18 Temmuz 2012 Çarşamba

sezonun konseri



şehirde konserler devam edecek, bense bu akşam sezonu kapattım; hem de ne muhteşem bir final ile!
istanbul'da en son 16 yıl önce, harbiye açıkhava tiyatrosu'nda konuğumuz olan dünyanın en sıkı caz üçlülerinden jarrett - peacock - de johnette bu akşam haliç kongre merkezi'ndeydi.

3000 kişilik salon tıklım tıklım değildi, nasıl olsun; fiyatlar 100 ile 350 lira arasındaydı. biletlerin pahalılığı bir yana, 60 liralık öğrenci bileti bulamayan jarrett hayranları neredeyse iki katı fiyattaki bir sonraki kademeden bilet alamadılar. neticede; kolaylıkla kapalı gişe olabilecek bir konserde boş koltuklar tek tük değildi.

herhalde bu sezonun -ve hatta yakın geçmiş ve geleceğin- en disiplinli seyirci topluluğuydu bu akşamki. yine de, durmadan yapılan fotoğraf çekmeyin, cep telefonlarınızı kapatın uyarılarına rağmen en ön sıradaki "densiz" seyircimiz cep telefonuyla fotoğraf çekmeye kalkınca, önce jack de johnette sonra da keith jarrett dayanamayıp, -böyle bir durumun olma olasılığı düşünülerek daha önceden sahnenin yan kısmına yerleştirilmiş- mikrofona gidip uyarıda bulundular. fotoğraf çekilmemesinin ötesinde, çok önemli bir ders verdiler: kulaklarınıza güvenin, müziği kulaklarınızla dinleyin dediler.

öyle de mükemmel bir müzik yapıyorlardı ki, resmen içimiz yıkandı.
birer saatlik iki bölüm halinde, ve bir tanecik bisi de bizden esirgemeyerek eski yeni, repertuarlarında yer alan farklı tarzlardaki parçalara yer verdikleri, retrospektif bir konserdi.
konser baştan sona olağanüstü idi, ancak ilk parçanın etkisi bence bambaşkaydı; özellikle de açılış parçası olması dolayısıyla. üçlünün altı disklik efsanevi "keith jarrett trio at the blue note - the complete recordings" albümündeki "desert sun" ve "muezzin" ayarında, sarmal meditatif temposu ve minimal oryantal ezgisiyle yaklaşık 10 dakikalık bu açılış parçası sanırım beni olduğu kadar salondaki herkesi ilk saniyeden itibaren hipnotize etmeyi başardı. ilk parçanın rüzgarıyla sonrası çorap söküğü gibi geldi. bu kadar mükemmel çalan bir üçlüden farklısı da beklenemezdi.



konser sonunda, 60 ile 70 yaş arasındaki bu üç müzisyen bir de öyle bir selam verdiler ki; öksürük, haksırık, tıksırık istemez, kaprisli ve huysuz diye tanımlanmalarının, seyirciyi adeta hizaya getirmelerinin arkasında yatan, bütünüyle müziğe adanmış hayatlarının aşkın anlamını fark etmemek imkansızdı. üçü yanyana gelip, elleri yere değecek kadar eğilerek, vücutlarının bütünüyle selam verdiler; bizlere olduğu kadar, adeta çaldıkları müziğe selamdı bu; aynı zamanda da saygı!

iksv aynı saygıyı ve kadirşinaslığı caz festivalindeki iki konserde göstermeyi ihmal etmedi. 12 temmuzdaki lars danielsson quartet konseri öncesinde yapılan duyuruyla, konser kültür-sanat dünyasının yeni kaybettiği işsanat direktörü meriç soylu'nun anısına ithaf edildi.
bu akşam da haliç kongre merkezi'nin fuayesinde, çok yeni kaybettiğimiz bestecimiz ilhan mimaroğlu anısına fotoğrafı ve etrafında beyaz çiçeklerle bir köşe hazırlanmıştı..

2 yorum:

  1. Kim bilir bir daha ne zaman gelirler. Gelirler mi tekrar?
    Nefis bir konserdi. Yazınızı okurken bir anda Tom Waits, All The World is Green’i söylemeye başladı:) Hoş bir tesadüf oldu benim için.

    İlhan Mimaroğlu anısına hazırlanmış olan masa çok anlamlıydı.

    Yeni sezonda belki Tom Waits'de
    İstanbul'a uğrar.

    Sevgiler,

    Gülda

    YanıtlaSil
  2. jarrett ve arkadaşları sanki bir daha istanbul'a gelmezler... ama tom waits gelsin :))

    YanıtlaSil