9 Mayıs 2010 Pazar

maraton gibi pazarların ilki

bu güzel mayıs pazarının öğleden sonrasında, istanbul yakınında yeşillik bir yere veya boğaz kenarına gitmek yerine fellik fellik tiyatrodan tiyatro koşturmayı tercih ettim.

turum genco erkal'ın "kerem gibi"si ile beyoğlu'nda başladı, garajistanbul'da kukla festivali'ndeki polonyalı teatr malabar hotel'in "skrawki" adlı oyunu ile devam etti, üsküdar'da avrupa üniversiteleri tiyatro şenliği kapsamındaki hollandalı topluluğun "wacht even!" oyunuyla sonlandı.

kukla festivalinde bu sene hep sıradışı uyarlamalar izliyoruz. disiplin olarak da kukla'nın dışına çıkan, kukla tiyatrosundan ziyade tiyatro tiyatro olan gösteriler çoğaldı bu sene.
wilde & vogel'in "lear"inden sonra teatr malabar hotel'in marcin bartnikowski rejisi ile sahnelediği "skrawki" de serbest bir shakepeare uyarlamasıydı. kaynak metin bu sefer "othello" idi.

doğrusu, yönetmenin anafikir olarak neyi öne çıkardığını anlamakta zorlandım. estetik bir ışık tasarımına, görsel olarak yetkin bir sahneleme düzenine sahipti oyun, ancak -sanki- ruhu yoktu. ya da bana öyle geldi, ben içine giremedim. lehçe sahnelenen oyunun üstyazısının olmaması da önemli bir eksiklikti.

maalesef oyun herhangi bir şekilde kukla ile ilgili de değildi; olsa olsa, oyuncuların -yüzlerinde değil- ellerinde tuttukları masklar oyunu zorlama da olsa kukla kategorisine sokabilir.
yine de; ne olursa olsun, polonya'dan bir tiyatro topluluğunu izlemek zevkti.

garajistanbul'dan çıkıp, bir koşu tophane'ye inip, şaşkınlıkla trafiği görünce hızlı tramvaya yönelerek kabataş'a ulaştıktan sonra motorla boğaz'ı geçerek üsküdar'a ulaşmam 30 dakika sürdü. bir koşu devlet tiyatrosu tekel sahnesi'ne vardım; kuyruk vardır, bu kadar yol geldim, içeri giremezsem yazık olur diyerek.
mayıs havasının çekiciliğinden olsa gerek, başka zaman olsa kapısı önünde tıklım tıklım kuyruk oluşan şenlik oyunlarına bu sefer pek ilgi yoktu; tekel sahnesi'nin tamamı dolmadı bile.

oyunu seyrettikten sonra üzüldüm; çünkü geleneksel tiyatro kalıpları dışına çıkan, absürd ve soyut olurken aynı zamanda insana dair çok temel bazı özellikleri anlatmaktan da geri kalmayan, tiyatro konusunda ezber bozan, zihin açıcı bir oyundu jan barta'nın sahnelediği "wacht even!" (bekleyin!).

ve bu oyun bir kere daha şunu fark etmemi sağladı; kültür bir bütün. günümüzde nasıl hollanda mimarlığı en farklı, en yaratıcı, en avant-garde, en konvansiyonelden uzak mimarlıksa, hollanda'dan gelen bu gençlik oyunu da o kadar yenilikçi ve farklıydı! çağdaş, bugüne ait, çılgın bir gösteriydi. sadece biçimsel olarak değil, içerik olarak da sağlamdı.


bahar yorgunluğuna karışan tiyatro yorgunluğu ile evimin yolunu tutarken, günden bende izi kalan ise genco erkal'ın enfes yorumuyla nazım hikmet şiirleriydi. "kerem gibi" hakkındaki izlenimlerim başka bir sefere...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder