9 Nisan 2011 Cumartesi

film festivali 30, izlenim 06: mutlakagörülesi 03



festival kıvamına gelmeye başladı; benim açımdan ilk gün çok sıkı başlayıp vasat filmlerle devam ederken, bir iki münferit yükselişten sonra, festivalin ilk haftasını devirdiğimiz gün itibariyle bir film kalbimden vurdu beni: güney kore yapımı, lee chang-dong imzalı "şiir" (shi).

yine "mutluluk" temalardan biriydi, ama esas; 65 yaşında bir anneannenin, hayatına aynı anda giren bir güzellik ve bir çirkinlikle başetme, ve çirkinliğin üstesinden güzellikle gelme hikayesiydi.
güzellik; evinin yakınındaki kültür merkezinde başlayan şiir yazma derslerine katılması, hayata şiir yazmak üzere daha dikkatli gözlerle bakmayı öğrenmeye çalışması.
çirkinlik ise; aynı evde yaşadığı ve baktığı erkek torununun işlediği bir suç.
terazinin olumsuz tarafına bir de, anneannenin belleğinin giderek zayıflıyor olmasını eklemek lazım.

anneannenin film boyunca gösterdiği kararlılık, verdiği kararlar, çizdiği patika o kadar isabetli, o kadar insancıl ve o kadar hakkaniyetliydi ki, filmin sonunda üzüntüyle değil mutlulukla karışık bir hüzünle ıslandı gözlerim.
bir nehrin yakın plan çekimi ve su sesleriyle başlayan film, aynı nehrin görüntüsü ve bütün son jenerik boyunca usul usul devam eden su sesiyle noktalandı.
fitaş'ın arka sokağına çıktığımda dışarda yağmur karşıladı beni, iyi ki şemsiyem yoktu; gözlerimi yağmura sildim...

"şiir"in sinema dili yalın, gösterişsiz; senaryosu güçlü (yönetmen aynı zamanda güney kore'nin ünlü yazarlarından biriymiş); anneanneyi canlandıran yun jung-hee'nin iddiasız ve doğal oyunculuğu hayranolunası...

"şiir" festivalin son günü tekrar gösterilecek. uzun bir maratonu bu filmle kapatmanızı tavsiye ederim. içiniz yıkanacak...

2 yorum:

  1. Lirik bir şiir gibiydi film. Ben filme okuma yazma kursundan arkadaşlarımla gittim. Anneanne’nin Şiir kursu tecrübelerinin benzerini bir fiil yaşamakta olduğumuz için de epey benzerlik hissettik. Üzerine epey konuşup, hatta kendimize gülüştük.

    Sadece film gereksiz uzatılmıştı. Yarım saat daha kısa bir film olsaydı tadı daha iyi olacaktı sanki. Bilhassa polisin ikinci kere sahneye çıkmasına gerek yoktu. Anneanne’nin hastalığının tekrar hatırlatılması gibi mükerrerlikler filmin dilini zedelemişti.

    YanıtlaSil
  2. keremciğim ne güzel bir yazı, sen de şiir kadar güzel yazmışın, eline sağlık...

    YanıtlaSil