26 Eylül 2013 Perşembe

kafkas ozan: sergey parajanov



sergey parajdanov hakkında yazıyor olmamın nedeni marina abramovic'in yakın zamanda açıkladığı en çok beğendiği 10 film sıralamasında parajdanov'un "narların rengi" filminin birinci sırada olması değil.
eminim, bu açıklamadan sonra sanat camiasında, özellikle genç kuşakta, bir parajdanov merakı uyanmıştır.



1989 yılında, istanbul sinema günleri sırasında altın lale jüri üyesi nikita mikhalkov'un önerisiyle son dakikada istanbul'a davet edilerek özel bir ödül verilen büyük rus usta sergey parajanov'un bir filmini ben ilk defa 2008 yılındaki istanbul film festivali'nde izlemiştim; filmin adı "aşık garip"ti.

o zaman film hakkında günlüğüme oldukça heyecanlı şeyler yazmıştım; izlenimlerimi "parajanov sıradışı bir yönetmen; bir an önce bir yerlerden diğer filmlerini de bulmalı!" diye bitirmiştim.
parajdanov'un ulaşılabilecek diğer filmlerinin dvd'lerini edineli bayağı zaman oldu; onları sakin kafayla seyretmek ve kendime bir "parajanov ziyafeti" çekmek için ise ancak bu yaz fırsat bulabildim.




"aşık garip" (1988) dışında "unutulmuş ataların gölgeleri" (1965), "suram kalesi efsanesi" (1984) ve parajdanov'un başyapıtı sayılan "narların rengi" (1968) adlı filmlerini izledim.
ayrıca; artificial eye imzalı dvdlerde bol bol belgesel ve kısa film vardı. bunlardan en ilginciyse, çok yakın dost olan parajanov ile tarkovski'nin gerek sinemalarındaki gerekse de hayatlarındaki paralellikleri anlatan "adalar" adlı rus belgeseliydi.

belgeselde bir arkadaşının anlattığına göre, parajanov kiev'deyken tarkovski'nin "ivan'ın çocukluğu" adlı filmini o kadar beğenmiş ki, o hafta arkadaşlarını evine girmelerine ancak "ivan'ın çocukluğu"nu seyretmeleri şartıyla izin vermiş.
birbirinden zıt kutuplarda filmler çeken; biri bütünüyle dışadönük diğeri tamamıyla içe, bu iki rus sinemacının birbirlerini bu kadar iyi anlamaları, dost olmaları; parajanov hapisteyken tarkovski'nin uğraşması, tarkovski kanserden ölünce parajanov'un kahrolması, "aşık garip"i tarkovski'ye adayıp, filmin sonunda bir film kamerasına beyaz bir güvercin kondurarak kadim dostunu anması; ancak bu kadar benzersiz iki sanatçının paylaşacakları bir ilişki olabilir herhalde..


öncelikle kısaca hayatından bahsetmek iyi olur:
parajanov tiflis'te doğan bir ermeni. uzun yıllar kiev-ukrayna'da yaşamış ve yerevan'da vefat etmiş. çalkaltılı bir hayatı olmuş. filmleri yüzünden -ama gerçekliği kanıtlanmış başka nedenler (eşcinsel ilişki ve tarihi eser kaçakçılığı) kılıf olarak kullanılarak- hapse atılmış, 15 yıllık cezasını bitirmeye dört sene kala, uluslararası sanat camiasının büyük uğraşlarından sonra, louis aragon'un lenin nişanı almak üzere moskova'ya geldiğinde brejnev'den ricası üzerine hapisten çıkarılmış ama filme çekmesi engellenmiş; "narların rengi" ile "suram kalesi efsanesi" arasında tam 18 yıllık bir boşluk var.



parajanov tam da doğup büyüdüğü toprakların insanı. filmleri üç dilli: gürcüce, ermenice ve azerice. örneğin "aşık garip"i bütünüyle azerice çevirmiş; dolayısıyla hiç çeviri olmadan anlayabiliyorsunuz.

sadece çok dilli olması değil parajdanov'u kafkas yapan; temperamanı yüksek, çoşkulu, taşkın, çılgın, bol renkli, yaratıcı, cesur ve özgür!

aynı zamanda müthiş bir naiflik de sinmiş sinemasına parajanov'un; gücünü kafkas folkloründen alıyor.. ama sadece o değil; iran minyatürleri, ilkel duvar resimleri, antik tragedyalar, çin tiyatrosu, ortaoyunu, etnografik objeler, taş oyuntular, figüratif tablolar da parajanov'un sinemasının ilham perileri.












seyrettiklerimden biri ("unutulmuş ataların gölgeleri") dışındakilerin tiyatral etkisi çok güçlü; hep önden, frontal çekimler, yerleştirmeler; her bir görüntü bir tablo gibi, ama iki boyutlu.
"unutulmuş ataların gölgeleri" ise üç boyutlu; kamera adeta, tabloların içinde serbestçe hareket ediyor, dans ediyor; parajanov'un bu erken dönem filmi diğerlerinden de taşkın bir çoşkuya sahip, neredeyse "hayvani" olarak tanımlayabileceğim bir enerji de!










 
parajanov'un, abramovic'in de gönlünü fethetmiş olan "narların rengi" filmindeki mizansenler, özellikle de insanları statik veya çok yavaş haraketlerle kullanış şekli ve özellikle de makyajları robert wilson'ın dünyasını hatırlattı bana.







parajanov sadece film yönetmeni değil, müthiş bir ressam aynı zamanda; kolajları, karakalem ve çini eskizleri, binbir türlü malzemeyi kullanarak yarattığı tabloları var.
belgesellerin birinde hapisten eşine yazdığı mektupları gösteriliyordu; sadece yazmak, harfler yetmemiş parajanov'a, bazen sayfanın bir köşesine bazen tümüne yayılan çizimler yapmış, serbestçe, yazıların üzerine gelmesinden çekinmeyerek.. 



parajanov'un sineması masalları, efsaneleri anlatıyor; belgesellerin birinde svetlana shcherbatyuk'un dediği gibi:
"günlük hayatın ne kadar monoton, gri renkli olduğunu çok iyi biliyordu ve sanki dünyadaki misyonu günlük hayatı hiç sonu olmayan bir şölene/kutlamaya çevirmekti."

2 yorum:


  1. öyle çok merak ettim ki danzon. keşke komşum olsaydın, hergün film istemeye gelirdim kapına:)
    danzon filmleri nereden temin ediyorsun, internetten elde etme şansım var mı? gerçi orjinal nereye kadar alırım o da bir mesele. ayrıca bir sorum daha var. Abramovic beğendiği diğer filmleri de yazabilir misin?

    YanıtlaSil
  2. merhaba buket hanım,

    öncelikle internetten (youtube'a falan) bir bakın, belki vardır.. istanbul'da kadıköy ve beşiktaş çarşılarından dvdciler var, istediğiniz filmleri (her türlü sanat filmlerini buluyorlar diye biliyorum) söylüyorsunuz, kopyalarını hazırlıyorlar. aslında bir şekilde onlarla temasa geçseniz, size istediklerinizi kopyalayıp postalayadabilirler bile :)
    doğrusu ben kopya dvd almamaya gayret ediyorum; amazon'un sitelerinde (genellikle co.uk'da) listeme ekliyorum, indirime girmelerini bekleyip (ki yurtdışında indirim olunca bayağı bir indirim oluyor) öyle ısmarlıyorum.

    abramovic'in listesine gelince:
    1. Color of Pomegranates (1968), Sergei Parajanov
    2. Last Year at Marienbad (1961), Alain Resnais
    3. Underground (1995), Emir Kusturica
    4. Teorama (1968), Pier Paolo Pasolini
    5. L’avventura (1960), Michelangelo Antonioni
    6. 8 1/2 (1963), Federico Fellini
    7. Salò, or the 120 Days of Sodom (1975), Pier Paolo Pasolini
    8. Melancholia (2011), Lars von Trier
    9. The Silence (1963), Ingmar Bergman
    10. Blue Velvet (1986), David Lynch

    keyifli bir sonbahar, ve iyi seyirler dilerim..

    YanıtlaSil