20 Mayıs 2010 Perşembe

tiyatro festivali 17, izlenim 5: biraz cesaret!


tiyatro boyalı kuş'un jale karabekir rejisiyle sahnelediği ibsen uyarlaması "nora/nurê" kaçırılmış bir fırsattı; seyirciler için değil, yönetmen için!

iki sıkı ipucu/paralellik/çıkış noktası, artık nasıl adlandırırsanız, bulunmuş; 1-ibsen'in kuzey'li nora'sı ile dengbejlerin seslendirdiği kürt nurê'nin hikayelerinin benzerliği, 2-nora ile nurê'nin kelime kökenlerinin, biri latince diğeri arapça, "ışık" anlamına gelmesi; sonra -nedense- bu güzelim bağlantılar bir kenara bırakılmış ve sadece, oyunun bildiğimiz klasik metninin kürtçe oynanması için bahane olarak kullanılmış.

bu çıkış noktalarından nerelere gidilirdi, nasıl bir uyarlama yapılırdı; tüyleri diken diken eden enfes bir nora yorumu daha çıkabilirdi [hatırlayınız: schaubühne - thomas ostermeier - 2004 - 14. istanbul tiyatro festivali].
uyarlamanın illa "folklorik" olması da gerekmezdi, ama küçük-büyük bir şeyler, o veya bu coğrafyaya bağlansaymış, ışık tasarımı bir şekilde özgünleştirilseymiş [yukardaki fotoğraf ne beklentiler yaratmıştı bende!].

cesaret eksikliği mi; neden sonuna kadar gidilmemiş!

tamam, klasik metni oynuyorsanız da;
.neden 70 dakikaya sıkıştırılmış olarak!
.neden iskandinavya'yla hiç alakası olmayan ama o dönemi betimliyormuş gibi yapan, hem renk hem tasarım olarak yanlış ve abartılı kostümlerle!
.nerden çıktı o venedik maskeleri; ne stil ne içerik olarak anlamı var! nora neden maskeli olsun ki, tam tersine; "kadın" olmasının ötesinde, kendi olduğu, dürüst olduğu, içten olduğu için değil mi yaşadıkları; nora içten pazarlıklı biri mi ki maske taksın; nora korkak mı ki, saklanmak zorunda kalsın!
.nedir o synthesizer'dan çıkmış soap opera arkafon müziği! siz değil misiniz dengbejlerle bağlantı kuran!



cesaret dedim de herhalde son 20 yılda cesaret konusunda mahir günşıray ile yarışacak tiyatrocu pek fazla yoktur; yıllar yıllar önce bomonti'nin ücra bir sokağında bir tiyatro salonu açmak, cüretkarca "hizmetçiler"i, "döne döne"yi sahnelemek, sahneye taşınması imkansız gibi duran "tol"u, "yalnızlıklar"ı sahnelemek, cervantes enstitüsü yardıma tenezzül etmezken kocaman bir lorca gecesi düzenlemek...

mahir günşıray'ın son cesareti "son bir kez" adlı oyun festivaldeydi iki gündür; cesur çünkü proje ilginç, ama çetrefilli:
sadece genel bir başlık ("son bir kez") verilen altı yazar birer monolog yazıyorlar, biri günşıray olmak üzere -çoğu ilk rejisini yapacak olan- altı yönetmen bunları alıyor, her yönetmen bir oyuncu ile çalışıyor.

altı yazar, altı yönetmen, altı oyuncu: "son bir kez" adlı bir bütün.

metinler teker teker çok güçlü. oyunculuklar iyi.
bütünün parçalı gözükmemesi, sahnelemenin statik kalmaması için monologlar arasına ilmikler de atılmış; elden gelen yapılmış anlayacağınız. [radikal'de ceyda aşar'ın enfes bir yazısı var oyunu okuyan.]
"son bir kez"in en kuvvetli ve bütünleyici ögesi ise, claude leon'a ait sahne tasarımı; kırmızı çiçeklerle kaplı zemin bütün acı hikayelerini birleştiriyor; hepsine bir altlık, bir halı oluyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder