5 Mayıs 2010 Çarşamba

kukla festivali'nde sıradışı "kral lear" uyarlaması






(fotoğraflar: meike lindek)

cengiz özek'e candan teşekkürler; o ve inadı olmasa, kukla festivali vesilesiyle yıllardır bu kadar etkileyici gösterileri istanbul'da seyredemezdik. bu akşam da böyle sıradışı gösterilerden biri gerçekleşti cevahir'deki devlet tiyatrosu sahnesi'nde: wilde & vogel figurentheater'dan "lear". ama ne lear!

oyuna genel olarak kral lear'in delirdiği fırtına sahnesinin sarsıcı ruhu hakimdi. bir de, macbeth'in apokaliptik cadılarının eli değmiş gibiydi; vahşi, ilkel bir "kral lear" uyarlamasıydı.

kral lear'i canlandıran bir oyuncu (frank schneider), diğer bütün rolleri bedeni ve çeşitli büyüklükte ve teknikte kuklalarla canlandıran, şarkı söyleyen, hoplayan zıplayan, olağanüstü bir kuklacı (michael vogel) ve her türlü aletten ses çıkaran iki müzisyen sahnedeydiler.
sahne en gerisine kadar çırılçıplaktı; bütün malzemeler, kuklalar, aletler baştan itibaren gözüküyordu. sahnede gizli hiç bir şey yoktu, ancak müthiş bir büyü vardı.
hendrik mannes'in yönettiği "lear" benzersizdi, etkileyiciydi.

...

topluluğun enfes bir internet sitesi var; birbirinden güzel oyun fotoğraflarıyla dolu ve hepsi indirilebiliyor.

...


başta cengiz özek olmak üzere kukla festivalini düzenleyenler bu kadar sıradışı, bu kadar ana akım dışında kalan, haliyle meraklısı az olacak bir gösterinin yolunu istanbul'a düşürmek konusunda övgüyü ve minnettarlığımı haketseler de, programda ingilizce belirtilen oyunun dilinin, -daha az bilinen- almanca olduğunun açıklamasını oyun hemen başlamadan önce yapmalarını ve daha da önemlisi, görsellik ve hareket dışında oldukça söze de dayalı bu oyuna üstyazı hazırlamamış olmalarını üzüntüyle karşılıyorum.

bu konuda şahsen şanslıyım, anlama sorunum olmadı; zira almancam var. hoş, olmasa da sorun etmezdim; tek kelime bilmeden italyanca, ispanyolca, rusça oyun seyretmişliğim çoktur.

ancak; eğer kukla sanatını daha fazla insana tanıtmak, sevdirmek ve bu sanata ilgi çekmek istiyorlarsa -ki festivalin varoluş nedenlerinden biri de bu sanırım- hasbelkader oraya yolu düşmüş seyirciler için -hele de bunlar öğretmenleri ile gelmiş lise öğrencileriyseler- kolaylaştırıcı önemler almak, çözümler bulmak zorundalar. yoksa ne olur: oyun sürdükçe sıkıntısı artan bu genç kalabalık önce kendi arasında konuşmaya başlar, sonra da oyun sürerken büyük bir gürültü ile salonu terk eder: hem sahnedeki sanatçılara, hem oyunu pürdikkat seyretmeye çalışan seyircilere saygısızlık ederek!

her kapı açılışında salonun içine dolan alışveriş merkezi gürültüsü de cabası!
alışveriş merkezi içinde bir tiyatro fikrini ne kadar sevmesek de, istanbul'un salonsuzluğunda bu oyunun sahnelenebileceği en elverişli yer burası olabilir, kabul. ama o zaman da kapıya festivalden bir görevli konur ki, açılıp kapandığında kontrol edilebilsin. neticede; o görevli, gün boyu yapılan provalarda oyunu zaten seyretmiş olmalıdır, aklı kalmayacaktır.

1 yorum:

  1. 13 yıllık kukla festivali tarihinin en özgün, en yaratıcı, en olağanüstü performansıydı. Hislerimle inanarak geldiğim bu gösteri beni hiç hayal kırıklığına uğratmadı. Hepimizin bildiği Kral Lear sahnelenen. Elimizde konuyu hatırlatan sağlam bir sinopsisde var. Oyun dilinin Almanca olduğuda başlamadan önce hatırlatıldı. (ki ben her sanatçının kendi dilinde performansını sahnelemesinden yanayım. oyun ingilizce düşünülüp ingilizce tasarlanmamışsa ve oyunun sahnelenmesi açısından metin bu kadar yoğun olarak kullanılacaksa kişinin sanatını en iyi ifade edebileceği dili kullanması her zaman ilk tercihim. ben oyunda almanca bilmediğim halde almanca duymak istiyordum. iyi ki de öyle sahnelendi. üstyazı-yanyazı seçeneklerine de kişisel olarak sıcak bakmıyorum. kuklanın zaten evrensel bir dili var. diller ve yaşlar ötesi bir sanat. metini birebir takip etmektense kuklacının sanatını, kuklanın mimiklerini, jestlerini, hareketleri, duyguyu ve o yaratılan harika atmosferi, büyüyü kaçırmamak ve gösteriye dahil olmak daha çok tercihim.) oyun süreside belliydi. işin tuhafı son 10 dakikada bu hadisenin olması utanç verici. madem böyle bir zevke ve öğrenme isteğine sahip değil bu kişiler. neden geliyorsunuz diye sormak lazım. hata belkide birbirini tanıyan 20-30-40 kişilik grup halinde bu performanslara gelinmesi kukla sanatına yakından uzaktan ilgi duymadan. izlediğim performans bana hitap etmese bile sahneye sıfır çıkış kapısının olduğu bir salonda, antre koridorunda yanan ışığın sahneye yansımasını göre göre ve kendimden, koltuktan ve çevremden kaynaklı çıkabilecek sesleri düşünerek dışarıya çıkarken başta
    sahnedeki 4 sanatçıya ve salondaki diğer izleyicilere yaptığım terbiyesizliği düşünerek terk etme kararımdan vazgeçer dişimi sıkar beklerdim herhalde. olay birazda eğitim, saygı, görgü ve düşünce herhalde. sabah ilk işim cengiz bey'e enfes performans ve bir avuç halimizle hala istanbul seyircisine duyduğu güvene, sabıra,anlayışa ve kukla inadına teşekkür etmek için telefona sarılmak oldu.

    YanıtlaSil