22 Kasım 2015 Pazar

labeque kardeşler'den iki akşamlık minimalist şölen



geçtiğimiz perşembe akşamı istanbul'da önemli bir müzik etkinliği vardı; önemi ne kadar anlaşıldı, ne kadar iyi duyuruldu emin değilim. içinde yaşadığımız ülkenin ve üzerinde yaşadığımız dünyanın hali son zamanlarda bu kadar dehşet verici olmasa, belki bu konserin önemini hakkıyla kavrardık, konseri düzenleyenler de hakkıyla duyurusunu/reklamını yaparlardı. 

borusan istanbul filarmoni orkestrası, kendisiyle birlikte dünyadaki beş orkestranın çağdaş müziğin yaşayan efsanelerinden philip glass'a katia ve marielle labeque kardeşler için sipariş ettiği "iki piyano için konçerto"nun türkiye prömiyeri gerçekleşti perşembe akşamı. ancak bu konser türkiye prömiyeri olmasının ötesinde konçertonun geçtiğimiz mayıs ayında gustavo dudamel şefliğinde los angeles filarmoni orkestrası'yla gerçekleşen dünya prömiyerinin ardından hem dünyada ikinci seslendirilişi hem de avrupa prömiyeriydi aynı zamanda. 



minimalist müziğin yaratıcılarından philip glass'ın yapıtı klasik üç bölümlü konçerto yapısındaydı ve yaklaşık 25 dakika sürdü. ilk iki bölüm hızlı, sonuncu bölüm sakindi. glass program notlarında müziğinin solistlere yeterince imkan sunduğunu düşündüğü için ayrı bir kadans yazmadığını belirtmiş. iki piyanoya kalabalık bir orkestra eşlik ediyordu. glass özellikle vurmalı çalgılara ağırlık vermişti. bir ara sanki orkestra ile solistler aynı ritmi yakalamakta zorlandılar. bu kısa süreli senkronizasyon sorunu dışında gürer aykal'ın yorumu dengeliydi; ne orkestrayı çok geri plana itti, ne de solist partilerini çok öne çıkardı.

labeque'ler dinmeyen alkışlara bir akşam sonra borusan müzik evi'nde verecekleri konserden bir parça ile cevap verdiler; yine philip glass'ın "iki piyano için dört bölüm" adlı yapıtından son bölüm. seyircimiz de sakin biten konçertoyla ivmesini yükseltemediği alkışlarını, yavaş başlayıp gittikçe tempo kazanarak tekrarlarla yükselen ve klasik anlamda kreşendolu bir finalle biten bu beş dakikalık yapıt sonrasında şahlandırdı; salon alkıştan inledi. 

merak edip los angeles filarmoni orkestrası'nın bu eseri çaldığı akşamın programına baktım; üç yapıtlı programda diğer iki yapıt da çağdaş bestecilere aitmiş ve bunlar da dünya prömiyerleriymiş. 
program kompozisyonu olarak bifo maalesef o kadar cesaretli değildi; ilk yarıdaki glass konçertosu ardından ikinci yarıda mozart'tan divertimento ve mendelssohn'un 1. senfoni'sini çaldılar; sanki seyircilerden ilk yarı için özür diler gibiydiler. bari hiç olmazsa 20. yüzyıldan bir yapıt seçilemez miydi..




labeque kardeşler ertesi akşam yanlarına elektro gitar ve vokalde david chalmin'i, elektrobasta alexandre maillard'ı ve vurmalı çalgılarda raphael séguinier'i alarak, 2013 yılında çıkardıkları üç cd'lik "minimalist dream house" albümlerinden iki saate aşan bir seçkiyle borusan müzik evi'ndeydiler. 
işsanat'ta martha graham dans topluluğu'nun, crr'de marianne faithfull'un, babylon bomonti'de plaza francia'nın çıktığı istanbul akşamında borusan müzik evi kalabalıktı.

programın ilk yarısında iki kardeş minimalizm'in dedesi erik satie'den başlayıp john cage'den geçerek arvo paert'e ve glass'a geldiler. diğer üç bestecinden kısa birer parçadan sonra glass'ın "iki piyano için dört bölüm"ünün bütününü yorumladılar; mest olduk.

ikinci yarıda sahnedeki müzisyenler çoğaldı; minimalizmin serüvenine kaldığımız yerden devam ettik. terry riley'nin "in c" yapıtı boyutumuzu değiştirdi. aphex twin, brian eno ve sonic youth'tan kısa parçalar ve radiohead'den -vokaldeki david chalmin'in paris'te katledilenlere adadığı- "pyramid song" sonrasında bizzat sahnede olan iki müzisyenin birer bestesi minimalizmi günümüze kadar getirdi. davuldaki séguinier'in "free to x"i diğer çalgılardan çok kendi çalgısına yüklenen, adeta kendi kendisine büyük bir meydan okumaydı; hak ettiği alkışı aldı. akşamı elektro gitarcı chalmin'in yine adreanlini yüksek "gameland"i noktaladı. 
grup maalesef bitmek bitmeyen alkışlara, dört defa sahneye çağrılmalarına rağmen kısa da bir bisle cevap vermedi.


labeque'lerin başrolünde oldukları bu iki muhteşem konser, borusan sanat'ın aralık'ta düzenleyeceği bütünüyle abd'li bestecilere ayrılmış geniş kapsamlı "batı yakasının hikayesi" adlı programın öncü dalgası gibiydi. ağzımıza bir parmak bal çaldı ve beklentimizi arttırdı.

2 yorum:

  1. bazen şehrin sesi, şehirdeki müziği bastırıyor galiba. demek ki müziğe kulak kabartmalı.

    YanıtlaSil
  2. kesinlikle! yoksa bu şehirde ruhsal olarak ayakta/hayatta kalmak çok zor!

    YanıtlaSil