30 Haziran 2009 Salı

hüznün kraliçesi pina bausch'un ardından...

akşam 17:39'da bir mesaj geldi telefonuma. kimden diye baktım; sevdiğim ama mesaj gelmesine alışık olmadığım birinden: fransa'da yaşayan hayat-boyu-dostum burcu'nun eşi alexis'ten.
"oo i am so sad for pina. best thoughts. kisses. kendine iyi bak. alexis."

tam da anlamadan ne olduğunu, o heyecanla pina bausch'un internet sitesine girdim ve hiç almak istemediğim o haberin gerçek olduğunu gördüm.
beş gün önce kanser teşhisi konmuş [benim "kraliçelerin hüznü" adlı yazımı yazdığım gün]. bir önceki pazar günü, prömiyerini yaptığı yeni yapıtının son gösterisinin selamında grubuyla birlikte wuppertal operası'nın sahnesindeymiş...
hep korkuyordum çok fazla sigara içiyor diye. bir yandan da uzun vadeli programlar yapan dünya çapında bir sanatçı olmasına ve ciddi bir şirket gibi çalışan topluluğuna güveniyordum. nasıl olsa her sene sağlık kontrolünden geçiyordur ve bir aksilik olsa hemen ve vakit geçmeden müdahele edilir diye. daha çok gençti; 68 yaşındaydı.

sırf iki günlüğüne defalarca istanbul'dan wuppertal'e gitmişliğimin yanısıra, budapeşte'den gece treniyle yola çıkıp ertesi öğlen wuppertal'de olup iki akşam üstüste "café müller & der frühlingsopfer"i seyretmişliğim, dört sene önce yaşgünümde sabahleyin bern'den trenle yola çıkıp, hemen gösteri öncesi wuppertal'e varıp "palermo palermo"yu izleyip gece treniyle sabaha karşı bern'e dönmüşlüğüm, burcu ile paris'ten almanya sınırına yakın mullhouse'e sadece "kontakthof ab 65 jahren"i seyretmek için gitmişliğimiz vardır.
gerekseydi pina için dünyanın diğer ucunu da giderdim; değil mi ki, iki sene önce hayatımdaki en cesaretli ve çılgınca girişimi pina için yaptım!
tanztheater wuppertal'in ofis kısmında açılan bir iş ilanına başvurmuştum; çeviriler yapacak, uluslararası yazışmalarla uğraşacak, gösteri broşürlerinin metin editörlüğünü yapacaktım. karşılığında istanbul'daki yerleşik hayatımdan vazgeçmeye, sıfırdan başlamaya hazırdım. ancak, almanca ve ingilizcenin yanısıra fransızca da bilen, editörlük konusunda deneyimi olan alman bir hanımı aldılar işe. ben başvurma cesaretimle, ve tutkuyla sevdiğim bir şey gerektirdiğinde mevcut "konformist" hayatımı nasıl riske atacağımı kendime ve etrafıma ispat etmekle kaldım. [bu tarafımı bana fark ettirdiği için selim başarır'a, bana sonuna kadar destek oldukları için de aileme hala minnettarım.]

pina bausch, aynı krzysztof kieslowski gibi erken ayrıldı bu dünyadan. kieslowski de çok sigara içiyordu; kalp krizi geçirdiği halde sigarayı bırakmamış ve ikinci krize kalbi dayanmamıştı.
dünyaya ne kieslowski gibi bir sinemacı geldi, bence kolay kolay da gelmeyecek, ne de pina bausch'un yeri doldurulabilecek!

pina bausch "kadın ile erkek arasındaki ilişki"yi bambaşka bir incelikle, duyarlılıkla anlatabilen bir sanatçıydı.
pina bausch insankızının ve insanoğlunun yalnızlığını, iletişimsizliğini, gücünü ve zayıflığını, iktidar savaşını hiç akla gelmeyecek yaratıcı yöntemlerle ortaya koyabilen bir sanatçıydı.

yakınında olmayı, dansçılarıyla gece geç saatlere kadar ettiği sohbetlerde bulunmayı, "ona türk kahvesi yapmayı" çok isterdim.
pina'ya olan düşkünlüğümü bilen dostum nuray aradı "başın sağ olsun" demek için; evet, pina ailemden, yakınımdan biri gibiydi benim için...
başka bir dostum kayahan abi'nin annesi reyhan hanım aradı akşamüstü; alman televizyonundan duymuş, ben aklına gelmişim, "üzüntülüsün di mi" dedi, "evet" dedim, "üzülme" dedi, "pina bausch çok güzel bir hayat yaşadı, kibar bir ortamda istediği gibi yapıtlarını sahneleme imkanı buldu, dünyanın her yerinde ayakta alkışlandı, mutlaka mutluydu, bunları düşün ve üzülme!"

şimdi saydım: 1974-2009, 35 yıl, 44 yapıt. kuvvetli bir toplam!
ben ise 14 farklı yapıtını 26 kere izlemişim.

ilk olarak 1998'de istanbul'da "der fensterputzer" ile seyretmiştim bir pina bausch yapıtını.
daha önce ne adını duyduğum, ne sanatını tanıdığım biriydi; "dans tiyatrosu" bile nedir bilmiyordum.
o mayıs akşamı deyim yerindeyse çarpılmıştım! daha önce seyrettiğim hiç bir şeye benzemeyen, dans-tiyatro-doğaçlama-mim karışımı, yabancı dansçıların seyirciyle seyircinin dilinde iletişim kurdukları, kahve ikram ettikleri, sahnenin bir kenarında güllerden koskocaman bir dağın olduğu ve dansçıların o dağdan kayarak indikleri, gülleri havalara fırlattıkları çoşkulu bir yapıttı "cam temizleyicisi".
ertesi gün akm'nin oda tiyatrosu'ndaki pina bausch söyleşisine koşturmuştum heyecanla; bir akşam önceki büyüyü yaratan kadını kanlı canlı, yakından görmeli, neler anlatacak dinlemeliydim. salon tıklım tıklım değildi, bizler bekleşirken kenardan, yanında bir adamla (topluluğun idarecisi) siyahlar içinde, uzun saçlı, ince, narin, boynu hafif bükük bir kadın geldi sahneye. inanılmaz nazik, sanki çekingen, had safhada mütevazi bir kadın: pina bausch.
bir kaç soru soruldu "cam temizleyicisi" ile ilgili; hiç unutmuyorum, "ben ne anlatmak istediysem dün akşam sahnede seyrettiniz zaten, söyleyecek başka sözüm yok. esas önemli olan sizlerin yorumlarınız" gibilerinden bir laf etmişti.
pina bausch'a o konferansta bir kez daha hayran oldum, bir kez daha büyülendim!

o büyü hala sürüyor... 11 senedir seyrettiğim her yapıtı ona duyduğum hayranlığı daha da arttırdı; bundan sonra seyredeceğim her yapıtıyla da artmaya devam edecek...


toprağın bol olsun pina!

5 yorum:

  1. Bu kadar kısa zamanda 26 gösteri nasıl izledin? Bir anı kitap yap Pina'yı Türk seyirci gözüyle, yaşatacak olan. Ben okurun olurum, resim de veririm. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  2. Ah Kerem'ciğim çok güzel bir yazı yazmışın,

    ne mutlu Pina'ya ki senin gibi sıkı dostları olmuş hayatında, O'nu gerçekten anlayan.

    Çok da güzel bir fotoğrafı aşağıdaki, bayıldım.

    Ne güzel bir yüz, bakana "bu insan mutlaka 1. sınıf şeyler yapabilen biridir" duygusunu veriyor..

    YanıtlaSil
  3. İlk defa bir yazınızdan etkilendim.

    Pina Bausch ile akraba olma ortaklığımız yazının üzerinde dolaşıyor. Çünkü bir hayrandan fazlasını yaratmanın nasıl bir şey olduğunu bilenin kamaşacağı anları sunuyor.

    Pina Bausch bir hayrandan fazlasını yaratabilmeyi anlayabilecek biriydi.

    Neden bu kadar üzüldüğümü düşünüyorum, sanırım sizle aynı sebepten, kendime aile yaptığım insanlardan biri olduğu için.

    sevgiler.

    YanıtlaSil
  4. çok üzücü, gerçekten çok çok üzücü...

    YanıtlaSil
  5. hayir, yeni degil. persembe gunu, bilet almak uzere girdigim acentede, siramin gelmesini beklerken girdigim internette, acentenin islevinin gerektirdigi disinda baska amaclarla kullanilmamasini tembihledikleri kagidin yapistirildigi monitorun ekraninda gordum. ilk. bausch. olmus. gozlerimle hizla tarayip kelimeleri, sayfayi kapadim. isimi gordum, ciktim. birkac metre otedeki eve, kafamda (bu acenteye birkac gun once w. bileti icin de girmis olabilirdim ust sesli) bencil-ilgili-gerekli/gereksiz dusuncelerle, girdim. kanepeye cokup taradim, var mi birseyler diye. tv'de. sonra, galiba unuttum. ya da baska gerek(siz)(lik)leri akisin, geriye itti o'na iliskin olanlari. diyelim. ve dun (ya da bir onceki gun?) bitik bir vaziyette elim kumandaya o'na ait bir sey bulurum diye gitmisken, ki demek gitmiyor aslinda hic-bir-sey geriye, ortasinda yakaladim orpheus ve eurydike'yi. izledim. onu ve devaminda o'nu. nihayet bugun, bu aksam, bilgisayarin acilmasini beklerken cevirdigimde basimi, dolunayi gordum. o'na iliskin yazilanlardan bazilarini okudum. kismen, blogunuzdakileri de. daha once duymadiginiz, bilmediginizle, bausch'la, karsilasip carpilisinizi anlattiginiz ifadenizi, benim yillar once ve galiba trt2 ekraninda, icinde sadece ve sadece bir iskemle olan bej?/gri? bir boslukta, o tonu cok net kuru cam agaclarinin yesilinden duz-sade-bol bir diz alti elbise icinde devinen kadinla, guillem'le karsilasisimi hatirlayarak, okudum. ve evet, o karsimizdaki seyden yayilan ve aslinda bizde sakli olan frekansla bulusup baslayan, genisleyen yayinin lezzetini tekrar tadamayacak olmaktir belki de icimizi ciz ettiren, ama yine de, o gun de bugun de soyle dusunmeden edemiyorum, boylesine zarafetle gecmenin, gitmenin guzelligi bambaska ve en az o karsilasma kadar buyuleyici degil mi?
    avuntu degil, gercek. olan bu. kesinlikle.
    nc

    YanıtlaSil