13 Mayıs 2010 Perşembe

tiyatro festivali 17, izlenim 1: kadıköy rıhtımındaki almanlar


(fotoğraflar: thomas aurin)
berlin'in bohem ve aykırı tiyatrosu volksbühne dün akşam festivalin yabancılarının açılışını yaptı.
almanya'nın en sivridilli yönetmenlerinden rene pollesch'in ilginç ancak yeterince yenilikçi ve etkileyici olamayan çalışması "cinecitta aperta / ruhr üçlemesi 2. bölüm" rollerin, bedenlerin, mekanların ve metinlerin farklı durumlarda yinelenerek durmadan değişmesiyle yaratılan bağlamsızlaşma üzerinden günümüzün yersizleştirilmiş insanının/toplumunun mutsuzluğunu anlatıyordu.
öyle ki; konservatuvar binasının etrafı ve kadıköy rıhtımı da bun anlamda "sahne" veya "mekan" olarak kullanıldı; hem de canlı video çekimleriyle.

soru-cevaplarda; yukardaki kişisel yorumum üzerinden bu bağlamsızlaştırmaya, herhangi bir tiyatro sahnesinden çok müllheim'da bir salon veya yatak odasının penceresine asılabilecek gibi duran güllü pullu sahne perdesi de dahil mi diye sorduğumda; istanbul'a gelmeden önce berlin'de volksbühne'nin yerleşik sahnesi prater'de prova yaptıkları sahnede bir akşam önceden kalan oyunun perdesi olduğunu söylediler, "hiç perde olmayadabilirdi" diye de eklediler.
bu kadar tesadüfiyse, o zaman keşke hiç olmasaymış!

oyunculardan martin laberenz benim bağlamsızlaştırma yorumuma katılmadığını, mekanların rollerin metinlerin durmadan farklı hallerde tekrarlanmasının tam tersine bağlamı genişlettiğini belirtti.
o açıdan da bakılsa yine aynı kapıya çıkıyoruz gibi geldi bana: küreselleşen dünyada "yer"den ve "bağlam"dan kopuk, bağımsız ve dolayısıyla köksüzleştirilmiş toplumun [toplumların] oradan oray savrulan halet-i ruhiyesi.

volksbühne ilk istanbul ziyaretinde daha güçlü bir oyunla karşımıza çıksaydı keşke!

[volkbühne "cinecitta aperta" ile yeterince güçlü değildi belki, ancak bohem ve aykırı olma konusunda formdaydı; kadın oyunculardan biri oyun sonrasındaki soru-cevap sırasında fütursuzca sahnede sigarasını çıkardı, yaktı ve içti!
ayrıca; volksbühne'nin hoşluklarından biri olan, üzerinde kendi grafiklerinin bulunduğu kibrit kutularını da istanbul'a getirmiş, fuayede dağıtıyorlardı.]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder