11 Mart 2009 Çarşamba

pina bausch'un 70'li yıllardan iki başyapıtı 2009'da hala ödül alıyor!



geçtiğimiz pazar akşamı (8 mart 2009) londra’da dağıtılan laurence olivier ödülleri’nde pina bausch tanztheater wuppertal “café müller/das frühlingsopfer” adlı gösterileri ile “en iyi yeni dans yapımı” (best new dance production) dalındaki ödülü kazandı. pina bausch üç sene önce yine olivier ödülleri’nde, “nelken” ve “palermo, palermo” ile “dans’ta olağanüstü başarı” (outstanding achievement in dance) ödülünü almıştı.
bu ödülü vesile bilerek “café müller/das frühlingsopfer” hakkında kasım 2007 tarihli “tiyatro tiyatro” dergisinin 183.sayısında yayımlanmış olan yazımı güncelleyerek buraya taşıyorum.
[o yazıya konu olan izlenimlerim 8-9 eylül 2007 tarihinde wuppertal’de seyrettiğim gösterilere aitti. “café müller/ das frühlingsopfer”ı daha sonra, 14 kasım 2008 tarihinde, bu sefer düsseldorf’ta ve başka bir kast ile tekrar izleme fırsatım oldu. bu yazı ikinci seyredişimin izlenimlerini ve pina bausch’un olası istanbul 2010 gösterilerine dair bilgileri de içermektedir.]


tanztheater wuppertal pina bausch’tan iki zor eser: “café müller” ve “das frühlingsopfer” (bahar ayini)
ilki bir aşk hikayesi, diğeri ölüm. ilkine hüzün hakim, ikincisine dehşet. ilki acıdan bahsediyor; kalp sızısından, sevdiğini kaybetmekten, ayrılıktan, hasretten ve bekleyişten… diğeri korkudan; ölüm korkusundan, arzudan ve endişeden, iktidardan ve başkaldırıdan…
aynı akşam arka arkaya sahnelenen, deyim yerindeyse “demir leblebi”, iki başyapıt; sadece seyirciler için değil, sahne üzerindekiler için de… süre olarak kısa (ilki 45 dakika, ikincisi 35 dakika sürüyor), ancak atmosfer olarak çok yoğun ve sahneden seyirciye geçen duygular aşırı yüklü olduğundan gösterinin etkisi bittikten çok sonra bile devam eder, hazmedilmesi zordur… bu yoğun duyguları seyirciye geçiren dansçılar da gerek duygusal gerekse fiziksel olarak varlarını yoklarını ortaya koyarlar, hatta giderek tükenirler…

café müller”de pina bausch’un kendisi de dans eder. 1978 tarihli yapıtın orijinal kastı bir anlamda o dönemin tanztheater wuppertal yıldızlar geçidi gibidir; malou airaudo, dominique mercy, jan minarik, merly tankard, pina bausch ve rolf borzik. malou airaudo bir söyleşide, o dönemde hepsinin pina bausch’u sahnede görmek istediklerini, çünkü onun gibi fantastik bir sanatçının dans etmesi ve herkesin onu görmesi gerektiğine inandıklarını söyler[i].
café müller”de orijinal kasttan sadece iki kişi hala sahnededir: pina bausch ve dominique mercy. pina bausch kendisiyle yakın zamanda yapılan bir söyleşide, “café müller”in yaratılış aşamasının gerek kendisinin gerekse diğer dansçıların hayatlarının çok önemli ve kişisel bir parçası olduğunu, bu döneme ve bu esere dair çok özel anılarının bulunduğunu ve bu nedenle dominique mercy’nin rolünü başka birisinin aldığı gün kendisinin de bırakma zamanının geldiğini düşündüğünü belirtir.[ii] gerçekten de, bu iki büyük sanatçıyı sahnede seyretmek, yapıtın içerdiği yoğun hüzün ve melankoli bir yana, büyük bir keyiftir.
pina bausch eserin belkemiğidir; eserde sahneye ilk o adımını atar; karanlıkta, ince beyaz geceliğiyle gözleri kapalı ve kolları sarılacak birini arar gibi avuçları dışa dönük öne doğru açılmış olarak sahnenin sağındaki kapıdan girer, sahnenin bütününü kaplayan sandalye ve masalara çarparak ilerler. yaklaşık 45 dakika sonra, ışıklar yavaş yavaş kararırken, pina bausch hala gözleri kapalı ve kolları açık bir şekilde dolaşırken eser sonlanır. eserin bitiminden hemen önce, bütün eser boyunca sanki başka bir dünyadanmış gibi kısa kısa adımlarla sekerek sahnede dolaşan ve olup biteni, müdahele etmek istermiş ama beceremezmiş gibi ürkek ve tereddütle seyreden yeşil kıyafetli kız (nazareth panadero), ona üzerindeki paltoyu ve kafasındaki kızıl renkli kıvırcık peruğu giydirir. çingene pembesi topuklu ayakkabılarını ise sahnenin ortasına bırakır, pina bausch eserin başında da olduğu gibi, ayakları çıplak kalır.

pina bausch ortaya koyduğu yapıtlar üzerine konuşmak yerine, her seyircinin sahnede gerçekleşenler hakkında kendi yorumunu yapmasını tercih eder; “café müller” onun en zor anlaşılabilecek eserlerinden biridir, kişiseldir ve sembollerle yüklüdür. pina bausch’un “café müller”i, anne babasının işlettiği lokantada masa altlarında dolaşarak geç saatlere kadar müşterileri seyrettiği çocukluğundan kalma anılarından esinlenerek hazırladığı söylenir.
yapıtlarının yaratım sürecinde rastlantıları göz ardı etmeyen, hatta oldukça da önemseyen pina bausch aslında eserin ilk halinde kendisi için bir rol düşünmemiştir; 1999 yılında taormina’da avrupa tiyatro ödülü’nü alırken açıkladığı gibi, malou airaudo için önceden belirlediği bir müzik eşliğinde bir koreografi hazırlamak istemiş ancak malou airaudo hareketleri iyi ezberleyemediği için, prova salonunda onun arkasında durup ona ait hareketleri yaparak tekrar etmesini sağlamış ve ardından malou airaudo eğer o olmazsa kendisinin de dans etmeyeceğini söyleyerek pina bausch’u yapıtta yer almaya ikna etmiştir.[iii]
son yıllarda, malou airaudo’nun rolünü devralan aida vainieri fiziğiyle selefi olduğu sanatçıyı andırsa da onun barındırdığı doğal karizmaya sahip değildir. yine de rolün gerektirdiği yoğunluğu yaşayıp, seyirciye aktarabilmektedir.

malou airaudo’nun tanztheater wuppertal’in repertuarındaki önemli rollerinden bir diğeri, 1975 yılında tasarlanmış olan “das frühlingsopfer” (bahar ayini)ndeki kurban olarak seçilen bakire kızdır. bu rolü son yıllarda, büyük bir başarıyla ve malou airaudo’yu aratmayacak fiziksel performans ve adanmışlıkla canlandıran ruth amarante, pina bausch ile çalışıyor olmasını bir açıdan bu yapıta bağlar; uzun süre kendini ifade etmek istediği bir dil ararken bir gün “bahar ayini”’nin bir video kaydını seyretmiş ve “işte, uzun zamandır aradığım dil bu!” diye düşünmüştür.[iv]
ruth amarante, özellikle eserin son bölümündeki gerilimli ve dansçıyı tüketen soloda kabullenmişlik ile başkaldırı, dehşete düşmüşlük ile çaresizlik arasında gidip gelen duyguları ustaca birleştiren yorumuyla çok etkileyici bir performans sunuyor. 1978 yılında "bahar ayini" filme çekilirken, malou airaudo eserin bitiminde yere baygın olarak yığılır ve bir süre sonra dansçı arkadaşları tarafından kaldırılır.[v]
2008 performanslarında bu rolü ditta miranda jasjfi canlandırıyor. pina bausch'un son yıllardaki yapıtlarının en içli, en lirik sololarında dans eden bu ufaktefek dansçı için "bahar ayini"deki kurban olarak seçilen ezilmiş, çaresiz, dehşete düşmüş kadın rolü belki minyon fiziği, acı dolu mimikleri ve perişan haliyle biçilmiş kaftan gibi gözükse ve jasjfi'nin elinden geleni yaptığından şüphem olmasa da, bence kısa boyu ve kısa kolları bu role düşen koreografinin etkileyiciğini zayıflatıyordu. düsseldorf operası'nı dolduran yüzlece seyircinin benimle aynı fikirde olmadığını belirtmem gerekir; jasjfi "bravo"lar ve çığlıklar eşliğinde ayakta alkışlandı!

pina bausch önceleri “café müller” ile “bahar ayini”ni aynı akşam arka arkaya sahnelemek üzere tasarlamamıştır ancak uzun zamandır bu iki eser birlikte oynanır, ve birbirlerine zıt özellikler göstermeleri açısından da uyumludurlar aslında.
café müller” tanztheater wuppertal’in hala repertuarında bulunan en az kastlı eserdir; 6 kişiliktir. “bahar ayini” ise, pina bausch’un hem eğitim gördüğü hem de uzun yıllar idareciliğini üstlendiği essen’deki folkwang tanzstudio’dan davet edilen genç dansçılar ile desteklenen 32 kişilik kalabalık bir kadro ile sahnelenir.
café müller”de henry purcell’in "the fairy quenn" ve "dido and aeneas" operalarından içkin, hüzünlü aryalar kullanılırken, “bahar ayini”nde (le sacre du printemps) igor stravinski’nin yabansı, fırtınalı, dinamik ve gerilimli müziği koreografide karşılığını bulur.

café müller”de mekân tanımlı ve sınırlıdır; sahnenin üç bir tarafı gri duvarlarla çevrilidir, sanki burası gözleri kapalı kadının bilinçaltıdır. dört kapı ve bunlardan birinin ardındaki ikinci bir dönerkapı sahne arkasına, dış dünyaya, belki de üst bilince açılır.
kapılar bir leitmotiv gibi eser boyunca kullanılır; kapılardan girip çıkmak, kapıları çarpmak, kapının kolunu tutup beklemek, kapıyı yavaşca kapatmak, iki kapı arasında kalmak, kapının arkasından seyretmek...
sahne ise masa ve sandalyelerle tıka basa doludur, hareket edecek yer yoktur; aynı “nelken”deki sahneyi bütünüyle kaplayan karanfil tarlası gibi, ve aynı karanfillerin eser boyunca çiğnenmesi gibi, masa ve sandalyeler de eser boyunca oradan oraya atılıp, çekilerek –hem de bu iş üzerine basa basa, gürültüyle yapılarak– ortalık darmadağın edilir; belki de hareket edecek yeri olmayan kadın ve erkeğe mekan açmaktır istenen.
masa ve sandalyeleri, çarpmasınlar diye dansçıların önünden çekip alan kişiyi 1978’deki orijinal kastta, aynı zamanda topluluğun sahne tasarımcısı ve pina bausch’un hayat arkadaşı olan rolf borzik’in oynaması anlamlıdır.

iki eser arasındaki dekor değişimi, wuppertal’deki schauspielhaus’un perdeleri kapatılmadan gerçekleşir. fuayeye bir şeyler atıştırmak için çıkmak yerine salonda koltuklarında oturmayı tercih eden seyircileri bambaşka bir şölen bekler; 15 sahne görevlisi, en az bahsi geçen yapıtlardaki kadar yetkin bir koreografiyle, yaklaşık 20 dakikada “café müller”in duvarlarını, masa ve sandalyelerini kaldırıp, “bahar ayini” için beş büyük çöp konteyneri içinde getirdikleri nemli toprağı sahneye dağıtırlar.

“bahar ayini”de mekân sınırsız ve tanımsızdır; sadece zemin, boydan boya nemli toprak ile örtülüdür. peter brook’un dediği gibi; nasıl her din kendi mimarisini yaratmışsa, her sahne düzenlemesi de kendi oyununu kurar. bu bakımdan orijinal librettosuna sadık kalınan bir “bahar ayini” koreografisinde nemli toprak kullanmak, kavramsal olarak en baştan eserin özünün yakalanmasını sağlar. dansçıların her hareketine cevap veren, bazen katmerlendiren bazen söndüren bazen de içine alan neredeyse canlı bir organizma gibidir nemli toprak; pina bausch ile rolf borzik’in dahiyane buluşlarıdır.
sahnede başka hiçbir obje yoktur, bir tek kırmızı elbise dışında; elden ele dolaşır, başta arzu, ardından kaygı nesnesi olur.
zaman, her ne kadar belirsizse de jestler, mimikler ve nemli toprak arkaik dönemleri, insanın doğayla dolaysız ilişki kurduğu erken dönemleri anımsatır; “ilkel” insanların doğa-tanrıya kurban adadıkları pagan ritüellerin dönemini…
çıplak bedenlerine, yüzlerine, terlemiş kıyafetlerine toprak yapışan kadın ve erkeklerin sahnenin her bir santimetre karesini kullanan koreografinin oluşturduğu tablolar ortaçağ ressamlarının, özellikle hieronymus bosch ve pieter brueghel’in karanlık, apokaliptik cehennemlerini anımsatır. kırık, asimetrik hareketler, stravinski’nin çığır açan dinamik müziğinin bütün aksak ritmlerini yakalar. dansçıların aşırı efordan kaynaklanan hızlı ve yüksek soluk sesleri, insanın çaresizliğini ve tükenmişliğini beraberinde taşıyarak, eserin en can alıcı noktalarında müziğin ve trajedinin etkisini pekiştirir.
pina bausch'un "bahar ayini" yorumu nadiren canlı orkestra eşliğinde sahnelenir. nitekim benim 2007'de wuppertal'de seyrettiğim performanslarda müzik banttandı. 2008 kasım'ında pina bausch festivali kapsamında düsseldorf operası'ndaki gösterilerde ise tanztheater wuppertal pina bausch topluluğuna pietar inkinen şefliğinde düsseldorf senfoni orkestrası eşlik etti. bu yapıtın canlı müzik ile izlenmesinin diğerine nazaran bu kadar etkileyici olabileceğini tahmin edemezdim. pietar inkinen pina bausch'un izinden giderek yorumladı "bahar ayini"ni; sanki orkestra ile dans topluluğu aynı nefesleri alıp verdiler.

café müller/das frühlingsopfer” son iki sezon boyunca dünyayı gezdi; pekin’den londra’ya, lizbon’dan barcelona’ya, tokyo’dan atina’ya, brüksel’e sanatseverlerin karşısına çıktı, yolu maalesef istanbul'a düşmedi.
yıllarca istanbul tiyatro festivali’nde yönetmen yardımcılığı görevini üstlenmiş olan koza tamdoğan 2005-2008 yılları arasında tanztheater wuppertal pina bausch topluluğunun idareciliğini yaptı. koza hanım, wuppertal’de ayaküstü yaptığımız bir sohbette, pina bausch’un 1998 yılından beridir uluslararası duraklarından biri haline getirdiği istanbul’u çok sevdiğini ve mutlaka tekrar gelmeyi istediğini söylemişti. hatta o dönemde kültür ve turizm bakanı atilla koç’un beyanlarıyla atatürk kültür merkezi’nin yıkılması gündemdeydi, ve koza hanım “alır pina’yı gelirim, akm’nin önünde oturma eylemi yaparız” diyerek pina bausch’un ve kendisinin bu konudaki duyarlılığını göstermişti. akm artık/büyük ihtimalle yıkılmıyor, ama hakkıyla ve zamanında onarılacak mı, kuşkulu!
istanbul tiyatro festivali genel sanat yönetmeni ve istanbul 2010 avrupa kültür başkenti sahne ve gösteri sanatları yönetmeni dikmen gürün pina bausch’u 2010’daki tiyatro festivali’nde istanbul’da konuk edeceğimizi müjdelemişti aylar önce. son yazılarında ve kendisiyle yapılan söyleşilerde ise biraz endişeli: pina bausch’un gösterileri teknik açıdan istanbul’da ancak atatürk kültür merkezi’nde sahnelenebiliyor ve dikmen hanım’ın kaygısı akm’nin haziran 2010’a yetişememe ihtimali.[vi]
eğer her şey yolunda giderse pina bausch’u iki yapıtıyla seyredeceğiz istanbul’da: ilki istanbul’dan esinlenerek hazırladığı “nefes”, ikincisi 2006 kreasyonu “vollmond” (dolunay).
altı yıllık aradan sonra en azından tek bir yapıtıyla gelmiyor olması sevindirici.
pina bausch’un kendisi dikmen hanım’a geçtiğimiz ocak ayındaki paris gösterileri sırasında yaptıkları bir sohbette “altı yıl uzun bir süre” demiş.[vii] biz istanbullu pina bausch hayranları için, onun için olduğundan daha uzun bir süre bu altı yıl.
[ben bu altı yıl boyunca pina bausch’a duyduğum hayranlığı ve özlemi, imkanlarımı zorlayarak onun gösterilerini yurtdışında seyrederek giderdim, ama yine de insan sevdiği bir sanatçıyı belli aralıklarla kendi kentinde seyretmek istiyor; bu isteğim türkiye şartlarında biraz lüks kaçsa bile.]
“nefes”i zaten 2003’te beş akşam üstüste konuk etmiştik, kültür başkenti olma şerefine bir kere daha gelmesi mantıklı. “vollmond” ise bana göre pina bausch’un son yıllardaki yapıtları arasında en heyecan verici, en çoşkulu, en etkileyici olanı. 2006 sonbaharında wuppertal'de seyretme şansına eriştiğim "vollmond" hakkında yazmış olduğum ve "oyun" dergisinde yayımlanmış olan yazıyı ilerleyen zamanlarda buraya aktaracağım.

[i], [ii] dominique mercy tanzt pina bausch, yön: regis obadia – lisa wiergazova, arte f, 2003.
[iii] pina bausch, guy delahaye, edition rraus, 2007.
[iv] pina bausch, yön: anne linsel, wdr, 2006.
[v] beobachtungen bei einer tv-werkstatt, zdf, 1978.
[vi] tiyatro tiyatro, sayı: 198, şubat 2009.
[vii] "özel bir insan: pina bausch", dikmen gürün, cumhuriyet gazetesi, 10 şubat 2009

1 yorum:

  1. Merhaba,

    Ben Altıdan Sonra Tiyatro'dan Nilgün. Size ulaşmaya çalışıyorum. Açık Radyo'da yayınlanan, Tiyatro konulu programımız Kuranderde Kalanlar ile ilgili olarak sizinle görüşmek istiyorum. Bu mail adresinden bana ulaşabilir misin?

    Teşekkür ederim. Iyi calişmalar.

    Nilgün Kurt
    Altıdan Sonra Tiyatro
    nilgun@altidansonra.com

    YanıtlaSil