22 Mart 2009 Pazar

muhafazakar semtte cesur "cabaret"

amiyane olacak ama: şehir tiyatroları'na helal olsun! muhteşem bir "cabaret" (kabare) sahneliyorlar.
orhan alkaya'nın genel sanat yönetmenliğiyle istanbul şehir tiyatroları eski başarılı günlerine [kast ettiğim gencay gürün'lü yıllar] geri dönüyor galiba.

"kabare", harbiye muhsin ertuğrul sahnesi yıkıldıktan sonra şehir tiyatroları'nın amiral gemisine dönüşen üsküdar musahipzade celal sahnesi'nde, prömiyer yaptığı 11 mart'tan beridir sahneleniyor. nisan programında da sadece üsküdar gözüküyor.
[sahi, herkes akm'yi konuşuyor da, muhsin ertuğrul sahnesi'nin akıbetinden bahseden yok! belediye başkanımız geçen yıl garip bir açıklama yapmıştı; 29 ekim 2009'da açacağını iddia ettiği binanın oyun biletlerini 2009 ocak başında satışa çıkaracağını söylemişti! tabii ki öyle bir şey olmadı. kaldı ki niye olsun; türkiye'de hangi gösterinin biletleri 10 ay öncesinden satışa çıktı!
geçenlerde crr'ye yolum düştü de o tarafa bir baktım, son tarih'e 7 ay kala yükselen bir inşaat var mı diye; yok!
anlaşılan, harbiye muhsin ertuğrul sahnesi'nin üzerine koca bir bardak su içeçeğiz!
neyse...]

"kabare" amerikalı bir roman yazarı ile ingiliz bir şarkıcının II. dünya savaşı öncesinde berlin'de yaşadıkları ilişkiyi anlatır. nazilerin dolayısıyla ırkçılığın/faşizmin ayak seslerinin duyulmaya başlandığı yıllardır; ortalıkta açlık, umutsuzluk, yalnızlık kol gezmektedir. toplum bu yozlaşmış, çürümüş, sefil hayattan kaçmak için kendini eğlenceye verir. işte, eğlencenin kalbinin attığı yerlerden biri de kabarelerdir.

yücel erten bence türkiye'de siyasi tiyatro denince ilk akla gelen isimlerden biri. en basitinden; benim seyircilik hayatımda (son 25 yılda) onun rejisini yaptığı sayısız brecht oyununa denk geldim; şveyk, ui, üç kuruş, mutlu son, kafkas tebeşir bunlardan sadece bir kaçı.
erten'in aklımda kalan diğer etkileyici rejileri arasında 84-85 sezonunda sahnelediği mükemmel "amadeus", zuhal olcay'lı "martı", can yücel'in türkçesiyle benzersiz shakespeare uyarlaması "bahar noktası", aliye uzunatağan'lı "katharina blum'un çiğnenen onuru"nu sayabilirim.
en son geçen sezon devlet tiyatrosu'nda sahnelediği, faşizm'i -bu sefer bir sanatçının/aktörün yaşadıkları üzerinden gözler önüne seren- "savaş ikinci perdede çıkacak" ile hayran kalmıştım ona.
kısaca; yücel erten adı benim için "kesinlikle-hayalkırıklığına-uğratmayan-tiyatro-deneyimi" ile özdeştir. ve "kabare" ile bu durum değişmedi, aksine pekişti!

erten hafif, eğlenceli, mesaj kaygısı olmayan bir tiyatro türü olan müzikali ustaişi bir sahnelemeyle faşizmin bir topluma nasıl yavaş yavaş yerleştiğini sergileyen bir oyuna dönüştürüyor; "kabare" özellikle ikinci yarıda sosyo-politik bir derse dönüşüyor.
"cabaret"in ampülleri, gamalı haçlara ışık verir hale geliyor!

esas, şehir tiyatroları'nı kutlamak lazım.
bir kere; yücel erten, osman şengezer (dekor-kostüm) ve selçuk borak'ı (koreografi) bu yapım dolayısıyla biraraya getirdiği için. yılların ustası osman şengezer sahne tasarımını, müzikaldeki "hayat bir kabare" şarkısını andırır şekilde, bütün diğer mekanları oluşturan dekor parçalarının kabare dekoruyla (özellikle de kapılarıyla) bağlayarak oluşturmuş. hem çok mekanlı müzikalin sahne değişimleri için pratik hem de kavramsal olarak isabetli.

ikincisi; kurumun bünyesinde oluşturulan ve kaliteli müzik yapan "i.b.b. şehir tiyatroları orkestrası" için. 2.5 saatlik oyun boyunca neredeyse her an çaldılar ve hiç aksamadılar, oyunun belkemiğini oluşturdular.

üçüncüsü ise; oyuncu kadrosuna güvendiği için. başrollerinden korosuna kadar kadronun her bir bireyi belli ki keyif alarak oynuyor ve oldukça iyi bir iş çıkartıyorlar. hem de, yücel erten'in kitapçıkta özellikle belirttiği üzere "mikrofonların ve hoparlörlerin desteğine başvurmadan". ancak şunu belirtmem lazım; müzikalin mikrofonsuz haftada 7 kere sahnelenmesi bazı ikincil/yan rollerdeki sanatçılar için belli ki ağır ve zorlayıcı bir tempo oluşturmuş, pazar günkü -haftanın son- temsilinde ses performansları biraz düşüktü. [bildiğim kadarıyla yurtdışında mikrofonlu oynanan müzikallerde bile en az iki kast vardır ve dönüşümlü sahneye çıkarlar]

son olarak; oyuncuların arasında biri var ki, bence özel bir tebriği hak ediyor.
bu sezon "leonce ile lena"daki rolüyle de beni kendisine hayran bırakan mert turak, bu oyundaki "emcee" rolüyle en az, hem broadway'de hem de sinema filminde bu rolü efsanevi bir şekilde canlandıran joel grey kadar başarılı, etkileyici, rahat, cezbedici ve yaramaz! tek kelime ile mükemmel.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder