15 Haziran 2009 Pazartesi

"öte taraf"tan sert, çarpıcı ve cesaretli öyküler



"almancı!" festivali tiyatro programının en cüretkar, en provokatif, sivridilli oyunu "jenseits" (öte taraf) bu akşam garajistanbul'daydı.

"öte taraf" ötekilere sorduğu "türk müsün, eşcinsel mi" sorusu üzerinden almanya'ya, eşcinselliğe, türklüğe, yabancı olma durumuna, dine, maçoluğa ve daha bir çok şeye değinen, satıraraları dolu bir metne sahip. ortak yazarları nurkan erpulat ve tunçay kulaoğlu berlin'de yaşayan 12 türk eşcinselle yapılan söyleşilerden yola çıkarak oluşturmuşlar oyunu. kişileri tipleştirmeden, beşe indirmişler; her bir karakterin altyapısını/arkaplanını sağlam kurmuşlar. oyunda bir de anketör/sunucu/şarkıcı denilebilecek bağlayıcı bir figür var; bana biraz "cabaret"deki emce'yi hatırlattı. pınar erincin bu insanüstü hiper yaratıkta çok başarılı.
oyuncuların çoğu metnin hakkını veren performanslar sunuyorlar. ancak ben özellikle burak (caner gümüş) karakterinin hikayesinden başlayarak oyunun içine girebildim, ardından azad'ın (ismail deniz) ve sonunda da muhteşem bir performansla bosnalı'nın (mehmet yılmaz) hikayesi beni aldı götürdü.

şermin langhoff soru-cevap'ta söyleyene kadar "öte taraf"ın bir belgesel-tiyatro örneği olduğunu fark etmemiştim; evet, oyunun monolog ağırlıklı ilerleyen bir yapısı var ancak gerek sahne tasarımının sade ve işlevselliği gerekse ışıklandırmanın çarpıcılığı, ama en çok da rejinin ve dramaturji çalışmasının çok kuvvetli olması oyunu bir belgesel gibi değil, gittikçe yükselen dramatik yapısıyla başarılı bir kurgu ürünü olarak algılamamı sağladı.

"öte taraf"ın eşcinsellik, çıplaklık, bayrak, maçoluk gibi çoğu türkler için tabu olan konuya cesaretle el atıyor olmasını yapımın berlin'de gerçekleştirilmiş olmasına bağlıyorum; evet, istanbul'da böyle bir oyunu bir festival kapsamında bir gece değil de, sıfırdan tasarlayıp sürekli oynamak ayrı/artı bir cesaret ister, belki de imkansızdır. yine de, son 1-2 senedir özellikle dot'un sahnelediği oyunlarda eşcinsellik ve çıplaklık temalarının işleniyor olmasının göreceli bir özgürlük alanı yarattığını söylemek gerekir.
son olarak; ilginç bir anektodu soru-cevap'ta oyunculardan cem sultan ungan anlattı: hepsi de diplomalı tiyatro ve sinema-tv oyuncusu olan "öte taraf" ekibi için bern'deki performansları sonrasında festivalin yönetmeni "bakın, berlin'den gayler gelmiş, ne kadar iyi oynuyorlar. maxim gorki'ciler [berlin'in ünlü ayrıksı sahnelerinden biri] gidip de bunları bir seyretsinler" gibisinden bir laf etmiş. yani türk olup da iyi oyun çıkaramazlar da ancak gay oldukları için iyi oynuyorlar der gibi. ayrımcılığın, "öte taraf"a yerleştirmenin sınırı yok!

1 yorum:

  1. Bense artık bu "multi-kulti" tasarımların çok işe yaramadığını düşünüyorum. Oyundaki sorular bakî hâlâ belki, evet, ama karşındakini tanımanın (recognition) imkânını sana veren bu soruların dışına çıkmanı sağlayan bir strateji değil "multi-kulti".

    Oyuna indiğimizde ise, sahnedeki bunca kimliklenme bize salt kimliğimizin olanağı kadar politize olma yolunun dışını da gösterebilmeliydi. Demek istediğim, orada mülakat yapılan ve oradaki hikâyelere benzemeyen mülakatlar vardı, ama şikayet edilen bakış gibi egzotik olanın üzerine gidilerek kimi tipolojiler yaratılmış. Bu kadar üst üste binen kimlikler arasında, oradaki jargona bile sızan sınıfsal da bir mesele vardı. Bu yüzden oyun biraz modernitenin kültürel popüler kültürel önermeleri üzerinden gidiyor.

    Bu yüzden soru-cevap kısmındaki kimi sıkıcı anlar ile beraber oyunun bazı yerleri bende Kreuzberg'te döner yeme isteği uyandırdı. Bu hissin uyanmayan kısımları ise keyif aldığım zamanlardı.

    YanıtlaSil