olarak ikna edici. Laho, operanın en ünlü iki parçasında, Zargo ile düetinde dengeli, kendi aryasında ise seyirciyi, en azından beni, ağlatacak kadar lirik ve duyguluydu.

Tarihi operaların çağdaş sahnelemelerinin en büyük handikabı müziğe ve librettoya ihanet etmek olabiliyor; günümüz yönetmenleri yapıtı, güncellemek adına pervasızca, içerdiği hikayenin geçtiği tarihten veya yerden bağımsız bir şekilde ele alabiliyorlar. Tiyatro sanatçılarından oluşan bir kolektif olan FC Bergman’ın bu ilk opera sahnelemesinde yakaladığı başarı sahnelemenin temelini besteyle et-tırnak ilişkisinde olan güftelerin içeriğinin alması kadar, burada tek tek değinemeyeceğim titizlikte, ama yazının başlangıcında ilk örneğini verdiğim üzere, müzikteki neredeyse bütün vurguların, devamlılıkların, kesintilerin gözetilerek figürlerin ve döner sahnenin hareketlerinin ve mizansenin hazırlanmış olması. FC Bergman’ın rejisi, hikayesini şimdiye kadar beğenilmeyen, oryantalist veya eskimiş bulunan özelliklerinden arındırdığı İnci Avcıları’nı güncelliyor. Tabii ki bu sıradışı reji Flaman Opera ve Balesi’nin orkestra ve korosu ile konuk orkestra şefi ve şan sanatçılarının adanmışlıkları ve başarılı icraları olmadan etkili bir sonuca ulaşamazdı. 

[Bu yazı Andante dergisinin Ocak 2024 tarihli 207. sayısında yayınlanmıştır. 
Yazının, gösteriden fotoğraflar da içeren özgün haline bağlantıyı tıklayarak ulaşılabilir.]