9 Eylül 2018 Pazar

2017-2018 İstanbul Çağdaş Dans Sezonuna Bir Bakış

Bu makale benden kaynaklanmayan hatalarla; "İstanbul Dans Sahnesi" başlığı, eksik fotoğraf ve yanlış fotoğraf kadrajı ile TEB Oyun dergisinin 2018 Yaz sayısında yayınlanmıştır. Eksik fotoğraf kullanımı ve kullanılan fotoğrafın sahibine sorulmadan kadrajlanması dolayısıyla özür dilerim. Makalenin özgün şekli aşağıdadır.


2017-2018 İstanbul çağdaş dans sezonunun en üretken koreografı Tuğçe Tuna’ydı. Çoğunlukla yere-özgü (site-specific) işler üreten Tuna, sezonu “iyi bir komşu” temalı 15. İstanbul Bienali kapsamında Küçük Mustafa Paşa Hamamı’nda sergilediği “Beden Damlaları” ile açtı. “Beden Damlaları” bir maraton misali 1.5 aylık festival boyunca her Cumartesi iki seans olarak seyircilerle buluştu. Tuna, sezon içindeki ikinci yere-özgü işini Pera Müzesi’nde “İz takibi” adıyla sahneledi. “İz takibi”, Tuna’nın “Bana Bak! La Caixa ÇağdaşSanat Koleksiyonu’ndan Portreler ve Diğer Kurmacalar” sergisinde yer alan; Roni Horn, Gilian Wearing ve Christian Boltanski’nin fotoğraf işlerinin bulunduğu alanlara özel olarak ürettiği bir yapıttı. Dans edilen mekanların arkasındaki duvarlarda asılı olan görsellerle biçimsel değil, kavramsal ve anlamsal bir ilişki kuran yere-özgü “İz takibi” zor bir işi başararak; aslında yer fikrini alaşağı ederek silen, günümüzün beyaz küp niteliğindeki yersiz müze/sergi mekanlarına, sergilenen yapıtlar ve onlarla kurulan ilişki vasıtasıyla, gösteri süresiyle kısıtlı da olsa tekrar “yer” niteliğini geri kazandırıyordu. 
Tuğçe Tuna, bu iki yeni çalışması dışında, sabit bir topluluğu olmamasına rağmen, bir repertuvar topluluğunu imrendirecek şekilde, eski işlerini de sahneledi sezon boyunca. Bunlar; “Gövde Gösterisi” (2014), “En Kötü İş” (2016) ve2002 tarihli “Vertigo”dan yola çıkan “Hücre” idi.

2017-2018 sezonunda çağdaş dans alanında İstanbul’un en faal sahnesi, bu sezon başında açılmış olan taze bir mekandı: bomontiada ALT. Fatih Gençkal, Claire Zerhouni ve Burcu Yılmaz’dan kurulu A Corner in the World oluşumunun programlamasını üstlendiği bomontiada ALT’ın bira mahzenlerinden dönüştürülmüş mekanları çağdaş dans bağlamında sadece gösterilere değil, “Tuğçe Tuna ile Türkiye’de Çağdaş Dans Konuşmaları” ve Gizem Aksu’nun “Hisler Arşivi” gibi çağdaş dans ile ilgili söyleşi dizilerine de ev sahipliği yaptı.
Akbank Sanat Dans Stüdyosu her sene olduğu gibi bu sezon da, yurtdışından davet edilen dansçıların verdiği atölyelerin ve çağdaş dans sınıflarının yanı sıra genç koreografların sezon boyunca düzenli olarak işlerini sergiledikleri bir mekân olmaya devam etti. Bu işlerden bazıları Bengi Sevim Yörük’ün “Mut”u ve Ebru Cansız’ın “Vorteks”i idi. 
İstanbul’un önemli yerleşik özel tiyatro topluluklarından ve ödeneksiz gösteri sanatları mekânlarından biri olan Moda Sahnesi ise, açıldığından beridir sahnesinde düzenli olarak çağdaş dans işlerine yer vermesinin yanı sıra bu sezon bir çağdaş dans projesinin yapımını da üstlenerek bu alanda bir ilke imza attı ve Bedirhan Dehmen’in “Balerin”i Moda Sahnesi’nin genel sanat yönetmeni Kemal Aydoğan’ın proje danışmanlığında sezon sonuna doğru ramp ışıklarına çıktı.

Diskolasyon, Fotoğraf: Armağan Özkan

Gizem Bilgen’in “Dislokasyon”u hem Akbank Sanat Dans Stüdyosu’nda hem de Moda Sahnesi’nde sahnelenen işlerden biriydi. Çıplak bir sahne, endüstriyel çağrışımlı bir ses peyzajı, küçük detaylarla farklılaştırılmış olsa da birörnek hissi veren, mor-kahverengi minimalist kıyafetler, seyircinin gözünün içine giren, rahatsız edici, oyun alanını çevreleyen duvarlardaki gölgeleri büyülten ve çoğaltan ışık tasarımı; sert keskin robotumsu hareketlerden, saplantı halinde tekrarlanan jest ve tiklerden, huzursuzluk yaratan yüz ifadelerinden, ender de olsa garipliğiyle güldüren ama tam da bu nedenle rahatlatmak yerine tekinsizlik hissini daha da çoğaltan durumlardan, dengesizliklerden, yalnızlığa karşı topluluk ikileminden, ve her türlü karşılıklı olma halinden beslenen tepkilerden oluşan bir koreografi. “Dislokasyon”un bütün bu özellikleri, sahnede distopik bir atmosfer yaratıyordu, ama; çatışma, rekabet, ayrıştırma, hükmetme gibi durumları çağrıştıran bir hareket tasarımından yola çıkılmış gibi yorumlanabileceği için, tam da bugünden feyz almış hissi uyandıran bir distopyaydı bu; dünyanın şimdi ve burada’sını, günümüzün zeitgeist’ını ortaya seren bir distopya. Dördü dansçı ve -hareket korosu olarak adlandırılan- sekizi tiyatrocu, toplamda 12 kişilik kadrosuyla Gizem Bilgen'in bu sert, yoğun ve atmosferik işibağımsız bir yapım olarak İstanbul çağdaş dans sahnesinde bu sezonun iddialı ve iddiasının hakkını veren işlerinden biriydi.

Abelard – Müzikle İyileşmek, Fotoğraf: Volkan Erkan

2017-18 sezonunda İstanbul çağdaş dans sahnesinin sıradışı üretimlerinden ikisi dans tiyatrosu alanındaydı: Selim Can Yalçın/İşgal Laboratuvarı’nın “Abelard – Müzikle İyileşmek” ve Türkiye tiyatrosunun gizli kalmış üstadlarından Semih Fırıncıoğlu’nun “İki”. 
Güney Amerika’daki darbe ve askeri cunta dönemlerini yaşamış bir gencin parçalanmış zihninin terapi sürecini, üzerinde yaşamakta olduğumuz coğrafyanın benzer geçmişiyle süperpoze ederek, bir anlamda evrenselleştirerek sahneye aktaran, Selim Can Yalçın’ın psikanalist Ümit Eren Yurtsever’le birlikte tasarladığı “Abelard” içinde sergilendiği tiyatro mekânının, yani Tatavla Sahne’nin gerek sahne gerekse seyirci alanının basık ve dar olma niteliğini gerek fiziksel gerekse de kavramsal olarak çok iyi kullanan, neredeyse “yere-özgü” olarak tanımlanabilecek bir yapıttı. “Abelard”, sahne alanına göre terzi kesimi gibi birebir tasarlanmış, rüya ile gerçek arasında salınan, bütün detaylarıyla en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş hiper-gerçekçi bir oda mekânında yaklaşık iki saatlik bir süre boyunca gevşek örgüyle birbirine ilmiklenmiş parçalara (durumlara ve duygulara) seyirciyi tanık ettiren ve kâbus hissi ağır basan atmosferik hissi bütünüyle seyirciye geçirebilen “Abelard”, bu özellikleriyle bir yandan Belçikalı dans tiyatrosu topluluğu Peeping Tom’un, bir yandan da Pina Bausch’un yapıtlarını andırıyordu. Yapıtın mekân tasarımı ve kurgusu kadar ses tasarımı da sıradışıydı; aynı zamanda müzisyen de olan Selim Can Yalçın, “Abelard”da yerli sahnemizde az duyulan/rastlanan kalitede ve derinlikte, detaylı bir ses peyzajı yaratmıştı.

İki, Fotoğraf: Murat Dürüm

Semih Fırıncıoğlu’nun uzun yıllar sonra İstanbul’da sahnelediği ikinci yapıtı “İki” de “Aberlard” gibi parçalı ve boşluklu dramaturjik yapısıyla Pina Bausch’un yapıtlarını andırıyordu, zaten Fırıncıoğlu program broşürüne John Cage, Edward Hopper ve bir çok başka sanatçının yanısıra Bausch’un ismini de esin kaynağı olarak sıralamıştı. 
“A Corner in the World / bomontiada alt”ın ilk sezonu kapsamında bira mahzenlerinden dönüştürülmüş yeraltında bir mekanda sahnelenmeye başlanan, sezon kapanışını ise bu sefer gökyüzüne çok yakın bir konumda, Galatasaray-Beyoğlu’nda yenilenen Yapı Kredi Kültür Sanat’ın Loca’sında yapan “İki”; beş kadın oyuncunun aydınlık-karanlık, iç-dış, alt-üst, ön-arka, yukarı-aşağı ikiliklerini, ikilemlerini kâh komik kâh trajik, kâh sakin kâh gerilimli, kâh ironik kâh dramatik, kâh örtük kâh apaçık, kâh sözlü kâh hareketli şekillerde ortaya serdikleri bir yapıttı. “İki”nin öne çıkan özelliği obje ve ışık tasarımıydı. Tasarımlarının anafikri ışık olan, her biri Fırıncıoğlu icadı objeler “İki”yi bir tür Fırıncıoğlu’nun kişisel wunderkammer’ine dönüştürerek hem mecazi hem de kelime anlamıyla göz kamaştırdılar. Sahne arkasının olmadığı, oyuncuların gösteri süresi boyunca önde, arkada ama mutlaka oyun alanında kaldıkları, bu açıdan mekansal derinliğin ustaca kullanıldığı; bir yandan seyirciye geniş açı misali mekanı bütün derinliğiyle açarken, bir yandan da bu geniş plan içinde adeta zoom yapar gibi çerçevelenmiş (kadraja alınmış) görüntüler kullanan; bütün bu özellikleriyle sadece gösteri sanatları bağlamında değil, plastik/görsel sanatlar açısından da değer taşıyan bir yapıttı “İki.

All about the heart, Fotoğraf: Murat Dürüm

Bu sezon dikkat çeken bir gelişme, İstanbul’da en kullanışlı dans sahnesi boyutlarına ve sahne-seyirci açısından en uygun ilişki düzenine sahip MSGSÜ Bomonti Yerleşkesi Çağdaş Dans Anasanat Dalı Şebnem Selışık Aksan Sahnesi’nin, eski senelerdeki ender kullanımının aksine, birçok gösteri sanatları festivaline ve yoğun olarak festival dışı gösterimlere kapısını açmış olmasıydı. Bunlardan ikisi; ülkemizde pek rastlamadığımız, bir konsept çerçevesinde biraraya gelen iki farklı işi aynı akşamda arka arkaya seyirciye sunma pratiği bağlamında programlanmıştı. İkisi de,  2017 kasım’ında gerçekleşen 21. İstanbul Tiyatro Festivali’nde prömiyer yapan ve ikisi de operalardan veya opera kahramanlarından esinlenen yapıtlardı: Canan Yücel Pekiçten’in koreografisini yaptığı ve bizzat dans ettiği solosu “All about the heart” ve ülkemizin önemli ve uzun soluklu çağdaş dans topluluklarından Taldans’ın (Filiz Sızanlı ile Mustafa Kaplan) “Güneşin Zaptı”sı.
Bunlardan "All About the Heart", uzun zamandır İstanbul dans sahnesinde seyirci karşısına çıkan en heyecan verici ve etkileyici işlerden biriydi. Tekniği mükemmel, tasarladığı kompozisyon kurgu olarak neredeyse kusursuz, bulduğu kavramsal fikirler nefes kesici, obje kullanımı yaratıcı, müzik kullanımı atmosferik, bedenini kullanımı cesaretli ve zorlayıcı, yüz ifadesi ve ifade üzerinden seyirciyle kurduğu ilişki ise hipnotize edici olan Canan Yücel Pekiçten yürekleri yaralı üç kadın opera protagonistinden yola çıktığı işinde seyircisinin kalbine dokunuyor, adeta yüreğini dağlıyordu. Pekiçten üç kadının hikayelerinin içeriğinden ve detaylarından ziyade anlatıların anafikirlerine ve atmosferlerine odaklanmıştı. “All About the Heart” dans ile tiyatralliği harmanlayan, fiziksel hareket kadar kavramsallığın öne çıktığı, illüzyon ve şaşırtmaca gibi kadim teknikler yanında film gibi güncel görsel sanatları da içeren, hatta bir bölümünde sahne gösterisini, bir gösteri olmaktan çıkartıp, zaman kavramını birebir imleyen bir nesneye dönüştürerek “meta”laştıran çok disiplinli ve çok katmanlı bir yapıttı.

2017-2018 İstanbul çağdaş dans sezonunda, bu öznel derlemede adı anılanlar dışında da birçok çağdaş dans yapıtı sahnelendi. Üretkenliğin ve yaratıcılığın ivmesinin daha da yükseleceğini umduğum yeni sezonu merak ve heyecanla bekliyorum. 

-------------------------------------------






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder