29 Haziran 2012 Cuma

yves marc'dan keyifli bir konferans



théâtre du mouvement (hareket tiyatrosu)’nun kurucusu yves marc bu akşam, istanbul fransız kültür merkezi'nin bu sezondaki son etkinliğinde sahnedeydi.
iki buçuk saat süren -ancak tek bir dakikası bile sıkıcı olmayan ve içten içe hiç bitmemesini dileyerek takip ettiğim- sunuşuna, ustası étienne decroux’nun geliştirdiği mim sanatının, mime dramatique corporel (bedensel dramatik mim)’in felsefesinden bahsederek ve decroux’nun yapıtlarının video kayıtlarından örnekler göstererek başladı; claire heggen ile birlikte kurdukları théâtre du mouvement’un tarihini -yine video görüntüleriyle destekleyerek- retrospektif bir bakışla sundu; ve konferansını, mim sanatlarının günümüzde fransa’daki durumundan, beş yıl önce kurulan dernekten ve önümüzdeki öğretim yılında eğitime başlayacak ulusal mim okulundan kısaca bahsederek bitirdi.




decroux’nun geliştirdiği mime dramatique corporel’de, pandomim’den farklı olarak, yüz ve ellerin yerini beden almaktadır. beden kafa, boyun, göğüs, bel ve kalça olarak beş temel parçaya ayrılmıştır ve kompozisyonlar bunların artikülasyonundan türetilen gamlarla oluşturulmaktadır. yüz ifadesini sıfırlamak için, oyuncuların yüzleri bezlerle veya maskelerle örtülüdür.

yves marc, decroux’nun “l’usine” ve “l’arbres” adlı yapıtlarından bölümler izletti bize. mimden çok, modern dansa daha yakın olan bu çalışmalar zaten zamanında bir çok avangart koreografı etkilemişmiş.
soru-cevap kısmında bir seyirci bu yapıtları bauhaus-oskar schlemmer estetiğine çok yakın bulduğunu söylemesi üzerine yves marc, decroux’nun, birinci dünya savaşı’nda cesetleri cepheden geriye taşımakla görevli olarak çok kötü tecrübeler geçirmiş olduğunu ve bu travmatik anıları yüzünden almanlarla yıldızının hiç barışmadığını, bu yüzden oskar schlemmer ile herhangi bir görüşmesinin olmadığını zannetiğini ve bauhaus’da yapılanları dahi takip etmemiş olma ihtimalinin yüksek olduğunu söyledi; ne ilginçtir ki, yıllar sonra decroux’nun bir gösterisinin ardından kulise, bauhaus’ta schlemmer’in ekibinde çalışmış olan fransız bir sanatçı gelmiş ve “işte siz tam da schlemmer’in bauhaus’ta ulaşmak istediği ama bir türlü başaramadığı noktadasınız” gibilerinden bir yorumda bulunmuş.

marc’ın decroux hakkındaki başka bir anekdotu beni, belki de kendi disiplinimde bir hocamın bize durmadan söylediği bir şeyle paralelliği açısından, çok etkiledi.
marc’ın dediğine göre decroux onları, yani öğrencilerini bir hareketi mükemmel bir şekilde yapmaları için altı ay boyunca çalıştırırmış. cuma günleri doğaçlama günleriymiş, örneğin bir sergi salonunu gezmek üzere o mekana atılan ilk adım mı çalışılacak, durmadan denenir, denenir, ne zaman gelinen noktadan tatmin olunur,  bu sefer de hareketin o hali sayısız kere tekrar edilirmiş.
hocamız da bize mimari proje çalışırken “aynı vaziyet planını 300 kere çizeceksiniz” derdi. bilirdi ki üşeneceğiz, 300 kere çizmeyeceğiz, kağıda yazdığı rakamın son sıfırının üzerini çizer, “bari 30 kere çizin” diye espri yapardı; maalesef 30 kere çizenimiz bile ender çıkardı.
belki de bu yüzden barselona’daki müzesinde picasso’nun odalar dolusu velazques-las meninas etüd kopyalarıyla karşılaşınca şaşırmamıştım; ne kadar yetenekli de olsa picasso’yu picasso yapan bitmez tükenmez çalışma azmiydi; aynı şey üzerinde bıkmadan usanmadan tekrar tekrar çalışmasıydı.



yves marc konuşmasına başlamadan önce, sahneye adımını kısa ama etkileyici bir bedensel mim gösterisiyle attı. konferans esnasında da, sözle anlattığı şeyleri bedeniyle örnekleyerek gösterdi.
insanların kaç farklı şekilde yürüdüklerini gösterdiği bölüm öğretici olduğu kadar müthiş de eğlenceliydi; “her insanın farklı bir yürüyüş şekli vardır” diyen marc, topluluğununun, insanların yürüyüşü üzerine dört ayrı yapıt tasarlamış olduğunu da ekledi; zaten decroux’nun da en önem verdiği konulardan biriymiş insan yürüyüşü.

heggen ile 35 yıldır süren ortaklıklarında; önce insan bedeninin içinde saklı olan hayvansıllığı araştırmışlar; sonra oyuncunun kendi bedeninin kuklacısı olması durumundan hareketle çalışmışlar; sonra bedensel hareketin müzikalitesi üzerine yapıtlar üretmişler, hiçbir anlam içermeyen ancak müzikal ifadesi olan sözcüklerden oluşan ve bir besteci tarafından “bestelenmiş notaların” bizzat oyuncular tarafından icra edildiği yapıtlarmış bunlar; sonra yürüyüş üzerine çalışmışlar; daha sonra duyguların bedensel ifadesi üzerine; en son da düşünce/düşünme halinin bedene yansıması üzerine yapıtlar tasarlamışlar.



marc’ın, 1975‘den 1994‘e kısa parçalarını gösterdiği gösterilerinin her biri birbirinden yaratıcı, eğlenceli ve hayret vericiydi. özellikle ikisi çok iyiydi: yüzüne ve dizlerinden birine taktığı maskeyle anne ile çocuğu canlandıran oyuncunun bedeniyle iki ayrı karaktere sadece hareketlerle aynı anda hayat vermesi nefes kesiciydi. ikincisi ise; üç erkek oyuncunun anlamsız ancak müzikal kalite içeren sözcükler sarf ederek ve kağıtları müthiş yaratıcı bir şekilde kullanarak canlandırdıkları ofis ortamının absürd hali.

marc, istanbul’a yaklaşık 10 yıl önce bir gösterileriyle geldiklerinden bahsetti. şehrimizin tekrar konuğu olmaları dileğimle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder