21 Aralık 2013 Cumartesi

NRW073 1914'ün arifesinde..




birinci dünya savaşı’nın başlangıcının anılacağı, 1914’ün 100. yılının arifesinde bonn bundeskunsthalle’de 23 şubat’a kadar sürecek etkileyici bir sergi var: “1914 – die avantgarden im kampf” (1914 – savaştaki avantgartlar)

grosz, schiele, vallotton, arp, kokoschka, delaunay, kirchner, dix, nolde, maleviç, javlensky, léger, dufy, picabia, carra, picasso, beckmann, kandinsky, klee, lehmbruck ve bir bu kadar sanatçı daha!
bu sergiyi gezene kadar; bu kadar sanatçının savaşa gitmiş olabileceğini hiç bu kadar net bir şekilde düşünmemiştim; sanatçıların savaşlardan etkilenerek yapıt ürettiklerini biliyordum, ancak nedense onları “asker” olarak hiç düşünmemişim. hele de; almanya cephesinde käthe kollwitz’in 17 yaşındaki oğlunu, ingiltere cephesinde rudyard kipling’in 18 yaşındaki oğlunu savaşa gitmeleri için teşvik edeceklerini hiç düşünmezdim. ikisinin oğlu da savaşın ilk günlerinde şehit olmuş; kollwitz 38 yıl oğlunun odasını olduğu gibi muhafaza etmiş; ancak 18 yıl sonra oğlu anısına bir anıt-heykel tasarlayabilmiş; kipling ise birinci dünya savaşı şehitlikleri için önayak olmuş ve onun incil’den seçtiği bir dize ingiltere’nin bütün şehitliklerinde kullanılmış.

resimlerine hayran olduğum egon schiele’nin savaş sırasında bir esir kampında rus askerleri resmettiğini; franz marc’ın savaşta görevliyken en alçak 2000 metreden uçan düşman keşif uçaklarından saklansın diye tankların üzerine kamuflaj amaçlı kandinsky desenleri boyadığını; marc’ın savaşta ölen bir çok sanatçıdan biri olduğunu; beckmann’ın, grosz’un, kirchner’in silah altına alındıktan sonra ruhsal bozukluklar yaşadıklarından dolayı askerlikten muaf olduklarını; vallotton’un fransız devleti tarafından cepheleri resmetmekle görevlendirildiğini ve onun bu amaçla ıssız, insansız, terk edilmiş cephe peyzajları yaptığını; majakovski ve maleviç’in rusya’da, dufy’nin fransa’da folklorik çizgi-bant tarzını kullanarak savaşa destek amaçlı, vatanseverlik propagandası yapan resimler ürettiklerini; léger’in savaşta askerken “75cm’lik topun ateşlenmesi sonucu oluşan etkinin dünyanın bütün müzelerindeki tablolardan daha öğretici ve gerçek olduğunu” söylediğini; yine léger’in eve yazdığı bir mektupta “savaştan geri döndüğümde hala kübist olacak mıyım diye soranların hepsi aptal; hayatta savaştan daha kübist bir şey yok; top mermisi isabet eden bir askerin her bir parçasının dört bir yana savrulduğunu düşünürsen!”; hayattaki her şeye olduğu gibi savaşa da karşı olan dada hareketinin 1918’de savaştan kaçarak zürih’e sığınan sanatçılar tarafından kurduğunu; bu sergi sayesinde öğrendim.

bonn bundeskunsthalle’nin kendi koleksiyonu kadar, almanya’nın ve dünyanın dört bir yanındaki müzelerden toplanmış yapıtlarla hazırlanmış bu muhteşem sergi; bizi önce savaş öncesi sanat akımlarında kısaca gezdirdikten sonra, salonlar boyunca savaş sırasında üretilmiş yağlıboya tablo, özgün baskı, karakalem/çini çizim, heykel, fotoğraf, kamuflaj malzemesi, gazete sayfaları ve çeşitli objelerle başbaşa bırakıyor; hemen savaş ertesinde yeşeren akımlardan birer örneğin sergilendiği bir salonla da sonlanıyor.

biraraya getirdiği eserlerle ve onları sergileyiş şekliyle çok etkileyici; içeriğiyle dehşet verici bir sergi. keşke dünyanın bütün politikacıları, ellerinden tutulup zorla bu sergiye getirilse ve gezdirilse!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder