20 Temmuz 2010 Salı

dunas: cebelitarık'ta aşk

avrupa ile afrika'nın, endülüs ile mağrip'in öpüştüğü noktada duruyor "dunas", cebelitarık'ta; doğu ile batı'nın birbirlerine köprü attıkları, iletişime, etkileşime geçtikleri, aşık oldukları yerde.


soyadı "doğudan gelen" anlamına gelse de, doğu'da özellikle de asya'da kendini özgür hissettiğini söylese de, kendini batılı, avrupalı olarak tanımlayan fas asıllı koreograf-dansçı sidi larbi cherkaoui ile avrupa'nın doğuyla en çok iletişime geçtiği, etkilendiği coğrafyalardan biri olan endülüs'ten sevilla'lı flamenko ustası -bence [iyi anlamda] "cadısı"- maria pagés'in ortaklaşa hazırladıkları bir yapıt "dunas".

"dunas" öncelikle, adı dolayısıyla direkt çölü, tepeleri çağırıyor; renkleriyle, boşluğuyla, kat kat kumaşların kıvrımlarıyla...
ama, başka mekânların atmosferini de yakalıyor insan "dunas"ta; asılı çamaşırları, üstü gölgelik bezlerle örtülü sokaklarıyla endülüs'ü... gerilmiş kumaşlarla kurulan geleneksel bedevi çadırlarını...

kumaş çok önemli bir yer tutuyor "dunas"ta, bütün gösteriyi kuruyor. pagés akıl etmiş bu kumaşı: likra tülmüş. kuzenimin tabiriyle "kelebek kanıdı" gibi bir yüzeyi, dokusu var; hissediliyor, ama çok çok ince olduğu için de geçirgen.




"dunas"a, kat kat kumaşların ardında gittikçe silikleşen silüetler, her bir kat kumaşla çoğalan, katmerlenen gölgeler hakim... ilüzyon gibi, halüsinasyon gibi, serap gibi...

gölgeler; birbirinin içine giren, kadının erkeğe, erkeğin kadına dönüştüğü, birbirlerinin içinden çıktıkları...

gölgeler; adem ile havva, kabil ile habil...
larbi'nin tek başına, felipe ramos'a ait müthiş bir ışık tasarımı sayesinde, tül üzerinde kendi bedeninden iki ayrı gölge yaratarak, iki gölgeyi aynı anda, evet aynı anda!, ayrı ayrı oynatarak savaştırdığı bir sahne var ki, nefeskesici!!!

gölgeler; uzakta ve yakında olan, büyük ve küçük, net ve bulanık olan...
larbi'nin akram khan ile sahnelediği "zero degrees"de gölgelerin ustaca kullanıldığı sahneler vardı; larbi "dunas"da gölge tiyatrosunu daha da ileriye götürmüş; pagés ile birlikte sahnede arka arkaya müthiş ilüzyonlar yaratıyorlar. [aklıma mehmet ulusoy geliyor; ben ancak dostlar tiyatrosu'yla sahnelediği muhteşem "sevdalı bulut"a yetişebildim.]

sadece gölge tiyatrosu yok "dunas"ta; son yılların gözde şov malzemelerinden kum sanatı var örneğin. hani, kumun üzerinde parmakla çizilen resimlerin tepegöz aracılığıyla büyük ekrana yansıtıldığı gösteri şekli.
televizyonlardaki yetenek şovlarına kadar inen bir tekniği niye kullanmışlar diye düşünüyor insan ilk başta. larbi fuaye söyleşisinde açıkladı: "maria ağaç olmak istedi".
hemen pagés'e döndük, hangi ağaç peki diye sorduk: tereddütsüz "zeytin ağacı" dedi.

[geçen yılki muhteşem istanbul gösterisinde kendisine hayran kalanlar unutmamıştır] maria pagés endamlı, kolları ve bedeni ile heybetli, güçlü bir kadın. [gades ve saura'dan alıştığımız kara kuru flamenko dansçılarına benzemiyor; christina hoyos'u düşünün]



pagés'i nasıl ağaca dönüştürebiliriz diye düşünürken kum fikri akıllarına gelmiş: pagés kolları ile yavaş yavaş dans ederken, larbi de sahnenin bir kenarına kurulmuş kum masasında pagés'in her bir kol hareketinden çıkan dallarıyla ağacı çiziyor; çizim ile pagés sahnenin arkasında süperpoze oluyorlar.

fark ettiğim -ancak doğrulatma imkanım olmayan- hoş bir ayrıntı; larbi'nin dalların ucuna yaptığı sürgünlerin, küçük dalların flamenko dansçılarının ellerine benzemesi; evet belki zeytin ağacı bu, ama aynı zamanda flamenko ağacı da! ve belki de elma ağacı?
çünkü ağaçta son anda bir elma beliriyor; pagés kapmak, koparmak için tam hamle yapmışken larbi siliyor elmayı.

ve ardından, larbi'nin çizdiği kollarla pagés şiva'ya dönüşüyor... ve sonra tekrar müthiş bir fikir: larbi kumları kenara itiyor ve yüzünü tepegöze yaklaştırıyor: kocaman bir erkek yüzü, gökten aşağıya, yere, küçük kalmış kadına bakıyor; kumdan çizimleri yarattığı, yoktan var ettiği gibi dünyayı da "yaratan" ,"yöneten" eril güç; egemen erkek bakışı eleştirisi.

ardından pagés sahneden çekiliyor ve yaklaşık 5-6 dakika boyunca, çoçukluğundan beri çizim yapmayı çok seven larbi'nin kum üzerine çizdiği görüntüleri izliyoruz; işte, eril gücün egemen olduğu dünyanın hâl-i pür melali: ikiz kulelere çarpan uçak, büyük balık küçük balığı yer daha büyüğü de onu yer ama en büyüğü bile en sonunda insan sofrasında kılçık olur, insan doğar büyür ölür yeniden doğar, haç figürü insana, haçın gölgesi de dört asal yöne (kuzey-güney-doğu-batı) dönüşür...

larbi silip silip çizdiği bütün bu görüntüleri, her birinin sonuna soru işareti koyarak bitiriyor; larbi cevapları bulmaktan çok sorularla ilgileniyor gibi, çözümlerden ziyade tespitlerle... aslında cevaplar soruların, çözümler tespitlerin içinde saklı zaten; larbi'nin yaptığı, mevcut hali ortaya koymak sadece.

müzik?
müzik "dunas"ta da, larbi'nin diğer bütün yapıtlarında olduğu gibi büyük rol oynuyor; her zamanki gibi larbi'nin kendisi de bir şarkıyı bizzat söylüyor.
flamenko müziği, arap gazelleri ve ortaçağ hac ezgileri, larbi'nin son yıllardaki vazgeçilmez ortağı polonyalı genç besteci szymon brzoska'nın batı tınılı müziği ile birleşiyor.
altı kişiden kurulu orkestra, gösteri sonunda en az larbi ve pagés kadar alkış alıyorlar. hele, arap ağıtlarını okuyan mohammed el arabi-serghini'nin sesi ve yorumu tüyler ürpertici güzellikte; o öne çıktığında salondaki alkışın çoşkusu daha da artıyor.




larbi olur da din/inanç/maneviyat, gösterinin bir parçası olmadan olur mu; hele de iberya yarımadası elmanın iki yarısından biriyken.
hıristiyanlığın üçüncü önemli merkezi, ispanya'nın kuzeybatı ucundaki haç kenti santiago de compostela'ya yürüyen hacıların müziği eşliğinde; pagés ayaklar üzerinde, dimdik ve hâkim figür, larbi ise yerde sürünen boyuneğen figür olarak dinin insanı boyunduruk altına alan, zulmeden görüntüsünü dansla betimliyorlar.
larbi'nin ilginç bir yorumu var bu sahneyle ilgili: "biri size zarar verdiğinde aslında siz de izin veriyorsunuzdur size zarar verilmesine; tek taraflı değildir hiç bir zaman..."



bu rol paylaşımında; her an dik duran ve ayağı yere sağlam basan flamenko ile, bedenin her bir uzvunu zeminle ilişkisi bağlamında yeniden tanımlayan larbi'nin çağdaş dans koreografisi arasındaki karşıtlığın etkisi büyük.
esas ilginç ve komik olansa; hıncahınç dolu fuaye söyleşisi sırasında maria pagés'in müthiş bir özgüven ve samimiyetle yaptığı yorum: "larbi ile tanışıncaya kadar modern dansın elleri hakkıyla kullanmayan ve durmadan yere düşerek yapılan bir sanat olduğunu zannederdim." pagés'i etkileyen ve hayran bırakan en büyük unsur larbi'nin ellerini ve kollarını çok güzel kullanıyor olmasıymış.
pagés'in başka bir hoş itirafı da "zeminde sürünmek istemedim; ayakta, sıkı ve dik olmak istedim; zeminden güç almak istedim" diyişi.





müthiş keyifli geçen fuaye söyleşisinden diğer anektodlar:
.pagés ile larbi 2002'deki monaco dance forum'da tanışmışlar ilk,
.sonra hiç tahmin etmedikleri yerlerde (defilelerde, partilerde, meksika'da) rastlaşmışlar,
.yavaş yavaş beraber bir şeyler yapma fikri doğmuş,
.ilk önce larbi'nin paris'teki göçmenler müzesi için hazırladığı bir enstalasyon için 20 dakikalık bir çalışma yapmışlar [larbi, "reves de babel" belgeselinde annesinin dediği gibi, organizasyon kabiliyeti çok yüksek bir adam; pina bausch'un konuk dansçılarından, "nefes"te de dans etmiş olan kuchipudi dansçısı hintli shantala shivalingappa ile de ilk defa iki yıl önceki pina bausch festivali için 20 dakikalık "barasey" adlı ortak bir iş çıkarmıştı [bu çalışmayı o zaman seyretme şansım olmuştu]. larbi ile shantala bu yaz bütün bir akşamı kaplayan "play" adlı çalışmayla seyirci karşısına çıkmaya hazırlanıyorlar, önümüzdeki sezon turnede olacaklar. larbi, birisiyle ortaklık edip edemeyeceğini ilk önce kısa çalışmalarla yokluyor, karşısındakini tanıyor; kimya tutarsa devamını getiriyorlar],
.maria pagés larbi'nin annesi ile tanışmış, pagés'in sevgilisi larbi gibi faslıymış, "family situation" diyor pagés,
."dunas"ın yaratım aşamasında bir ocak ayında fas'ta çöle gitmişler, "it's like holiday!",
.pagés şakayla karışık "mayıs ayında "dunas" ile fas'taydık, larbi'nin fas'ta sergilediği ilk gösteriydi, "they became crazy!", bütün gazeteciler, herkes onun etrafındaydı, onunla ilgilendi, merkez oydu, kimse bana bakmadı" diyerek sitem ederken, larbi bütün sevimliliğini takınarak iki elini onu sunar gibi yaparak pagés'i nasıl faslı gazetecilere göstermeye çalıştığının taklidini yapıyor,
.pagés'in söylediği hoş bir şey: "our way of work in "dunas" was very easy, no rush, always nice and easy...", larbi de ekliyor: "hiç bir yapımcının zaman sınırlaması, beğeni derdi olmadan, kendimizi hiçbir geleneğe angaje hissetmeden kendi bildiğimiz ve kendi istediğimiz gibi çalıştık..."


fuayedeki söyleşi sırasında larbi "dunas"ın çıkış noktasıyla ilgili çok hoş bir yorum yapıyor:
"şehirlerde sokaklar vardır; çizgiler, doğrultular oluştururlar, onları izler, peşinden gidersiniz... çölde ise hiç bir çizgi, hiç bir yön yoktur... çölde uzam vardır ve çöl özgürlüktür...
"dunas" ile özgür olduğumuz yeri, hali, özgürlüğün kendisini bulmaya çalıştık; etiketlerden, beklentilerden, tanımlı fikirlerden ve özellikle de başkalarının önyargılarından bağımsız, hareketlerin ve duygularımızın bizi ortaklaşa götürdüğü yere varmaya çalıştık.
"

kişisel izlenimim, "dunas"ın tensel ve duygusal aşkın, larbi'nin işlerinde ilk defa bu kadar yoğun bir şekilde yer aldığı bir yapıt olması; maria pagés'in ve flamenko'nun etkisi olsa gerek; aşksız, tutkusuz bir flamenko düşünülebilir mi!

gösterinin başında; kadın ile erkeğin ayrı ayrı iki yandan gelip, kelebeğin kanatları misali, iberya ile mağribin cebeliratık'ta birleşmesi gibi yanyana gelip; ellerini ve kollarını kullanarak enfes bir koreografiyle birleştiği... sonda ise; gövdelerinin alt kısmı aynı kumaşa sarılı, bir ve tek olup adeta seviştikleri ve en sonda üzerlerine gökten inen kumaşla yitip toprak oldukları bir güzelleme "dunas".


(fotoğraflar: david ruano & josep aznar
fuaye fotoğrafları: danzon
)

2 yorum:

  1. Bu dans festivaline gitmekle ne kadar güzel bir şey yapmışsınız. Burada biz Dunas’ı izeleyemedik ama sayenizde ölmeden önce yapılması gerekenler listeme bir yenisi daha eklendi.

    Eklediğiniz fotoğraflar da yazınız da çok güzel. Neyi kaçırdığımızı biliyorum artık.

    YanıtlaSil
  2. yazıyı ve fotoğrafları beğendiğinize memnun oldum gülda hanım, teşekkürler...

    YanıtlaSil